Lübnan’da İç Savaşın İzlerini Silmek Mümkün mü?

Lübnan, 1975-1990 yılları arasında kanlı bir iç savaşa sahne oldu. 15 yıl süren çatışmalar sona erse de günümüzde siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşan Lübnan’da hala iç savaşın etkileri hissediliyor.

Lübnanlılar günlük hayatı doğrudan etkileyen krizlerin temel sebebinin iç savaş döneminin izleri olduğunu savunuyor.

İç savaşın ardından hayata geçirilen din ve mezhep esaslı anayasa ve idari yapı hala yürürlükte. Geçici olması gereken bu sistem ülkede mezhep ve din esaslı ayrışmanın da korunmasına yol açıyor. Her grubun kendi çıkarını öncelikli olarak görmesi ortak bir iradenin, güçlü ve tek merkezli devlet yapısının oluşmasını engelliyor.

Yine grup kimliği Lübnanlılık kimliğinden çok daha önemli hale geliyor. Mezhep ve din esaslı yapı yolsuzluğun derinleşmesi, liyakat sisteminin olmaması, kamu hizmetleri dahil devletin temel görevlerini yerine getirememesi gibi sonuçlar doğuruyor.

Her ne kadar Lübnan’da güvenlik sağlanmış olsa da her mezhebin ve dinin arasında şeffaf duvarlar olduğunu söylemek mümkün.

2019 yılına siyasi ve ekonomik krizle girmesi beklenen Lübnan’da istikrarsızlığın temel sebebi olan iç savaşın açtığı yaraların kapanması mümkün mü?

İç savaşa farklı cephelerin milisleri olarak katılan Assaad Chaftari ve Ziad Saab bu soruyu VOA Türkçe’ye değerlendirdi.

Chaftari ve Saab’ın değerlendirmeleriyle ortaya bir soru daha çıkıyor; Lübnan’ın bir türlü istikrara kavuşamamasının temel sebebi iç savaşın izleri mi yoksa ülkeyi iç savaşa sürükleyen şartların hala varlığını sürdürmesi mi?

15 yıl boyunca savaşta aktif görev alan ve düşman saflarda savaşan Chaftari ve Saab günümüzde “Fighters for Peace” adlı organizasyonun çatısı altında birlikte çalışıyor. Savaşın ne olduğunu ve nelere yol açtığını yeni nesile anlatan eski milislere göre iç savaşın izlerini silmek hiç kolay değil ve daha da önemlisi iç savaşa uzanan süreçteki şartların bir kısmı ortadan kalkmadı.

“İç savaş başladığında hazırdım”

Hristiyan güçlerin safında 15 yıl boyunca iç savaşa katılan Assaad Chaftari, iç savaş başlamadan önce ülke içinde çatışmaların yaşandığını ve tarafların eğitim kampları gibi süreçlerle birlikte çatışmaya hazır hale geldiğini söyledi.

“İç savaş başladığında ben hazırdım” diye konuşan Chaftari gibi Komünist Parti milislerinden olan Ziad Saab da iç savaş başladığında 16 yaşında ancak savaşa hazır bir milismiş.

Ülkenin iç savaşa sürüklendiği yıllarda bu sürecin bir parçası olan Chaftari ve Saab’ın kişisel hikayeleri aslında Lübnan’ın iç savaş ve sonrasında yaşanan döneminin de hikayesi.

Chaftari, iç savaş döneminde dahil olduğu milis gücün istihbarat biriminde olduğunu söylüyor. Savaşın bitmesinden kısa süre önce milis gruplar arasında diyaloğun sağlanması için başlatılan uluslararası girişimlerin kendileriyle de konuştuklarını anlatan Chaftari, “Hayatımda savaştan başka birşey yoktu. Ancak aynaya baktığımda tanımadığım birini görüyordum, vahşi birini. Dönüşüm süreci başladı ama bugün bile tamamlanmış değil. Sonra Filistinliler, Müslümanlar, Hristiyanlar, solcular, savaşa dahil olan bütün kesimler biraraya gelip tartışmaya başladık. Bazı fikirlerimizin çok tehlikeli olduğunu anlamaya başladık. Aramızda fikir farklılıkları olsa da ölümcül derecede olmadıklarını anladık” diyor.

Assaad Chaftari

2000 yılında savaş döneminde yaptıklarından dolayı bir özür mektubu yazan Chaftari’nin bu hareketi ülke basınında da yer bulmuş.

Peki, milis güçler arasında diyalog kurmaya çalışan hareketler savaşın başında Chaftari ile konuşsaydı savaşa katılmaktan vazgeçer miydi?

Bu sorunun yanıtını bilmediğini söyleyen Chaftari, “Savaş başladığında çok gençtim. Kendimden olmayandan korkuyordum. Mesela Filistinliler’den nefret ediyordum. Gelip ülkemi mahvettiklerini düşünüyordum. Müslümanlar’ın da Filistinlileri desteklediğini ve ülkeme karşı olduklarını düşünüyordum. Savaşın sonuna doğru şartlar değişti. Savaşın çirkinliğini, kötülüğünü gördük, ölümü gördük” diyor.

Ziad Saab’ın hikayesi de iç savaşa katılan binlerce milisin hikayesinden çok farklı değil.

Savaşın son yıllarında bin kişilik milis gücün komutanı olduğunu anlatan Saab, savaş devam ederken de zaman zaman “Doğru mu yapıyorum?” diye kendini sorgulasa da değişimin birdenbire gerçekleşmediğini söylüyor.

“Şimdi ne yapacağım?”

“14 yaşında silahlandım. Savaş başladığında 16 yaşındaydım ve 15 yıl boyunca savaşın parçasıydım. Savaş bittiğinde 32 yaşındaydım ve ilk sorduğum soru şuydu: “Şimdi ne yapacağım?” diye düşünen Saab, birkaç eski milis arkadaşı ile tarım yapmayı denese de iç savaşın ardından ekonominin de çökmüş olması nedeniyle bu girişimlerini sürdürememiş.

Yine çatışmalar nedeniyle ülke içinde göç edenlerden sorumlu bakanlık bünyesinde çalışmaya başlayan Saaab’ın kişisel dönüşüm süreci de bu dönemde başlamış.

Ziad Saab

Kısa süre öncesine kadar savaştığı insanlarla birlikte çalışmaya başlayan Saab’a göre, iç savaş bittikten sonra atılması gereken hayati derecede önemli adımların çoğu gerçekleşmedi.

Fighters for Peace organizasyonu bünyesindeki eski milislerin değişmeyi başaran çok az sayıda savaşçılarından olduğunu savunan Saab, “İç savaş bittikten sonra toplumsal uzlaşma, eski savaşçıların entegrasyonu gibi konularla pek ilgilenmediler. Uzun bir savaştan sonra yeniden yaşamayı öğrenmek, bir amaç bulmak hiç kolay değil. Hala geleceğe dair bir vizyon bulamayanlar, geçmişte yaşayıp kendilerini kahraman gibi görenler var. 55-60 yaşında olup da intihar eden birini duyduğumda, nerede savaştığını soruyorum. Değişenler bile birşey yapmıyor. Evlerinde oturuyorlar. Geçmişleri ile ilgili konuşmuyorlar. Çocuklarına bile anlatmıyorlar ancak konuşmasalar bile çocukları aptal değil. Bir şekilde anlıyorlar. Böylece travma çocuklarına da geçiyor” diyor.

“Şiddet durdu savaş bitmedi”

Chaftari, iç savaşın kardeşler arası kavga olduğunu belirterek “iç savaşın kazananı olmaz” diye konuşuyor.

Peki, iç savaşı yaşayan neslin hala hayatta olduğu Lübnan’da ülkeyi iç savaşa götüren bölünme gibi şartlar hala mevcut mu?

Chaftari’ye göre, “Lübnan’da şiddet durdu ancak hala iç savaş bitmedi.”

Peki, iç savaşı hazırlayan şartları ortadan kaldırmak mümkün mü?

Günümüzde özellikle gençlerle konuşup iç savaşı anlatmaya çalıştıklarını söyleyen Chaftari, hala bölünmüş yapının korunduğunu belirterek şöyle konuşuyor: “Gençlerle konuştuğumuzda farklı tepkiler alıyoruz. Kimileri bizi dinliyor. Kimileri umursamıyor, kimileri bize katılmadığını söylüyor ancak konuşmamız bittikten sonra ailelerine, bölgelerine dönüyorlar. Televizyonda kendi liderlerini izliyorlar. Hergün beyinleri yıkanıyor tekrar tekrar. Hristiyan, Şii ya da Dürzi bölgelerine gittiğinizde hala iç savaş döneminin ünlü komutanlarının resimlerinin sokaklarda asılı olduğunu görürsünüz. Hala o dönemin şarkılarını, marşlarını, ünlü konuşmalarını dinliyorlar. Evet, çatışma durdu ancak barış gelmedi hala. Lübnanlılar’ın belki yüzde 90’ı için hala iç savaş bitmiş değil. Hala bazı yerlerde çatışmalar olabiliyor. Şiddet de bitmiş değil tamamen. Basında, siyasetçilerin dilinde, sokakta devam ediyor.”

“Siyasi parti yok milisler partileşti”

Ziad Saab’a göre, iç savaşın yaşandığı bölgelerde yapılması gereken ilk hamle uzlaşma sürecinin hayata geçirilmesi. Ancak Lübnan’da bu sürecin gerçekleşmediğini söyleyen Saab, “İç savaş yaşanmış her yerde ilk yapılması gereken şey uzlaşma sürecini hayata geçirmek ve adaleti sağlamak. Herkes yaptığının cezasını çekmeli. Buna biz de dahiliz. Bu nedenle savaştan sonra çıkarılan af kanununa karşıyım. Bunların yerine ne yaptılar? Savaşı durdur,yönetimi partileşen milis güçler arasında böl... Başka yerlerde milis liderler geçiş dönemi hükümetinde rol alırlar. Bizde yönetimin tamamını kalıcı olarak aldılar. Belki şahsen inanmıyorlardır ama hala takipçilerine iç savaşta haklı olduklarını anlatıyorlar. Hala iç savaşta yaşıyorlar. Temel sorun mezhepçi sistem. Bizde politik partiler de yok, milis güçlerin partileşmesi var” diyor.

Ülkeyi yöneten siyasi hareketlerin ve siyasetçilerin mevcut yapıyı değiştirmeyeceklerini savunan Saab’a göre, “değiştirseler bile daha kötü hale getirecekler çünkü her grup gücün sadece kendisinde olmasını isteyecek.”

Chaftari’ye göre de temel sorun mezhepçi sistem. Bu sistemin merkezi ve güçlü bir hükümetin oluşturulmasına engel olduğunu savunan Chaftari, “Bu sistemi desteklemeyen, mezhepçilikten nefret eden bile bundan kaçamıyor. İnsanlar çocuğunun kamu kurumunda işe girmesi için ya mezhep liderine ya da kendi siyasi liderine gidecek. Hükümet zayıf, liyakat sistemi yok ve bu nedenle herkes kendi liderine muhtaç. İnsanlar için liderler sadece aracı değil, aynı zamanda koruyucu. Lübnan, 8 Mart Hareketi-14 Mart Hareketi şeklinde ikiye bölünmüş durumda. Suud kanadına karşı İran-Suriye kanadı. Öyle bir bölünme ki bu, Sünniler, Hristiyanlar, Şiiler bile kendi içlerinde bölündü. Güçlü bir merkezi yönetim yok. Uzun vadeli yol haritası yok. Hala ortak bir tarihimiz yok. Herkes çocuğuna kendi tarihini anlatıyor” diyor.

İç savaş dönemi ile yüzleşilmediğine vurgu yapan Chaftari şunları söylüyor: “Lübnan’da iki ana görüş var. İlkini savunanlar: ‘Geçmiş geçmişte kaldı, unutalım ve geleceğe bakalım’ diyenler. Çünkü hala ‘Müslümanlar bölgeye işgalci olarak mı geldi, yoksa doğal olarak mı veya Hristiyanlar Haçlılar’ın işbirlikçisi hainler miydi’ diye tartışıyoruz ve bunun anlamı yok. Tanrı geçmişi affedin’ diyor. Ama gerçekte kimse kimseyi affetmiyor. İkinci görüş ki, yeni ve mevcut iktidarlara ters: ‘Hayır, geçmişi konuşalım. Yaraları açmak için değil, geçmişten ders almak için. Biz size bunları bunları yaptık, özür dileriz. Sonra gelecek için birlikte çalışalım’ diyor. Biz, Lübnanlılar’ın gözü hala geçmişte, geleceğe bakmıyoruz. Tamam, bir gözümüz geçmişte olsun, biri de geleceğe baksın. Mevcut kırılgan ve krizlere açık yapının sürdürülebilir olmadığını savunan Chaftari’ye göre iç savaşın izlerinin silinmesi için halkın ve gücü elinde tutanların ortak iradesi gerekli ancak bu çok kolay olmadığı gibi uzun bir zaman istiyor.

Saab ise, iç savaş dönemi ile yüzleşilmesi ve o dönemden ders alınması gerektiğini savunuyor. Ayrışmanın sona erdiği ve ülkenin istikrara kavuştuğu bir dönemin kısa sürede gelmeyeceğini düşünen Saab, “Bunu ben göremeyeceğim ama hiçbir sistem sonsuz değil. İlla ki bu sistem de sona erecek. İki saatlik konuşma ile insanları, gençleri değiştiremeyiz ama bir fikir yayıyoruz. Birilerinin akılan soru işaretleri düşürüyoruz belki” diyor.