Moody’s kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye’nin kredi notu görünümünü “durağan”dan “negatif”e çevirmesi Türk ekonomisiyle ilgili kaygıları arttırdı
İSTANBUL —
Kurum, değerlendirmesindeki değişikliği siyasi belirsizliğe bağlıyor. Ekonomiyle ilgili kaygılar cumhurbaşkanlığına aday olması beklenen Tayyip Erdoğan için kötü bir döneme denk geldi.
Global Source Partners’dan Atilla Yeşilada, Moody’s not düşürmesinin mali piyasaları şaşırtmadığını söylüyor. Uzman geçen yılki Gezi protestolarından bu yana ekonomiyle ilgili kaygıların arttığını, siyasi istikrarsızlığın arttığını, ekonomik büyümenin yavaşladığını ve küresel finans koşullarında da daralma olacağını belirtiyor. Yeşilada’ya göre böyle bir senaryoda Türkiye’nin dış borç ödemeleri gayrı safi yurtiçi hasılasının yüzde 25’ine ulaşabilir.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçimlerdeki başarısı da kaygıyaratıyor. Yatırımcılar hemen seçim sonrasında bunu bir siyasi istikrar belirtisi olarak görse de, Finansbank’ın baş ekonomisti İnan Demir ülkede Recep Tayyip Erdoğan’ın çok fazla yetkiye sahip olduğu yönünde düşünceler olduğunu söylüyor. Demir, Moody’s açısından bakıldığında ülkede gücün istikrar adına fazlasıyla tek elde toplandığının görüldüğünü belirtiyor. Uzman ayrıca endişelerin Merkez Bankası üzerinde baskıların oluşmasından da kaynaklanmış olabileceğini söylüyor.
Seçim başarısının ardından Erdoğan, TCMB’ye faizleri düşürme çağrısı yaptı. Banka Türk Lirası’nın daha fazla değer kaybetmesini önlemek için Ocak ayında oranları neredeyse ikiye katlamıştı.
İnan Demir, TCMB’nin özerk yapısına müdahalenin mali piyasaları rahatsız edeceği uyarısında bulunuyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığının, 2001 krizinden bu yana gelişen Türk ekonomisinin temel direklerinden biri olduğunu belirten uzman, küresel ekonomideki likiditenin azaldığı bu dönemde, bankanın 2001 öncesine benzer bir biçimde serbest pazar ekonomisi kurallarının dışında hareket etmesinin durumu zorlaştıracağını belirtiyor.
Ancak uzmanlar Ağustos’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacak Erdoğan’ın faiz oranlarını düşürerek yavaşlayan ekonomiyi canlandırmak istediğini belirtiyor. Son 10 yılda hızla büyüyen ekonomi Erdoğan’ın siyasi başarısında önemli role sahip.
Yeşilada, kredi derecelendirme kuruluşlarının cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarını bekleyeceğini ve siyasi gerilimin sürmesi durumunda yılın sonuna doğru yapılacak bir not kırma kararının tahvil ve menkul kıymetler pazarlarına yıkıcı etki yapabileceğini söylüyor.
Moody’s geçtiğimiz hafta Türkiye’nin kamu borçlarıyla ilgili görünümünü “durağan”dan “negatif”e çevirmişti. Moody’s gibi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, tahvil basan taraf ve kurumların ekonomik gücüyle ilgili durumlarını değerlendiriyor. Son değerlendirmede düşüşler, Moody’s’in Türkiye’nin gelecekte tahvil ödemelerini gerçekleştirebileceği konusunda şüpheleri olduğu anlamına geliyor. Moody’s’in İstanbul için borçlanma oranı “yatırım yapılabilir” derecesinde kalmaya devam etse de, değerlendirmelerdeki düşüş, Türkiye’nin yeni tahvil çıkarmasını daha pahalı hale getirebilir.
Hükümet en büyük başarılarından birinin kredi derecelendirme kuruluşlarının ülkenin uluslararası borçlanma oranını “yatırım yapılabilir” düzeyde değerlendirmesi olduğunu söylüyor. Bu da ülkenin dış yatırım çekmesi ve borçlanma masraflarının düşük olması anlamına geliyor.
Uzmanlar gelişmekte olan ekonomilere yatırım yapmaktan kaçınıldığı bugünlerde Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığı hayalleri ile mali piyasaların hassaslığı arasında bir denge kurması gerektiğini söylüyor.
Global Source Partners’dan Atilla Yeşilada, Moody’s not düşürmesinin mali piyasaları şaşırtmadığını söylüyor. Uzman geçen yılki Gezi protestolarından bu yana ekonomiyle ilgili kaygıların arttığını, siyasi istikrarsızlığın arttığını, ekonomik büyümenin yavaşladığını ve küresel finans koşullarında da daralma olacağını belirtiyor. Yeşilada’ya göre böyle bir senaryoda Türkiye’nin dış borç ödemeleri gayrı safi yurtiçi hasılasının yüzde 25’ine ulaşabilir.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçimlerdeki başarısı da kaygıyaratıyor. Yatırımcılar hemen seçim sonrasında bunu bir siyasi istikrar belirtisi olarak görse de, Finansbank’ın baş ekonomisti İnan Demir ülkede Recep Tayyip Erdoğan’ın çok fazla yetkiye sahip olduğu yönünde düşünceler olduğunu söylüyor. Demir, Moody’s açısından bakıldığında ülkede gücün istikrar adına fazlasıyla tek elde toplandığının görüldüğünü belirtiyor. Uzman ayrıca endişelerin Merkez Bankası üzerinde baskıların oluşmasından da kaynaklanmış olabileceğini söylüyor.
Seçim başarısının ardından Erdoğan, TCMB’ye faizleri düşürme çağrısı yaptı. Banka Türk Lirası’nın daha fazla değer kaybetmesini önlemek için Ocak ayında oranları neredeyse ikiye katlamıştı.
İnan Demir, TCMB’nin özerk yapısına müdahalenin mali piyasaları rahatsız edeceği uyarısında bulunuyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığının, 2001 krizinden bu yana gelişen Türk ekonomisinin temel direklerinden biri olduğunu belirten uzman, küresel ekonomideki likiditenin azaldığı bu dönemde, bankanın 2001 öncesine benzer bir biçimde serbest pazar ekonomisi kurallarının dışında hareket etmesinin durumu zorlaştıracağını belirtiyor.
Ancak uzmanlar Ağustos’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacak Erdoğan’ın faiz oranlarını düşürerek yavaşlayan ekonomiyi canlandırmak istediğini belirtiyor. Son 10 yılda hızla büyüyen ekonomi Erdoğan’ın siyasi başarısında önemli role sahip.
Yeşilada, kredi derecelendirme kuruluşlarının cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarını bekleyeceğini ve siyasi gerilimin sürmesi durumunda yılın sonuna doğru yapılacak bir not kırma kararının tahvil ve menkul kıymetler pazarlarına yıkıcı etki yapabileceğini söylüyor.
Moody’s geçtiğimiz hafta Türkiye’nin kamu borçlarıyla ilgili görünümünü “durağan”dan “negatif”e çevirmişti. Moody’s gibi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, tahvil basan taraf ve kurumların ekonomik gücüyle ilgili durumlarını değerlendiriyor. Son değerlendirmede düşüşler, Moody’s’in Türkiye’nin gelecekte tahvil ödemelerini gerçekleştirebileceği konusunda şüpheleri olduğu anlamına geliyor. Moody’s’in İstanbul için borçlanma oranı “yatırım yapılabilir” derecesinde kalmaya devam etse de, değerlendirmelerdeki düşüş, Türkiye’nin yeni tahvil çıkarmasını daha pahalı hale getirebilir.
Hükümet en büyük başarılarından birinin kredi derecelendirme kuruluşlarının ülkenin uluslararası borçlanma oranını “yatırım yapılabilir” düzeyde değerlendirmesi olduğunu söylüyor. Bu da ülkenin dış yatırım çekmesi ve borçlanma masraflarının düşük olması anlamına geliyor.
Uzmanlar gelişmekte olan ekonomilere yatırım yapmaktan kaçınıldığı bugünlerde Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığı hayalleri ile mali piyasaların hassaslığı arasında bir denge kurması gerektiğini söylüyor.