Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçerek yürütme yetkilerini genişletme isteği seçimden çıkan sonuçlardan sonra önemli bir darbe aldı. Buna rağmen Erdoğan elinde geniş yetkiler olduğunu savunuyor. Muhalefet partileri ise bu iddialara karşı çıkıyor.
Recep Tayyip Erdoğan seçim öncesi Cumhurbaşkanı olarak AKP’nin parlamentoda anayasayı değiştirmesini sağlayacak nitelikli çoğunluğu yakalayabilmesi için yoğun kampanya yaptı. Ancak seçmenler buna AKP’nin parlamentodaki salt çoğunluğunu elinden alarak yanıt verdi.
Cumhuriyet ve Al-Monitor yazarı Semih İdiz seçim sonuçlarının Erdoğan’ı planlarını değiştirmeye ittiğini söylüyor. İdiz, seçim sonuçlarının Erdoğan’ın başkanlık sistemi kisvesi altında Türkiye’nin mutlak lideri olma isteğinin sona erdiği anlamına gelebileceğini ve bundan sonra anayasal sınırlamalar içinde hareket etmesi gerekebileceğini düşünüyor. Semih İdiz’e göre bundan sonra Erdoğan’ın tek yapabileceği şey, tarafsız cumhurbaşkanı rolüne dönmek ve bir siyasi parti ya da ideolojik bir hareketin lideri gibi davranmaktan kaçınmak.
Anayasaya göre cumhurbaşkanının tüm siyasi parti bağlarını kopararak tarafsız davranması gerekiyor. Ancak Erdoğan, ülkenin halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olarak, seleflerinden çok daha geniş yetkilere sahip olduğunu iddia ediyor.
Süleyman Şah Üniversitesi’nden öğretim üyelerinden Cengiz Aktar, cumhurbaşkanının geri adım atmaması ve tarafsız kalmaması için önemli nedenler olduğunu söylüyor.
Durumun anayasal açıdan karmaşık olduğunu belirten uzman, tek bilinenin Erdoğan’ın tarafsız kalmayacağı olduğunu çünkü kendisi ve ekibinin 2013’de ortaya çıkan yolsuzluk skandalıyla ilgili yargılanmayacağını garantilemek isteyeceğini söylüyor. Aktar’a göre bu nedenle Erdoğan kendisini ve geleceğini koruma adına tarafsız kalmayacak.
Yolsuzluk iddiaları Erdoğan’ı, aile üyelerini ve hükümetin bazı bakanlarını ilgilendiriyordu. Ancak, soruşturmalar sonlandırılmış ve soruşturmayı yürütenler ya görevden alınmış ya da işten atılmıştı. AKP, yürütülen soruşturmaları “yargı darbesi,” olarak tanımlamıştı.
Ancak muhalefet partileri soruşturmaların tekrar açılmasını istiyor.
Devlet Bahçeli AKP ile koalisyonun ön şartlarından biri olarak Erdoğan’ın oğlu Bilal’in yargılanmasını sundu.
Brüksel’deki Carnegie Enstitüsü’nden Sinan Ülgen bu tür çağrıların koalisyon kurulmasının önünde engel oluşturduğunu söylüyor.
AKP’nin koalisyon için küçük ortak bulmasının zor olacağını söyleyen uzman, bunun nedeninin de AKP ile koalisyona girecek partinin hukukun üstünlüğü, yolsuzlukla mücadele gibi konulardaki beklentilerinin AKP için kabul edilemez olması olduğunu düşünüyor.
Muhalefet aynı zamanda cumhurbaşkanının hükümetin günlük işleyişine olan müdahalelerine son vermesi konusunda ısrarlı. Aynı zamanda yakın geçmişte yaratılan Cumhurbaşkanlığı gizli ödeneğinin de sonlandırılmasını talep ediyorlar. Ödeneğin büyüklüğü gizli tutulsa da önemli bir meblağ olduğu düşünülüyor.
Sinan Ülgen bundan sonraki hükümetin yapısı ne olursa olsun cumhurbaşkanının gün geçtikçe artan yetkilerinin kısılacağı görüşünde.
Ülgen, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde yetkilerini artırabilmesinin nedeninin, anayasal olarak çok daha fazla yetkiye sahip yürütmenin ona bu olanağı sağlaması olduğuna dikkati çekiyor ve yeni kurulacak hükümette, Erdoğan’ın böyle bir geniş hareket alanına sahip olmayacağını belirtiyor.
Ancak Erdoğan’ın bu dönemi bir hayatta kalma mücadelesi olarak görmesi büyük olasılık. Erdoğan, herhangi bir güçsüzlüğün rakiplerinin kendisini, ailesini ve destekçilerini yolsuzluk iddiaları nedeniyle hedef alması anlamına geleceğini biliyor.
AKP lideri Ahmet Davutoğlu partileri ileriye bakmaya ve geçmiş kavgaları unutmaya çağırsa da uzmanlar bunun kolay olmayacağını düşünüyor.