Paris Ordu Müzesi’nde Cezayir Sergisi

Paris’in en büyük beşinci müzesi olan Ordu Müzesi (Musee de l’Armee) radikal bir karara imza atarak, 132 yıl Fransız sömürgesinde yaşadıktan sonra 1962’de bağımsızlığına kavuşan Cezayir'deki Fransız sömürgesini ve Fransız ordusunun yaptığı işkenceleri ve işlediği suçları gözler önüne serdi. Tarafsız kalmaya büyük özen göstererek ilk kez ordunun Cezayirlilere uyguladığı işkence sahnelerini de gösteren Ordu Müzesi’nin radikal adımı eleştirilere hedef olsa da, sergiyi izleyen herkes, bunun ‘tarihi ve cesur bir adım olduğu’ görüşünde birleşti.

Fransız ordusunun ‘katliam ve soykırım’ yapmakla suçlandığı Fransa-Cezayir ilişkilerine ışık tutan Ordu Müzesi cesur bir sergi kararı aldı. Paris’in en çok ziyaret edilen müzelerinden olan Musee de l’Armee, Fransa’nın Cezayir’i ele geçirdiği 1830 yılından, bağımsızlık savaşı sonrası Cezayir’in özgürlüğüne kavuştuğu 1962 yılına kadar geçen süreci resim, fotoğraf, belge, film, çizgi desenler ve Arap-Fransız tarihçilerin yorumlarıyla aktardı. Temmuz ayı sonuna kadar devam edecek olan sergide, Müze yönetimi, bir yargıda bulunmaktan çok olup bitenleri her iki tarafın da gözüyle, öğretici bir detayla tarafsız olarak sunmaya gayret gösteriyor. Çizgi romancı Jacques Ferrandez’in Cezayir’in 130 yılını anlatan 10 ciltlik çizgi romanı “Doğu Günlüğü”nden esinlenerek düzenlenen salona yerleştirilen 31 ekranda sarsıcı tanıklıklar, filmler, televizyon kayıtları gösteriliyor.

Müze yöneticisi General Chrsitian Baptiste’in, “Son derece gözü pek ve cesur bir karar aldık. Kendi dahil olduğumuz kurumda yaşananları sorguluyoruz” diye anlattığı sergide, 50 yıldan bu yana ilk kez Fransız ordusunun Cezayir’i sömürgesi altına alışı, 50’li yıllarda Fellahlar’ın sivilleri katledilişi, Müslüman askerlerin Cezayirlilere karşı kullanılışı, Fransız ordusunun yaptığı işkenceler, sindirme operasyonları, 17 Ekim 1961 gecesi, Fransız polisinin Cezayirli direnişçileri öldürüp Paris’te Seine nehrine attıkları korkunç katliam, Cezayirli OAS militanlarının yaptıkları ve ordu tarafını tutan Cezayirli harkilerin tek başlarına ölüme terkedilmeleri açıkça anlatılıyor.

İşkencelerin belgesi

Serginin en çarpıcı bölümü ise, ilk kez yayınlanan işkence belgeleri. Oran kentinde ordunun Cezayirlilere yaptığı işkenceyi sergileyen Jean-Philippe Charbonnier’ye ait 3 fotoğrafta ayaklarından çıplak tavana asılan cezayirli direnişçilere sopayla yapılan falaka anı sergileniyor. Hemen yanında gösterilen bir ekranda ise General Massu’nun, nasıl elektrikle işkence yaptıklarını anlattığı video gösteriliyor. Tarihçi Raphaelle Branche ise, aynı bölümde gösterilen video kaydında, “Fransız ordusu istihbarat için değil, gücün kimde olduğunu göstermek için oradaydı” diyor. Bu bölümde, Cezayirli FLN militanlarının Fransız ordusuna ve kendilerine karşı olan Cezayir Ulusal Hareketi’ne dönük şiddet eylemleri de, boğazı kesilen askerler de sergileniyor. Tarihçi Jean-Charles Jauffret, sömürgeci Fransız ordusunun 1950’li yıllarda ‘savaş suçu işlendiğini, ‘hatta ekonomik nedenlerle ordunun aynı anda bir çok esiri öldürmek için 20 kadar Cezayirliyi bir topun önüne koyduğunu anlatıyor. Duvarda ise, Mareşal Bugeaud’nun, “Meyve ağaçlarını kesin, köyleri yok edin, kadınları ve çocukları saklandıkları mağaralardan çıkarın” talimatı yer alıyor.

Ziyaretçi tepkileri

Sergi girişinde yer alan altın deftere duygularını yazan ‘isimsiz’ izleyicilerin yazdıkları ise bir hayli ilginç. Bir ziyaretçi, “İnanılmaz duygulandım” derken, ordu yanlısı bir başka ziyaretçi öfkesini “Ordu müzesinde bile Fransız ordusuna tükürülüyor, pes doğrusu” diyerek dile getiriyor. Cezayirli ziyaretçiler de acı ve öfke dolu mesajlar yazıyor. Bir ziyaretçi, “Fransız ordusunun yaptığı işkenceleri açığa çıkaran çok iyi bir iş. Ben Paris’te ordunun Cezayirlilerin Seine nehrine atışını gözlerimle gördüm!” derken, bir başka ziyaretçi, “Kusmak istiyorum. Olanlar düşmanın gözünden anlatılıyor” diye tepki gösteriyor. Paris’ten geçmekte olan bir Cezayirli altın deftere, “Bizler, Fransızlar ve Cezayirliler, tarihin bu kanlı sayfasını beraberce konuşup, bilinçlenerek, birbirimizi dinleyerek bu karanlık sayfayı aşmalıyız” diyor. Ordu müzesinin sergisi ne diz çöküyor, ne de orduyu suçluyor. Ama kendi kendine bir vicdan yoklaması yaparak ilk radikal adımı atıyor.