Fuller Uluslararası Habercilik Projesi adlı kurumun müdürü Xanthe Ackerman Amerika’nın Sesi’ne, iki yıl yaşadığı Türkiye’de gördüğü mültecilerin sorunlarını ve uluslararası topluma düşen sorumlulukları değerlendirdi. Emre Elçi’nin sorularını yanıtlayan Ackerman, Türkiye’nin mültecilere karşı yeterince cömert davrandığını ve artık uluslararası toplumun da Türkiye’ye gereken desteği vermesi gerektiğini söyledi.
Uzmanlara göre, Suriyeli ve Iraklı mülteciler, Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında koz olarak kullanılıyor. İki tarafın anlaşamadığı konularda mülteci kartının ortaya çıktığını görüyoruz. Peki bu durumdan Türk halkı ve Türkiye’de yaşayan mülteciler nasıl etkileniyor?
“Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkilerde maalesef mülteci krizi her zaman bir koz olarak kullanıldı. Türkiye Avrupa Birliği’ni, kapılarını açmakla tehdit ederken Avrupa ülkeleri de Türkiye üzerindeki baskısını azaltma ve bazı konularda sesini çıkarmama kararı aldı. Bu bence önemli bir konu. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Almanya’nın mültecilere kucak açtığını söylediği andan itibaren Almanya’ya çok kısa bir süre içinde büyük rakamlarda mülteci gidince Alman yöneticiler bununla başa çıkamayacaklarını anladı. Sonrasında da Türkiye’den mültecileri durdurması için yardım istedi. Türkiye ile anlaşma yaparak Türkiye’den mültecileri durdurmasını istediler ve karşılığında ekonomik yardım sözü verdiler. Ancak Avrupa’nın bu kadar hızlı bir şekilde fikir ve plan değiştirmesi çok tehlikeli. Mültecileri Türkiye’de yardım vererek orada tutmak, Türkiye’yi mülteci polisi haline getirir.”
Türkiye’de yaşayan mültecilerin karşılaştıkları en büyük sorunlar neler? Ackerman bu konudaki gözlemlerine dayanarak şu değerlendirmeyi yapıyor.
“Fuller Uluslararası Habercilik Projesi kapsamında Türkiye’de yaşadığım iki yıl boyunca birçok mülteci sorunuyla uğraştım. Çalıştığım projelerden biri Suriyeli mülteci gençlerin sorunlarının nasıl çözüldüğüydü. Sorunların üzerine gittiğimizde çocukların eğitim alma şansının çok az olduğunu gördük. Bu aslında o kadar da fazla göze batan birşey değil çünkü büyük kentlerde sokaklarda yaşayan çok sayıda Suriyeli mülteciye rastlamıyorsunuz. Elbette sokaklarda yaşayan yok diyemeyiz ama sayıları göze batacak kadar çok değil. Bu ailelerin çoğu çok küçük dairelerde yaşıyor. Kazandıkları paranın çoğu da kiraya gidiyor. Yaşamlarını sürdürebilmeleri için de çocuklarının kazandığı paraya ihtiyaç duyuyorlar. Kentlerdeki küçük esnaflarda Suriyeli çocukların çok az bir para karşılığında çalıştığını gördüm. Bu çocuklar okula gidip eğitim alacaklarına az paraya çalışarak ailelerini geçindiriyor. Aslında ailelerin çoğu Suriye’yi, çocuklarının hayatı tehlikeye girmesin ve eğitimleri yarıda kalmasın diye terk etmiş, ancak bu çocuklar eğitimlerine devam edemiyor.”
Uzmanlar ve yardım kuruluşları uzun bir süredir, eğitim alamayan Suriyeli ve Iraklı mülteci gençlerin “lost generation” yani ‘kayıp bir nesil’ oluşturacağı uyarısında bulunuyor. Bu kadar çok gencin eğitim alamadığını ve büyük bir olasılıkla Türkiye’de yaşamaya devam edeceğini düşünürsek, bu durum ilerde Türk halkına ve ekonomisine büyük bir yük olacak. Ackerman, yetkililerin bu durumun farkında olduğunu ancak aldıkları önlemlerin bu kadar büyük sayıdaki göçmene yetmediğini söylüyor:
“Türk hükümeti bu konuda önlem alıyor, Suriyeli göçmenlerin sorunlarıyla yakından ilgilenmeye çalışıyor. Türkiye zaten bu cömert davranışını daha krizin ilk zamanlarında kapılarını mültecilere açarak gösterdi. Mülteci kamplarını kurarken ve mültecilere yardım ederken Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerden yardım bile talep etmedi. Ancak belki de hata burada başladı. Savaşın uzun sürmesi yüzünden mülteciler gelmeye devam edince, Türkiye bir süre sonra bu sorunla başa çıkamamaya başladı. İlk yıllarında Türk hükümeti, uluslararası kuruluşların kamp kurma önerilerine sıcak bakmadı. Sonradan mülteci akınının devam etmesi ve sorunların artması üzerine Türkiye yardım istemeye başladı. Şimdi Türkiye neler yapması gerektiğiyle ilgili bir plana sahip. Her çocuğun eğitim alması için yasalar çıkarıldı ve eğitim merkezleri kuruldu. Elbette bu planda doldurulması gereken boşluklar var ancak önemli olan Türkiye’nin bu konudaki gayretinin devam etmesi.”
Peki Suriyeli gençlerin sorunları bu kadar ortadayken ve bu durum Türkiye dahil bütün dünya ülkeleri için bir tehdit oluştururken, soruna çözüm bulmak için kim üzerine düşeni yapmıyor? Ackerman mültecilere kapılarını açan ülkelerdeki gençlerin ilerde radikal örgütlerin veya mafyaların tuzağına düşerek Avrupa ülkeleri, Rusya ve hatta Amerika için büyük tehdit oluşturabileceğinin altını çiziyor.
“Türkiye yoksul bir ülke değil. Dünya’da en güçlü 17’inci ekonomiye sahip. Bu nedenle de uluslararası yardım kurumlarından ekonomik yardım almıyor. Ancak Suriye sorununun bu kadar uzun sürmesi ve mülteci krizi sonrası Türkiye farklı bir konumda. Bu sorunların üzerinden gelmesi için de yardıma ihtiyacı var. Bu durumda kime daha çok sorumluluk düştüğünü söylemek gerekirse, bence uluslararası toplumun daha çok sorumluluk alması gerekiyor. Dünya ülkeleri her çocuğun okula gitme hakkı olduğunu kabul eden uluslararası anlaşmalara imza attı. Bu da onları daha fazla sorumlu kılar. Ancak Türkiye nasıl yardım alacağı ve yardımın nasıl kullanılacağı hakkında bir sisteme sahip değil. Mesela düşük gelirli ülkeler uluslararası yardım kuruluşlarıyla iyi çalışan bir yardım ağına sahip. Eğitim için bir plan çıkarıp her çocuğun ne kadar masrafı olacağını hesapladıktan sonra ihtiyaçları olan miktarı yardım kuruluşlarından istiyorlar. Türkiye’nin de uluslararası topluma bu sorumluluğu paylaşmayı önermesi gerekir.”
Amerika’da yeni başkan seçilen Donald Trump, seçim süreci boyunca Müslüman toplumu eleştiren söylemlerde bulundu ve Müslümanlar’ın Amerika’ya girişlerinin yasaklanması gerektiğini savundu. Ackerman’a göre, Trump’ın seçim vaadini yerine getirmesi imkansız.
“Trump’ın tutumunun ne olacağını önceden kestirmek güç. Trump seçim süresi boyunca birçok konuda birçok çelişkili ve kırıcı söylemlerde bulunsa da seçimi kazandıktan kısa bir süre içinde bu söylemlerinden geri adım attı. Bu nedenle bu konudaki tutumunun ne olacağını bilmiyoruz. Ancak Amerikalı Müslümanlar hakkında söyledikleri ülkenin temel değerlerine zarar verdi. Kampanya süresinde söyledikleri bazı insanları yanlış yönde motive ve teşvik etti. Ancak karşısında sayıları hiç de az olmayan aktivistler var. Bu insanlar yayılmaya başlayan gericiliğe karşı her türlü adımı atmaya çalışıyor. Aktivistler seslerini yeterince yükseltecektir.”
Ackerman’a göre, savaştan veya şiddetten kaçan mülteciler sığındıkları ülkelerden en kısa zamanda geri döneceklerini düşünseler de, dünya genelinde sığınmacılar bu ülkelerde ortalama 17 yıl geçiriyor. Bu nedenle daha uzun bir süre Türkiye’de büyüyecek ve yaşayacak gençlerin bir an önce eğitim almaları ve ekonomisine katkıda bulunmaları sağlanmalı. Bunun için de bütün dünyanın yardım konusunda sorumluluk alması gerekiyor.