ABD Başkanı Donald Trump’ın “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını” duyurmasının ardından başlayan tepkiler devam ediyor.
Yaklaşık yarım milyon Filistinlinin yaşadığı Lübnan’da da Trump’ın bu kararına yönelik tepkiler ve değerlendirmeler basında ve siyasi çevrelerde geniş yer buluyor.
Amerika’nın Sesi’ne Trump’ın Kudüs kararını ve olası senaryoları değerlendiren kendileri de Filistinli olan Nafiz Ebu Hesna ve Abdurrahman Nassar, bu kararın tehlikeli sonuçlar doğurabileceği konusunda hemfikir.
Beyrut’tan yayın yapan Filistin El Youm televizyonunun müdürü Nafiz Ebu Hesna, ABD’nin Kudüs’e ilişkin kararının beklendiğini söyledi.
Ebu Hesna, bu kararın alınmasında Donald Trump’ın kişilik özelliklerinin de etkili olduğunu savunarak, “Öyle görünüyor ki, ABD Başkanı Trump maceracı bir kişiliğe sahip. Alınan kararların nasıl bir etkisi olacağını hesaplama konusunda da dengeyi koruyamayan bir kişiliği var. Ne Cumhuriyetçi ne de Demokrat. Hangi siyasi gelenekten geldiğini kestirebilmek zor” dedi.
Ancak Trump’i Kudüs kararını alırken cesaretlendiren ve tepkileri önemsememesini sağlayan esas sebebin Arap dünyasındaki kaosun olduğunu söyleyen Ebu Hesna’ya göre, özellikle Arap ayaklanması sonrasında Suriye, Irak, Libya gibi ülkelerdeki kaos Trump’ın kararı almasında etkili oldu.
“Bazı Arap ülkelerinin amacı İsrail’le ilişkileri normalleştirmek”
Ebu Hesna, bazı Arap ülkelerinin de İsrail ile her ne pahasına olursa olsun ilişkilerini normalleştirmeye çalıştığını belirterek, “Bu ülkeler açısından Filistin sorunu çok önemli değil ve bu ülkeler İsrail ile kendi deyimleriyle İran tehlikesine karşı bir tür ittifak kurmak istiyorlar. ABD, Arap dünyasında kendisine karşı gelebilecek büyük bir ülke olmadığını düşünüyor. Bu yüzden Trump, daha önce alınan ancak önceki başkanlar tarafından sürekli ertelenen bu kararı imzaladı” diye konuştu.
Kudüs’ün Müslümanlar kadar Hıristiyanlar tarafından da kutsal sayıldığını hatırlatan Ebu Hesna, “Üç din için de mukaddes olan böyle bir kent sadece Yahudilerin başkenti olarak kabul edilemez” dedi.
“Televizyon izlediyseniz insanlar sokaktaydı ve taşı yeniden silah olarak ellerine aldılar. Zira bizim İsrail’e karşı koyabilecek silahımız yok” diye konuşan Ebu Hesna, “Yeni bir Filistin intifadası bekliyor musunuz?” sorusuna “Evet” yanıtı verdi.
Trump’ın göreve geldiğinden beri, İsrail-Filistin barışının sağlanacağı vaadinde bulunduğunu hatırlatan Ebu Hesna Trump döneminde barışın ve çözümün sağlanabileceğine dair ümidin kalmadığını belirterek şunları söyledi;
“Buradan bakıldığında uzlaşma veya barış görüşmelerinde üç temel sorun ele alınıyordu. Mültecilerin durumu, Kudüs’ün durumu ve devlet sorunu. Şimdi Kudüs bu çerçevenin dışında kalacak. ‘Mültecilerin geri dönüş hakkı olacak. Bunun yanında devlet kurma hakkı vereceğiz’ diyorlar. Ne devleti? İsrailli yerleşimciler ise her yere yayılmış ve bu yerleşim siyaseti hemen her gün daha fazla Filistin toprağını işgal ediyor. İsrailli yerleşimcilerin sayısının bir milyona ulaşmasından bahsediliyor. Gelinen noktada bazı Filistinli taraflar ve mevcut Filistin yönetiminin Başkan Trump gözetiminde bir siyasi çözüme ulaşabileceğine dair beklentiler sona erdi. Çünkü Kudüs’ü temel konulardan kopardığınızda bir çözümden bahsedemezsiniz.”
“Karar Oslo sürecinin uzantısı”
Aslında Gazzeli olan Abdurahman Nassar da mülteci bir Filistinli Gazeteci. El Ahbar Gazetesi’nde muhabirlik yapan Nassar’a göre, bütün kamu kurumlarının ve İsrail Parlamentosu’nun ve ABD konsolosluğunun bulunduğu Kudüs, fiilen başkent gibiydi. Bu nedenle Trump’ın kararının çok şaşırtıcı olmadığını belirten Nassar, Trump’ın Kudüs kararını iki başlık altında değerlendiriyor.
İlk başlıkta Oslo sürecinin incelenmesi gerektiğini belirten Nassar, “Yıllardır devam eden ve barış görüşmeleri olarak adlandırdığımız ancak asıl hedefi Filistin davasını bitirmek olan ABD faktörü. 1993’ten beri devam eden Oslo sürecinin Filistinlilere hiçbir şey kazandırmadığını gördük. Bu açıdan baktığımızda bu kararın bir önceki sürecin (Oslo süreci) bir uzantısı olduğunu görebiliriz. Yani yeni hiçbir şey yok” dedi.
İkinci başlık altında ise, Trump’ın bu kararı neden aldığı ve bundan sonraki hamlelerinin irdelenmesi gerektiğini savunan Nassar’a göre, Trump çok daha geniş bir hamleye hazırlanıyor.
Nassar, “Trump, bu hamlesini daha sonraki dönemlerde gerçekleştirecek. Çok açık ki Trump, daha geniş hamlesine başlamadan veya adımını atmadan genel çerçeveyi hazırlamak istiyor. Yani Trump, Filistinlileri ve Arapları uzlaşı veya çözüm görüşmelerinde bir muhatap olarak görmüyor. ‘Biz size şunu vermeyi uygun gördük, İsrail için de bunu uygun gördük’ tarzında, sınırları önceden belirleyerek hareket ediyor. Arapların ve Filistinlilerin konumlarına ve tutumlarına baktığımızda da zaten onların ne istediklerinin hiç dikkate alınmadığını görüyoruz” diye konuştu.
“Arap çevreler Trump’a yeşil ışık yakmış olabilir”
Nassar, ABD’ye Kudüs kararı öncesinde bazı Arap çevrelerce yeşil ışık yakılmış olabileceğini ve ABD’nin kararına verilen tepkilerin şeklen tepkilerle sınırlı kaldığını söyledi.
Çok büyük çaplı bir intifada beklemediğini söyleyen Nassar “Bundan sonra ne olur?” sorusuna karşılık şu değerlendirmeyi yaptı;
“Kimse şu an verilecek tepki konusunda mübalağa edip yeni bir intifadanın olacağını söyleyemez. Bunu iddia eden önce mevcut durumu iyice görmeli. Karar çok hassas bir dönemde alındı. Arap coğrafyası son savaşlardan dolayı bitkin durumda. Filistin halkı da aynı durumda. 2015 yılında başlayan Kudüs intifadasının gücü ve etkisi de giderek azaldı. Evet, kimse bu kararın anlamını görmezden gelip bunun önemini küçümseyemez. Elbet tepki olacak ama zamana yayılabilir. Zaten Filistinlerin yaşadığı bölgeler bir kriz yaşıyor. Bu karar, bir yandan da İsrail’in Filistinleri hedef almasına zemin hazırlayacak. İsrail, Kudüs’ün başkent olarak konumunu güçlendirmek için bir dizi kanunlar çıkaracak. Batı Şeria’ya gelirsek, orası da bölünmüş durumda ve bölgeler arasında bir kopukluk var. Batı Şeria bir intifadaya kalkışsa bile İsrail ordusu buradaki herhangi bir kalkışmayı rahatlıkla bastırabilir. Gazze için de aynı durum geçerli. Gazze tamamen izole edilmiş. Gazze bir savaşa karar verse dahi savaştan sonra durum değişmeyecek. Zira böyle bir savaş ne ABD’nin tutumunu değiştirir ne de İsrail’i bitirebilir. Böyle bir savaş Gazze’ye karşı düşmanlığı arttırır. Dolayısıyla bu karar zamanlama açısından oldukça başarılı. Kısacası hiç tepki olmayacak şeklinde düşünmek veya çok büyük tepki beklemek gibi mübalağaya düşmemeliyiz.”