Mülteci Sorunu Almanya ve Fransa’da Aşırı Sağı Güçlendiriyor

Calais

Fransa’nın kuzeydoğusundaki liman kenti Calais’de trafiği kesen öfkeli kamyon sürücüleri ve çiftçiler, göçmen karşıtı protesto gösterileri düzenledi.

Almanya’da ise Başbakan Angela Merkel ve merkez sağdaki Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) tarafından yürütülen mülteci politikaları, göçmen karşıtı Alternatif Parti’nin (AFD) yükselişe geçmesine yol açtı. 4 Eylül’de Merkel’in seçim bölgesi olan Mecklenburg-Vorpommern eyaletinde yapılan bölgesel seçimlerde, ilk kez CDU, AFD’nin gerisine düştü.

Çin’deki G-20 zirvesinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Merkel, partisinin oy kaybetmesinin sorumluluğunu üstlenmekle birlikte, mülteciler konusundaki tavrının arkasında durdu.

Merkel “Oy kaybımız tabii ki mülteci politikalarından kaynaklandı. Ancak, ben hala almış olduğumuz kararların doğru olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Fransa ve Almanya’daki gelişmeler, Avrupa’daki mülteci krizinin önümüzdeki yıl Avrupa Birliği’nin en büyük iki üyesinde yapılacak genel seçimleri şekillendirmeye başladığına işaret ediyor.

Avrupa Konseyi Dış İlişkiler Komitesi’nin Paris ofisi direktörü Manuel Lafont Rapnouil, her iki ülkede de seçmenlerin göçmenlikle ilgili kaygılarının, sadece göçmenliğin istihdam ve ekonomi üzerindeki olası etkilerinden kaynaklanmadığını söylüyor.

Lafont Rapnouil “Mülteci sorunu seçmenlerin canına tak etti. Konu, ekonomik ve sosyal sorunların ötesine geçip, gerçek bir kimlik krizine dönüşmeye başladı. İnsanlar, durumlarının iyileşmemesinden değil, göçmenlik politikalarının toplum yapısını değiştirmesinden korkuyor” diyor.

Uzmanlar, 4 Eylül’de Mecklenburg-Vorpommern eyaletinde yapılan seçimlerden çıkan sonuçlarının, ülkede son bir yıldır izlenen göçmen politikasına ve bu politika gereğince Almanya’ya bir milyondan fazla mülteci kabul edilmesine verilen bir tepki olduğunu söylüyor. Seçimlerde sadece yüzde 19 oranında oy alan CDU, AFD’nin ve koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin gerisinde kaldı.

CDU’nun kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik Partisi’nden Bavyera Maliye Bakanı Markus Soeder, seçim sonuçlarının Merkel’e, gelecek yıl yapılacak genel seçimler öncesinde daha sert bir göçmen politikası izlemesi için uyarı niteliğinde olduğunu söyledi. Medyada yer alan bazı haberlerde, 11 yıldır iktidarda olan 62 yaşındaki Merkel’in görevi bırakıp bırakmayacağına dair spekülasyonlar da yer alıyor.

Soeder, Alman Deutsche Welle Televizyonu’nun yayınladığı bir söyleşide “Artık insanların göçmen sorunuyla ilgili düşüncelerini görmezden gelmek mümkün değil. Almanya’nın yön değiştirmeye ihtiyacı var” şeklinde konuştu.

Fransa’da ise, Calais kentinde düzenlenen gösterilerde, sol görüşlü hükümetin göçmen politikası protesto edildi.

Calais’de “orman” olarak bilinen ve insanlık dışı koşulların hakim olduğu mülteci kampının yıkılmasını isteyen kamyon sürücüleri ve çiftçiler, kente giden anayolu araçlarıyla tıkarken, kent sakinleri de bir insan zinciri oluşturdu.

Fransa hükümeti kampı sene başında kısmen yıksa da, kampın nüfusuna o zamandan beri en az 7 bin mülteci daha eklendi. Fransız yetkililer, kampı bu yıl sonuna kadar tamamen ortadan kaldırma sözü verirken, Calais sakinleri yıkım sürecinin hızlanmasını istiyor.

Almanya ve Fransa’da, aşırı sağcı partilerin yükselişe geçmesinde, halkın mülteci politikalarına tepkisinin yanısıra son dönemde yaşanan terör saldırıları da büyük rol oynuyor.

Almanya’da AFD partisi, 4 Eylül’deki bölgesel seçimlerde elde ettiği yüzde 21 oranındaki desteği kutluyor. Sadece üç yıl önce kurulan parti, Almanya’nın 16 eyalet parlamentosunun dokuzunda sandalye kazanmayı başardı.

Fransa’da ise, göçmen karşıtı politikalarıyla tanınan Ulusal Cephe’nin lideri Marie Le Pen’in, gelecek yıl Nisan ayında yapılacak genel seçimlerde ilk tur oylamadan lider olarak çıkması, ancak ikinci turda elenmesi bekleniyor.

Öte yandan, Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolaz Sarkozy gibi bazı merkez sağ adayları, göçmenlik, İslam ve Fransız vatandaşlığı gibi konularda Ulusal Cephe’nin katı söylemlerine başvuruyor.

Sarkozy, bölgesel La Voix du Nord – Kuzeyin Sesi gazetesiyle yaptığı bir söyleşide, Calais’deki mülteciler için İngiltere’de “ıslahevleri” kurulması çağrısında bulundu.

Bu arada, Alman halkı ve Fransız halkının göçmenlik konusundaki tutumları arasında da keskin ayrılıklar dikkat çekiyor. Almanya, nüfusun giderek yaşlanması karşısında ülke ekonomisini kalkındırmak için göçmenlere ihtiyaç olduğunu savunurken, Fransa bu görüşe katılmıyor.

Fransa’da, yıllardır Müslüman nüfusla ilgili gerginlikler yaşanıyor. Geçtiğimiz ay bazı Fransız kentlerinde gündeme gelen haşema yasağı, bu gerginliklerin en son örneği olarak dikkat çekti.

Kalabalık bir Türk göçmen nüfusuna sahip Almanya’da yaşanan son gerginlikler ve terör saldırıları ise ülkeye yeni giriş yapan mültecilerden kaynaklanıyor.

Ancak farklılıklara rağmen her iki ülkede de göçmen karşıtı adayların aynı korkulardan beslendiği ve aynı mesajları verdiği görülüyor.