Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altındaki 193 ülke tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin kabul edilerek yürürlüğe girmesi nedeniyle her yıl 20 Kasım “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kabul ediliyor.
Türkiye’de ise yoksulluk neticesinde çocukların en temel haklarından olan eğitim ve sağlıklı gıdaya erişiminde sıkıntılar giderek derinleşiyor. Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) 2023-2024 eğitim-öğretim yılında yaşanan gelişmelere ilişkin hazırladığı Eğitim İzleme Raporu’na göre, zorunlu eğitim çağında olmasına karşın bu haktan mahrum kalan çocuk sayısı son üç yılın en yüksek seviyesinde.
“612 bin çocuk eğitimin dışında”
ERG’nin Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden faydalanarak hazırladığı raporda, zorunlu eğitim çağında olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı çocukların yüzde 3,9’unun, yani yaklaşık 612 bin 814 çocuğun eğitim dışında olduğu görülüyor.
Okuldan ayrılan çocukların sayısına yaş gruplarına göre bakıldığında ise en büyük grup, 14-17 yaş aralığındaki çocuklar. Rapora göre bu yaştan itibaren en az her 20 çocuktan biri eğitim dışında. Özellikle bu yaş grubunda okuldan kopan çocukların oranı da geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında ciddi boyutta artıyor. ERG’nin hesaplamasına göre, okuldan ayrılan 17 yaşındaki çocukların oranı geçen eğitim öğretim yılına kıyasla yüzde 8,2’den yüzde 14,1’e yükselmiş durumda.
Rapor, eğitime erişimde Türkiye’de bölgeler arasında uçurumlar olduğunu da ortaya koyuyor. Okuldan ayrılan çocukların sayısı, Muş, Ağrı, Gümüşhane gibi illerde 15-17 yaş grubundaki yaklaşık her üç çocuktan birine yükseliyor.
“9 milyon 590 bin çocuk yoksul”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan raporu hazırlayan araştırmacılardan Özgenur Korlu, çocuk yoksulluğunun Türkiye’de giderek derinleştiğini söyledi.
ERG Politika Analisti Korlu, “Her yıl TÜİK yoksul çocuk sayısını yayınlıyor. En son 2022’de yayınlanan bu sayıya göre, şu an 9 milyon 590 bin çocuk yoksul. Türkiye’de eğitimde 6-17 yaş grubunda yaklaşık 15 milyon çocuk var. Bunun neredeyse yarısı yoksulluk içerisinde. Ayrıca çocuk yoksulluğu yalnızca eğitimdeki çocukları değil, 0-5 yaşı da içerdiği için aslında çok daha büyük bir yaş grubunu etkilediğini de söylememiz gerekiyor” dedi.
TÜİK’in 2022 yılında hazırladığı Türkiye Çocuk Araştırması’nda, eğitim dışında olan çocukların okula gitmeme nedenleri arasında ekonomik sorunlar ilk sırada geliyor. Araştırmaya göre, eğitim dışındaki çocukların yüzde 23,9’u ekonomik nedenlerle okula gidemiyor.
TÜİK: “Türkiye’de 15-17 yaş grubundaki her 3 erkek çocuktan 1’i çalışıyor”
Yoksulluğun çocukların okuldan koparak çocuk işçiliğine sürüklenmelerine yol açtığını belirten Korlu, “Türkiye’de 12 yıl zorunlu eğitim var. Ancak özellikle 14 yaştan itibaren yani ortaöğretime geçişle birlikte eğitim dışındaki çocukların sayısı artıyor. Bu sorun, 15 yaştan sonra daha da ciddileşiyor. 15 yaş Türkiye’de çalışmaya başlama yaşı olması açısından çok kritik” diye konuştu.
TÜİK’in en son 2023 yılına ait açıkladığı “İstatistiklerle Çocuk” verileri de 2020 yılından bu yana Türkiye’de çocukların işgücüne katılımında artış olduğunu gösteriyor. Bu oran dört yıl önce yüzde 16,2 iken 2023 yılında yüzde 22,1’e ulaştı. Özellikle erkek çocuklar arasında iş gücüne katılma oranı yüzde 32,2’ye yükseldi. Yani Türkiye’de 15-17 grubundaki neredeyse her 3 erkek çocuktan 1’i çalışıyor ya da iş arıyor.
Eğitime erişimde bölgeler arası farklılıklara da dikkat çeken Özgenur Korlu, “Muş’ta (okuldan ayrılan) yüzde 35,6’lık bir oran var, her üç çocuktan bir tanesi. Ama Rize’de bu oran binde 5. Bu iki şehir arasındaki fark Türkiye’deki iller arası farkı çok net ortaya koyuyor. Bölgesel farklılıkların hem eğitime erişimde hem de çocuk politikalarında ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyor. Ancak buna karşın özellikle çocukların daha yoğun yaşadığı Şanlıurfa, Gaziantep, İstanbul gibi illerde eğitime ayrılan kaynakların da daha az olduğunu görüyoruz” dedi.
“Yoksulluk derinleştikçe çocuk kendisini evde bir yük olarak hissediyor”
Uzun yıllar yoksulluk alanında çalışan insan hakları savunucusu Hacer Foggo da Türkiye’de çocuk yoksulluğunun giderek arttığını sahadan gözlemleriyle anlattı.
VOA Türkçe’ye konuşan Foggo, “2018’den itibaren mahallelerde dolaşırken çocuk yoksulluğunun arttığını görüyorum. Pandemiyle birlikte çocuk yoksulluğu aslında iyice derinleşti. Yoksulluk derinleştikçe çocuk kendisini evde bir yük olarak hissediyor. Çünkü bu evde artık beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlar dışında bir şey konuşulmuyor. Böyle bir durumda çocuk artık eğitime gitmeyi aileye sorun yaratan bir şeymiş gibi görüyor. Bu çocuklar çalışmak istedikleri zaman da özellikle derin yoksulluk yaşayan, günlük ve güvencesiz çalışan ya da asgari ücretli anne babalar bu çocukların okulu bırakıp çalışmasına itiraz etmiyor” ifadelerini kullandı.
MESEM’lerde çalışan çocuk sayısı artıyor
Yoksulluğun derinleşmesiyle Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ve örgün eğitim kapsamında sayılan Mesleki Eğitim Merkezleri’nde (MESEM) çalışan çocukların sayısının da giderek arttığına dikkat çeken Foggo, “Tırnak içinde burası bir eğitim yeri. Haftanın dört günü çocuklar buraya gidiyor, sadece bir gün eğitim alıyorlar. Ama kimisi inşaatta kimisi temizlikte kimisi bir sanayide çalışıyor. Burada en büyük sorun denetlenememesi. MESEM’lerde çok fazla ‘iş cinayeti’ oldu. Burada MEB hiçbir sorumluluk hissetmiyor” dedi.
MEB verilerine göre, MESEM’lerde 2020-21’de 159 bin 773 olan öğrenci sayısı, 2023-24’te 404 bin 756’ya yükselmiş durumda. 14-17 yaş arasındaki öğrencilerin asgari ücretin yarısına kadar ücret alabildikleri MESEM’ler çoğunlukla işletmelerde yaşanan yaralanma ve ölümle sonuçlanan iş kazalarıyla da basında sıkça gündeme geliyor.
“Yeni MEB bütçesinde sosyal desteklere ayrılan pay yine yetersiz”
VOA Türkçe’ye konuşan ERG Politika Analisti Özgenur Korlu, Türkiye’de çocukların okuldan kopmasının önüne geçilmesi için mevcut önlemlerin yetersiz kaldığı görüşünde.
Sosyal güvencesi olmayan ve ihtiyaç sahibi olan ailelere, çocukların örgün eğitime devam etmeleri şartıyla devlet tarafından yapılan “şartlı eğitim yardımı”na değinen Korlu, “Bütün dünyada eğitime erişimde kullanılan bir şey. Ama biz Türkiye’de son birkaç yılda bunun ve diğer sosyal müdahalelerin de enflasyon karşısında eridiğini görüyoruz. Dolayısıyla gerçek bir müdahale haline gelmiyor bunlar. Örneğin; parasız yatılılık sistemimiz de var. Ama burada da harçlıkların, kıyafet yardımlarına ayrılan paranın, enflasyon karşısında eridiğini görüyoruz” dedi.
2025 yılı MEB bütçesinde de bu desteklere yeterli artışın yapılmadığı eleştirisinde bulunan Korlu, “Yine sosyal yardımlara ayrılan payın, enflasyon karşısında 2025’te eriyeceğini öngörüyoruz biz. 12,5’luk bir artış var. Ama Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın enflasyon tahmini dahi yüzde 18 seviyesinde. Buna göre sosyal yardımların önümüzdeki yıl da eriyeceğini ve gittikçe daha anlamsız hale geleceğini göreceğiz” ifadesini kullandı.
Ücretsiz okul yemeği talebi
Türkiye’de çocuk yoksulluğunun ulaştığı boyutlar karşısında okulda beslenme de giderek daha ciddi bir soruna dönüşüyor.
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’nın (PISA) 2022 yılı raporu da Türkiye’de yaklaşık her beş çocuktan birinin parası olmadığı için haftada en az bir kez okulda yemek yiyemediğini ortaya koymuştu.
Bu durumun okulu bırakmaya kadar varabildiğini söyleyen Korlu, tüm çocukları kapsayan ücretsiz okul yemeği uygulamasına geçilmesi gerektiğini belirtti.
Korlu, "Hanenin üzerindeki çocuğun beslenme yükünü aldığınızda, hane de çocuğu okula göndermeye teşvik oluyor. Ama Bakanlık tarafından taşımalı sistemde bunun sağlandığı cevabı veriliyor ve bu politikanın genişlemeyeceği sinyalleri veriliyor” dedi.
Yoksulluk sonucunda yetersiz beslenmenin çocuklarda kalıcı sağlık sorunlarına neden olabildiğini söyleyen Hacer Foggo da ücretsiz okul yemeği uygulamasının acil bir ihtiyaç olduğu görüşünde.
Çocuklarda yetersiz beslenme ile bodurluğun arttığını söyleyen Foggo, “Bodurluk sadece kısa boyluluk değil, çocuğun zihinsel ve fiziksel gelişimini etkiliyor. Yetişkin olduğunda da bu nedenlerle iş bulma olanağı daha az. Yani gelecekte de yoksulluk döngüsünden çıkmama nedenlerinden birine dönüşüyor” şeklinde konuştu.
Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda bir öğün ücretsiz yemek uygulamasını, okul öncesi eğitim kurumlarında 2022-2023 eğitim öğretim döneminin başında devreye sokmuştu. Bakanlığın uzun yıllardır taşımalı eğitim ile pansiyonlu okullarda uyguladığı ve daha sonra yaygınlaştırma kararı verdiği ücretsiz okul yemeği uygulaması böylece okul öncesi kademeye de taşınmıştı. Eğitimciler ve veliler, uygulamanın tüm kademelerde yaygınlaştırılmasını beklerken 2023-2024 eğitim öğretim döneminin başında, 6 Şubat depremlerinin yaşandığı afet bölgesi dışındaki illerde uygulama “geçici olarak” askıya alındı.
“Çocuk okulda değilse sokakta risk altındadır”
Özgenur Korlu, çocukların eğitim hakkından mahrum bırakılmamasının önemini vurgulayarak, “Bu tüm dünyadaki çocukların kazanılmış hakkı. Bu, bir hak olduğu için güvence altına alınmak zorunda ve bu çocuklar okulda olmak zorundalar. İkincisi, bir çocuğun bireyselleşmesi, kendi ayakları üstünde durabilmesi, nasıl bir yetişkin olmak istiyorsa o yetişkinliğe ulaşabilmesi için eğitim birincil katalizör. Çocuğu geleceğe hazırlama misyonuna sahip başka bir politika alanı yok. Ayrıca eğitim, sosyal kalkınmanın da önemli bir katalizörü” dedi.
İnsan hakları savunucusu Hacer Foggo da çocukların eğer okulda değilse sokakta risk altında olduğunu vurgulayarak, “Aşırı yoksulluk içinde yaşayan çocuklar için o yoksulluk döngüsünü kıran en önemli araç eğitimdir. Suça sürüklenen çocukların sayısı son 12 yılda yüzde 148 arttı, uyuşturucu oranı çok fazla arttı. İhmalleri, istismarları her gün neredeyse konuşuyoruz. Eğitim aslında çocuğu koruyan bir şey” şeklinde konuştu.
Çocukların eğitimle korunabilmesi için yoksul mahallerde kreşlerin, çocuk ve kadın merkezlerinin açılması gerektiğini söyleyen Foggo, çocukların hane içindeki ve okuldaki durumunu takip edecek sosyal hizmet uzmanlığı birimlerinin de okullar bünyesinde kurulmasını önerdi.