Muhammed Moumtaz Hloubi, iç savaştan kaçan milyonlarca Suriyeli’den biri. Halepli. Baba mesleği marangozluk yapıyor. 49 yaşında. Dört çocuğu var.
Hloubi, Türkiye’deki 4 milyona yakın Suriyeli arasında şanslı olanlardan. 2011’de, kendi deyimiyle, Suriye’de "büyük bir fitne” olacağını anlayınca savaş kızışmadan Mersin’e taşınmış. Ailesinden ve yakınlarından ölen olmamış.
Hloubi ailesinin yolunu sınırdaki illere değil de Mersin’e düşüren, uzak akrabalarının yıllar önce buraya göçen Suriyeliler’den olması. Mersin, doğu Akdeniz ve Ortadoğu’dan göç almış, kültürü bununla yoğrulmuş bir şehir. Hloubi, bunun yerel halkla sorun yaşamamasında önemli olduğunu söylüyor: “Mersin güzel bir şehir. Çok kalabalık değil. Halkla hiçbir sıkıntı yaşamadım. Karışık bir şehir. Kimisi Arap, kimisi Türk, kimisi Kürt. O yüzden bir sıkıntı yaşamadım ben.”
Your browser doesn’t support HTML5
"En büyük sorun dil”
Moumtaz Hloubi çok iyi Türkçe konuşuyor. Çok kısa bir süre kursa gitmiş ama asıl konuşa konuşa öğrenmiş. İlk geldiğinde yaşadığı en büyük sorun dilmiş: “Telefona bir mesaj geliyordu ne olduğunu anlamıyordum. Meğer ceza mesajıymış, böyle böyle çok para gitti.”
Artık Türkçe okuyup-yazabiliyor ama başlangıçta tercüman bulmakta çok sıkıntı çekmiş. Hem Türk hem de Suriyeliler zaman zaman bu zaaftan faydalanmış, Hloubi’yi dolandırmış.
Türkiye’deki yasal düzenlemeleri bilmemesi de sorun yaratmış: “İlk sefer birkaç sıkıntı yaşadım yasal olarak. Ben (Türkiye’deki) kanunları bilmiyorum. SSK (Sosyal Sigortalar Kurumu) filan nasıl kayıt yapacağım? Ruhsat nasıl alacağım? Kimlik yok. Turistik ikamet yok, hiçbir şey yok, ilk iki sene.”
Hloubi’nin Mersin’deki atölyesinde ikisi Türk, 10’u Suriyeli 12 kişi çalışıyor. Oyma, varak, döşeme gibi mobilyayla ilgili her işi yapabiliyorlar. Ortadoğu ve Balkanlar’a ihracat yapıyorlar.
Hloubi daha sonra aldığı ikamet izni sayesinde artık yurt dışına çıkabiliyor. Bu çok daha rahat ihracat yapabilecekleri anlamına geliyor. Artık aracı bir şirkete de ihtiyaç duymayacaklar.
"Kendi ülkemde Suriyeli’nin yanında iş bulabildim”
Hloubi’nin yanında çalışan Türkler’den biri Mustafa (soyadının verilmesini istemiyor). Mustafa Makedonya’da üniversite okurken bırakmak zorunda kalmış. Mersin’e dönmüş, iş aramaya başlamış: “Buraya girmeden önce yaklaşık 300-350 yere CV’mi (özgeçmiş) yolladım ben. Bunlardan belki bir 10-15 tanesiyle yüz yüze görüştük. Onlar Türk’tü. Bir takım şeylere takıldılar, almadılar. Burada bir Suriyeli’de iş buldum, kendi ülkemde. Garip bir şey tabii ki ama güzel bir şey.”
Mustafa şirkette stoklama, sosyal medya tanıtımı gibi işler yapıyor. Diğer başvurularından farklı olarak belge değil işi bilip-bilmediği sorulmuş: “Bana işi biliyor musun diye soran yoktu. 'Askerlik var mı? Diploman var mı? Nerede çalıştın? Ne kadar çalıştın? Niye ayrıldın? Niye böyle oldu?’… Sürekli böyle bir iğneleyici, üstten bakar şekilde sorular sordular.”
"Hıristiyan Müslüman ayrımı yoktu”
Moumtaz Hloubi memleketi Halep’i çok özlüyor. “Halkı, şehri, kokusunu özlüyorum. Halep çok güzel bir şehir. Çok eski bir şehir. Dünya başka, Halep başka bizim için.”
Halep, Hloubi’nin küçük yaşta mesleğe başladığı yer. Babasıysa kentte bu işi öğrenen ilk Müslümanlar’danmış: “Bu mesleği önceleri sadece Hıristiyan ve Ermeniler yapıyordu. Müslümanlar bu işe sonra girdi. Babam ilk Müslüman ustalardan biri. Ramazan geliyor, oruç tutuyorum. Onlar kahve, sigara içmezlerdi. Niye? ‘Sen oruçlusun, biz içmeyiz.’ (derlerdi) Öyle bir şey vardı. Babamın firmasında birkaç Hıristiyan çalışıyordu. Hiçbir sıkıntı olmazdı. Çocukken her hafta bana tatlı filan getiriyorlardı. Ben hiç 'Bu Hristiyandır, bu Müslümandır' diye bakmadım. 'Bu adam iyi, insan olarak yani’, hep böyle baktım.”
Hloubi, Halep’i ve ülkesini çok özlüyor ama artık iki memleketi olduğunu söylüyor: “Orada fitne, savaş bitince, güvenlik sağlanıp, her şey normale dönünce ben gidip gelebilirim. Artık iki ülke, iki memleket oldu benim için. Sekiz yıldan fazladır buradayım, az değil.”
Hloubi Suriye’yle ilgili iyimserliğini korumaya çalışıyor: “Bitecek, bitecek kesinlikle ama ne zaman, nasıl, Allah bilir…”