”Salgın Sonrası Toparlanmada Enflasyon Riskine Dikkat”

Corona virüsü salgını sonrası bir ekonomik toparlanmanın beklendiğini ancak bu süreçte enflasyon riskine dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken portföy yöneticisi Kaan Nazlı, "Enflasyon konusunda Amerika başı çekiyor. Beklentiler son Mayıs ayı enflasyonu için yüzde 4,7’ydi ve bu Amerika açısından çok yüksek bir rakamdı. Bunun da üzerine yüzde 5'lik bir büyüme geldi ve bütün ayrıntılara bakıldığında ciddi bir artış görüyoruz. Bu demektir ki birtakım riskler var. Özellikle şu anki beklenti ikinci çeyrekte bu enflasyondaki artışın son bulması, üçüncü çeyrekten itibaren istikrar kazanması fakat ciddi bir enflasyonist baskı olursa bu tabii ki sadece Amerika ile sınırlı kalmayacaktır. Dünyayı da genel olarak etkileyecektir. Zaten emtia fiyatlarında bunu görüyoruz. Petrol fiyatları şu anda 70 doların üzerinde seyrediyor. Emtia ithal eden ülkeler açısından ciddi bir baskı yaratacaktır. Dolayısıyla ekonomik bir toparlama bekliyoruz tabii ki sonuçta bir pandemi sürecinden çıkıyoruz. Ekonomi sadece yukarı gidebilir şu noktada ama ekonomik toparlanmayla ilgili olarak da enflasyon risklerine dikkat etmek lazım” diye konuştu.

Your browser doesn’t support HTML5

"Salgın Sonrası Ekonomik Toparlanmada Enflasyon Riskine Dikkat"

Londra'dan Stüdyo VOA yayınına katılan ve İngiltere’de yapılan G-7 Maliye Bakanları ve G-7 Liderler Zirvesi’nin ekonomiye yansımalarını değerlendiren Kaan Nazlı, “G-7 tarafından yapılan açıklama, gelişmekte olan ülkelerin özellikle ve genel olarak da dünyanın yaklaşık 40 trilyon dolarlık, yeniden kendi kendine inşa etme, bu pandemi sürecinden çıkma için ciddi kaynaklara ihtiyacı olduğuydu, tabii bildiğimiz gibi son dönemde özellikle Çin'in gelişmekte olan ülkelerde çok ciddi yatırımları oldu ve özellikle bu yeni İpek Yolu projesi 3,7 trilyon dolar gibi ciddi rakamlara yapıldı ve ciddi bir şekilde gelişmekte olan ülkelerin Çin'e karşı borçlanmasını ve siyasi anlamda da bir anlamda yakınlaşmasını sağladı. Şimdi G-7 biraz el arttırıyor ve bu kadar ciddi bir programla tekrar dünya ekonomisi üzerinde belki eskiden olduğu gibi güçlü bir öneme sahip olmak istiyor” dedi. Nazlı, G-7 ülkelerinin Londra’da düzenlenen iki günlük maliye bakanları toplantısında, Google, Apple ve Amazon gibi çok uluslu dev şirketlerin daha yüksek oranda vergilendirilmesi kararını olumlu bulduğunu da şu sözlerle ifade etti:

“Zaten ekonomik olarak daha varlıklı kesimler ya da sektörler daha hızlı toparlanırken hatta bu süreçten ciddi fayda sağlarken, dar gelirli kişiler ve aynı zamanda sektörler daha fazla baskı altında kalıyorlar ve bunu zaten görüyoruz. Tabi böyle bir dönemde zaten dünyada genel anlamda hem gelir dağılımında eşitsizlik varken hani böyle bir sürecin yaşanması da tabii ki ister istemez bu yöndeki talepleri artırıyor. Dijital vergilendirme uzun zamandır Avrupa Birliği ve Amerika'nın birlikte görüşmelerinde gündeme gelen bir konu. Biraz ilerleme kaydedildiğini söyleyebiliriz. Öte yandan tabii Biden’ın küresel asgari bir vergi verilmesi yönünde bir önerisi vardı. Bu öneri şu an için çok kabul görmüş değil. Özellikle Avrupa Birliği'nde İrlanda gibi ülkeler yatırımı ancak çok düşük vergi oranlarıyla çekebiliyor, o yüzden yine yüzde 15 gibi düşük bir rakamda anlaşıldı ama önümüzdeki dönemde özellikle G-7 özelinde vergilendirme konusunda ciddi bir gündem konusu olacağını görebiliriz. Bildiğiniz gibi çok ciddi bir gündem konusu.”

İlgili Haberler Küresel Asgari Vergi Çağrısı İvme Kazanıyor

Belçika’nın başkenti Brüksel’de NATO Zirvesi kapsamında ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı yüz yüze görüşmenin iki ülke ilişkilerinde bir dönüm noktası olduğunu dile getiren Kaan Nazlı, “Çok ciddi bir sonuç çıkmadı ama en azından iki tarafın birbiriyle konuşabilmesi, bazı önemli noktaları müzakere edebilmesi ve mesela Afganistan gibi belli alanlarda da işbirliğine çok güçlü bir şekilde devam etmesi olumlu algılandı. Bu süreçten tabii sonra en önemli konu Halkbank davası ve onun nasıl çözümlenebileceği konuşulacak. Dolayısıyla iki taraf arasında bir diyalogun sürmesi genelde olumlu algılandı. Çoğu kişi pek hızlı bir sonuç beklemiyordu bu toplantıdan” diye konuştu.

İlgili Haberler “Türkiye'yle İlerleme Sağlayacağımızdan Eminim” 

Biden’ın ABD başkanı olarak ilk yurtdışı ziyaretinde Cenevre’de Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le yaptiği ikili görüşmenin uluslararası yatırımcı kuruluşlar tarafından yakından takip edildiğini söyleyen Nazlı, “Rusya da son dönemde, özellikle 2014'te Kırım'ı ilhakından beri, sürekli ekonomik yaptırımlar, krizler ile anılan bir ülke. Aslında şu ana kadar Avrupa'nın ve Amerika'nın aldığı kararlar Rusya'nın politikasında bir değişikliğe sebep olmadı. Tabii iç siyaset açısından Amerika'da da ciddi birtakım sonuçları oldu. Bunları, yine tabii ki Türkiye'yle ayırmak lazım sonuçta bir tarafta müttefiklik ilişkisi var diğer tarafta ciddi, çok uzun yıllardır belki bir yüz yıldır bir rakip rekabet ve ilişkisi var. ABD ve Rusya ile ilgili o yönden daha çok diyaloğun açıldığı, iki tarafın birbirlerine tekrar büyükelçi göndermeye karar verdiği birtakım diyalog kanallarının açıldığı bir görüşme oldu. Biden'ın daha sonra yaptığı açıklamada altını çizdiği konu 'özellikle bir 6 ay bekleyelim bakalım ne olacak bakalım birtakım gelişmeler olacak mı?' şeklinde iyimser ama ihtiyatlı bir yaklaşımdı. Genelde de beklentilerin bu yönde olduğunu söyleyebilirim tabii ilginç bir şekilde 14 Haziran aynı zamanda Amerika'nın tahvil piyasasında Rusya'ya başlattığı ekonomik yaptırımların yürürlüğe girdiği bir tarihti, piyasalar açısından çok ciddi bir etkisi olmadı zannediyorum bu görüşmenin etkisiyle birtakım sorunların en azından masada konuşabileceği yönünde bir beklenti oluştu” dedi.

İlgili Haberler Biden ve Putin İlk Kez Yüz Yüze Görüştü 

“40 trilyon dolarlık B3W girişimi gerçekten beklenmeyen bir rakamdı ve beklenmeyen bir girişimdi, o yönden olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Ama diğer taraftan tabii çok ciddi rakamlar bunlar. Avrupa'nın, Amerika'nın işleyişi bazı konularda Çin'e göre, Uzakdoğu ülkelerine göre daha yavaş olabiliyor. O yönden gelişmekte olan ülkeler açısından da bunların vaatleri ne ifade edecek onu bilmiyoruz. Ama tabii ki böyle ciddi bir iradede bulunmaları, aynı zamanda birtakım sürdürülebilir yatırımlara, iklim değişikliği gibi konulara bağlamaları yürekten vericiydi. O yönden biraz olumlu bir sürpriz oldu diyebilirim” değerlendirmesinde bulunan Kaan Nazlı, Corona virüsü salgını tüm dünya ekonomisini derinden etkilese de, normale dönüşün başlamasıyla bundan sonraki sürece ilişkin beklentilerini şöyle ifade etti:

“Aşı konusunda çok ciddi bir hız kazanma gerçekleşti. Amerika bu konuda çok hızlı gitti ve dolayısıyla ciddi bir aşı, aslında fazlası da olduğu görünüyor ve bazı ülkelere bunu yardım olarak hibe ediyorlar başka ülkelere, yine elinde olan stok fazlasını transfer ediyorlar. Dolayısıyla belki 3-6 ay içerisinde çok farklı bir gündemle karşılaşabileceğimiz düşünüyorum. Tabii o 3- 6 ay yine zor bir süreç olacak. Öngördüğümüz Uzakdoğu ülkeleri hastalığı engelleme konusunda çok başarılılar. Fakat aşı konusunda daha yavaşlar Çin ve belli başlı Uzakdoğu ülkeleri, Güney Amerika'ya, Afrika'ya baktığımızda yine çok yavaş bir ilerleme söz konusu ve bu öyle bir hastalık ki, hepimiz bunun içinden çıkmadan, dünyanın çıkması mümkün değil. Dolayısıyla her ülkenin aşı konusunda hızlı adım atması gerekiyor. Özellikle Delta varyantıyla ilgili olarak da şu anda hakim olan görüş sadece bir değil iki dozun daha etkili olduğu. Dolayısıyla kısa vadede tabii Delta varyantı ile ilgili gelişmelerle ilgili kaygı var ama orta vadede bu süreçten dünya olarak rahat çıkabileceğini düşünüyorum” dedi.

G-7 ülkelerinin Çin'in 8 yıllık Kuşak ve Yol Girişimi Projesi'ne karşı bir alternatif oluşturmak için ABD liderliğindeki bir öneriye destek vereceğini açıklaması gündemdeydi. Kaan Nazlı, bunun uluslararası kalkınma uzmanları tarafından olumlu ama ihtiyatlı karşılandığını söyledi ve “Birçok Afrika ya da Orta Asya ülkesi açısından Çin'le bir anlaşma yapmak çok daha kolay. Çünkü bir makamla el sıkışıyorsunuz ve genelde devletin çok hakim olduğu bir ekonomi ve hükümet tarafından bir kabul varsa, bunu zaten belli başlı bankalar, devlet kurumları, şirketler takip ediyorlar. Şimdi G-7 dediğinizde zaten yedi tane ülke var, özel sektörleri var, devlet aygıtları var. Dolayısıyla tabii çok farklı bir ortam olacaktır. Ama öte yandan hep Çin'le ilgili yapılan bir eleştiri de Çin'in genelde bu yatırımları yaptığı ama kendi işçisini, kendi tedarikçi şirketlerini ciddi paralara borçlandırdığı ve bu büyük borçların ödenmesinin bir sorun olduğu. Bakalım bu noktada G-7 ülkeleri ve Dünya Bankası gibi kurumların daha önceden geliştirdikleri uzmanlık bir fark yaratabilecek mi ve daha sürdürülebilir projeler ve istihdam yaratan projeler bu ülkelerde yaratılabilecek mi?” diye ekledi.