Corona virüsü pandemisiyle mücadele kapsamında neredeyse tüm ülkelerde bir dizi önlem ve yeni uygulamalar devreye sokuldu. Sosyal mesafe, gönüllü karantina ve hareketliliğin azaltılması gibi uygulamalar çoğu ülkede büyük oranda onay bulan uygulamalar oldu.
Dijital teknolojilerin, takip sistemleri oluşturulmasında kullanılmasına yönelik uygulama ve planlarsa tartışma konusu olarak gündemde. VOA Türkçe’ye konuşan uzmanlar, söz konusu uygulamaların mevcut sorunla orantılı ve etkili bir şekilde kullanılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Your browser doesn’t support HTML5
Hak savunucuları: “Dijital teknolojiler insan hakları prensipleri çerçevesinde kullanılmalı”
Özellikle mobil cihazlardaki konum verilerinden yararlanılarak oluşturulan çeşitli uygulama ve temas takip sistemlerine karşı hukukçular ve insan hakları savunucularından eleştiri ve uyarı geliyor. Mart ayının sonunda, aralarında İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), PEN International gibi önde gelen insan hakları kuruluşlarının da olduğu 103 uluslararası kuruluş Mart ayının sonunda ortak bir bildiri yayınlayarak yönetimleri, salgınla mücadele kapsamında kullanılacak dijital teknolojilerin temel insan hakları ilkelerine uygun bir şekilde devreye sokulması yönünde uyardı.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan HRW’dan kıdemli dijital haklar uzmanı Deborah Brown, şu ana kadar çok sayıda ülkede kullanıma geçen birçok mobil cihaz ve diğer dijital teknoloji bulunduğunun ancak bunların salgınla mücadelede gerçekten etkili olduğunu gösteren bilimsel bir kanıt olmadığının altını çiziyor.
Brown: “Öne sürülen takip uygulamalarında kimin devre dışı bırakıldığına da bakılmalı”
“Bu küresel pandemi ve olağanüstü hal döneminde elbette hükümetler virüsün önüne geçebilmek için, takip sağlayabilmek için, kaynak ve tıbbi malzemelere erişim sağlayabilmek için farklı yollar arıyor. Bunu yaparken de hassas bilgiler de topluyorlar” diyen Brown, özellikle mobil cihazlar aracılığıyla uygulamaya koyulan takip sistemlerinin hem kişisel gizlilik haklarını orantısız bir şekilde ihlal ettiğini hem de küresel çapta halihazırda var olan eşitsizlikleri göz ardı ettiğini savunuyor.
Brown, “Dünyada çok büyük bir dijital bölünme var. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 67’sinin mobil ağlara erişimi olduğu belirtiliyor. Tabii bu, akıllı telefonları olduğu ya da şu an gündemde olan takip sistemlerindeki uygulamalara erişimleri olduğu anlamına da gelmiyor. Bu nedenle, öne sürülen takip uygulamalarında kimlerin devre dışı bırakıldığına da bakılmalı. Ve dijital dünyada bölünmenin yanlış tarafında olan kişilerin genelde zaten ötekileştirilmiş gruplar olduğunu biliyoruz. Örneğin, yoksulluk içinde olanlar, kırsal bölgelerde yaşayanlar. Dijital platformlarda cinsiyetler arasında da büyük eşitsizlikler olduğunu, ileri yaştakilerin de çoğunlukla, hükümetlerin sunduğu dijital hizmetleri kullanabilecek becerilerinin olmadığını da biliyoruz” diyor.
Pisa: “Bu uygulamaları kullanacak kitle aslında oldukça küçük”
Küresel Kalkınma Merkezi’nden (GDC) kıdemli dijital araştırmalar uzmanı Michael Pisa da şu ana kadar birçok ülkede uygulamaya koyulan dijital takip sistemlerinin bazı kesimler tarafından iddia edildiğinin aksine etkili olmadığını ve gizlilik haklarını ihlal edecek şekilde kullanıldığını savunuyor.
Pisa, “Hükümetlere karşı güvensizlik duyan, ya da kişisel gizlilik haklarından vazgeçmek istemeyen, ya da bilime şüpheyle yaklaşan büyük kitlelerin olduğu bir dünyada, nüfusun üçte birine bu uygulamaları kabullendirmek ve kullandırmak ne kadar mümkün? Öne sürülen dijital sistemleri yükleyip, kullanacak olan kitle oldukça küçük” diyor.
Pisa’ya göre, şu ana kadar öne sürülen dijital teknolojilerin Corona virüsü salgınıyla mücadelede etkili olacağı yönünde duyulan heyecan “yersiz”.