Avrupa'da 'Macron-Orban' Çatışması

Avrupa Parlamentosu seçimlerine dokuz ay kala göçmen krizi ve bu kriz karşısında büyüyen aşırı sağ eğilimler kıtanın gündemini belirlerken, seçimlere sıkı hazırlanan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Macaristan Başbakanı Victor Orban çatışması Avrupa Birliği'ni iki cepheye böldü. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in AB Komisyonu başkanlığı için Orban'ın da desteklediği PPE'nün başkanı Manfred Weber'in adaylığını desteklediğini açıklaması Macron'a bu yarışta ciddi darbe vurdu.

Yıllardır yapısal krizlerle sarsılan Avrupa'da, Mayıs 2019'da yapılacak ve birliğin geleceğini belirleyecek olan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesinde kılıçlar çekildi. Avrupa seçmeni, göçmen krizinin merkeze oturduğu kampanyanın ardından, açıkça birbirini düelloya davet eden iki lider, "AB'nin kapılarını göçmenlere kapatılmasını" savunan aşırı muhafazakar Victor Orban ile kendisini 'liberal ve ilerlemeci' olarak tanımlayan ve göçmenlere kontrollu girişi savunan Macron arasında seçim yapacak.

AB içindeki tarihi müttefiki İtalya'yı kaybeden ve iktidara gelen aşırı sağ lider Matteo Salvini'nin her fırsatta sert eleştirilerine hedef olan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, destek arayışları çerçevesinde mini bir Avrupa turuna çıktı. Geçtiğimiz hafta Danimarka, Finlandiya ve aşırı sağın yükseldiği İsveç'e giden Macron, bu hafta da Lüksemburg’da 3 Benelüks ülkesi lideriyle bir araya gelerek, yeni Avrupa projesi üzerinde hem destek, hem de uzlaşma aradı.

Macron, Lüksemburg'da Başbakan Xavier Bettel'in yanı sıra, Belçika Başbakanı Charles Michel ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile 'göç krizi, Avrupa'nın güvenliği, dijital devlerin vergilendirilmesi ve Euro bölgesinin geleceği' konuları üzerinde uzlaşma noktaları aradı. Ancak Benelüks üçlüsü bu konularda uzlaşmaya varma noktasında uzak. Lüksemburg, internet devlerinin vergilendirilmesine karşı çıkıyor. Hollanda ise Euro bölgesi bütçesini şiddetle eleştiriyor.

Merkel ve Macron Marsilya'da buluşuyor

İngiltere'nin AB'den çıkışıyla önemli bir müttefikini daha kaybeden Fransa, aşırı sağın yükseldiği ve Başbakan Angela Merkel'in zayıfladığı bir ortamda, Almanya'dan gelen sert açıklamalarla da zorlu günler geçiriyor. Macron, Merkel'in desteğine büyük önem veriyor ancak son seçimlerde güç kaybeden ve Ekim ortasındaki hayati önem taşıyan Bavyera seçimlerine hazırlanan Merkel temkinli davranıyor. Fransa'nın güneyi Marsilya'da Angela Merkel ile bir araya gelecek olan Macron, burada Merkel ile azami uzlaşma noktaları belirlemeye çalışacak.

Orban'ı destekleyenler

İç politikayla paralel giden ve son derece siyasi bir gündemle yürütülen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde göçmen krizi belirleyici olacak. Ancak vergi düzenlemeleri ve Euro bölgesi bütçesi de önemli tartışma gündemi olarak yerini koruyacak.

Bu dosyalar açısından bakıldığında Macar lider Orban, AB'yi hükümetler arası bir yönetim örgütüne indirgemeyi ve göçmenlere kapıları kapatmayı planlıyor. Macron ise tam tersine, göçmen krizinin yönetimi, yeni Euro bölgesi bütçesinin yaratılması, AB değerlerine uyum göstermeyen ülkelere fonların kesilmesini istiyor.

Orban'a başta İtalyan İçişleri Bakanı aşırı sağ lider Matteo Salvini olmak üzere, Polonya Adalet ve Hukuk Partisi (PiS) lideri Jaroslaw Kaczynski ve Fransız Ulusal Birleşme Hareketi (RN) lideri aşırı sağcı Marine Le Pen'den destek geliyor. Avrupa'da iktidarda olmasa da yükselen aşırı sağ partiler de Orban'ın çizgisine yakın bir politika izliyor.

Macron'u destekleyenler

Diğer cephede ise Emmanuel Macron'u güçlü güney Avrupa ülkeleri İspanya, Yunanistan ve Portekiz destekliyor. Her ne kadar aşırı sağ önemli bir çıkış yapsa da, Macron, 29 Ağustos'ta gittiği İsveç'te, 9 Eylül'deki seçimlerde iktidardaki yerini korumayı hedefleyen İsveç Sosyal Demokrat Partisi'nin desteğini aldı. Macron, İsveç'in ardından 30 Ağustos'ta ziyaret ettiği Finlandiya'da da merkez politikacı Başbakan Juha Sipila'nın desteğine güveniyor.

AP Liberal Grup Başkanı, Belçika eski Başbakanı Guy Verhofstadt da Macron'a destek veriyor. Üstelik Ocak ayına kadar ortak bir liste çıkarmak olasılığını tartışıyor.

Tarafsızlar Klübü

Ancak pek çok liberal ve sol parti "Macron-Orban" çatışmasında taraf tutmak istemiyor.

Danimarka Başbakanı Lars Lokke Rasmussen bunlardan birisi. Başta Fransa olmak üzere, Macron'a da karşı olan Avrupa sol ve sosyal demokrat partileri de, 'ne milliyetçi muhafazakar Orban'ın, ne de liberal Macron'un tarafını tutmak istemediklerini' açıkladı.

Avusturya Başbakanı aşırı sağ lider Sebastian Kurz, Orban'a yakın olsa da, "Karşısındakini şeytanileştirmek Avrupa'yı kurtarmaz" diyerek Macron karşıtı söylemlere şimdilik katılmıyor. Çek Başbakanı Andrej Babis de, "Ben bu seçimlerde özel bir tarafta olmak istemiyorum. Liberal gruptayız ve bunu değiştirmek için hiçbir neden yok" diyerek taraf tutmadığını açıkladı.

Almanya'dan sert eleştiri sesleri

Ancak Macron'un izlediği 'Orban karşıtı politakaya' en sert eleştiriler Almanya sağından geliyor. Merkel'in partisi CDU üyesi Bundestag Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen, "Macron'un önerileri faydalı değil. Farkında olmadan Orban ve Salvini'ye bir hediye sunuyor. Çünkü Macron'un izlediği tam da onların işine gelen bir politika" diyerek uyarıyor.

Bundestag'da CDU-CSU koalisyon grubunun başkan yardımcısı Katja Leikert ise, "Eğer Macron bir tarafın lideri olmak istiyorsa, Avrupa'nın lideri olamaz. Avrupa'nın bütünlüğü için çalışmalıyız, bölünmesi için değil. Amaç 'Avrupa'da en iyi kim?' yarışmasını kazanmak değil, birlikte çalışma yöntemi bulmak olmalıdır" sözleriyle tehlikeye dikkat çekiyor.

Merkel'den Weber'e destek, Macron'a darbe

Alman sağı, Orban'ın partisi Fidesz'i, aşırı sağ ile ittifak kurmasındansa, CSU-CDU'nun da içinde olduğu AP Hristiyan Demokrat Grubu (PPE)'nün içinde tutmayı tercih ediyor. AB Komisyonu Başkanlığına adaylığını koyan PPE Grubu Başkanı Manfred Weber, Macar lideri eleştirmekten kaçınıyor. Orban ise Weber'in adaylığını destekliyor. Son olarak Merkel'in "Weber'in AB Komisyonu Başkanlığına adaylığını destekliyorum. PPE Grubu'nun liste başı, elbette Avrupa Komisyonu Başkanı olmayı da hak ediyor" açıklaması, Fransa'da Macron'a ciddi bir darbe olarak nitelendiriliyor.