Suriye’de, Esad rejimiyle, rejimi devirmek isteyenler arasındaki mücadele kanlı şekilde sürüyor. Esad yönetimi, isyanı bastırmak için sivil hedefleri uçaklarla bombalarken, muhalifler geri adım atmamak için direniyor. Bir süre önce bölgeden dönen Amerika’nın Sesi muhabiri Elizabeth Arrott, Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirdi.
Suriye’deki çatışmalar hükümete bağlı savaş uçaklarının muhaliflerin kontrolündeki Azaz’a düzenlediği saldırıyla daha da ivme kazandı. En az 40 kişinin öldüğü, 100’ü aşkın kişinin de yaralandığı saldırı ülkenin gidişatı konusundaki endişeleri de artırdı.
Suriye’de muhaliflerle rejim arasındaki denge ne zaman ve nasıl değişebilir? Amerika’nın Sesi Ortadoğu muhabiri Elizabeth Arrott, dengeyi değiştirecek en önemli unsurun silah konusu olduğunu söylüyor: "Son bir yıldır bazı kesimler dengenin ne zaman değişeceği konusunda farklı tahminlerde bulunurken, bazıları da zaten değişim noktasına gelindiğini söylüyordu. Ancak burada önemli olan silahlanma konusu. Hükümetin elinde ağır silahlar, muhaliflerde ise hafif olanlar var. Kimin muhalefete veya rejime gizli ya da açık olarak silah desteği sağladığı ve buna devam edip-etmeyeceğine bağlı olarak denge değişecektir. Elbette siyasi alandaki değişkenlerin bu süreci farklı olarak etkileme gücünü de unutmamak gerekiyor."
'Hicab, Esad'ın yakın çevresinden değildi'
Suriye’deki iç siyaset bakımından en önemli gelişme üst düzey bazı hükümet üyelerinin ülkeden ayrılmasıydı. Bu liderlerden biri olan eski başbakan Riyad Hicab da Suriye’den kaçtıktan sonra bu hafta yaptığı basın toplantısında rejimin çöküş içinde olduğunu ve ülkenin ancak %30’unu kontrol edebildiğini söyledi. Hicab’ın bu açıklamaları başta Amerika’da olmak üzere diplomatik çevrelerde nasıl değerlendirildi? Elizabeth Arrott, “Bunlar elbette önemli değerlendirmelerdi” diyor ancak bazı çekinceleri gündeme getiriyor: "Eski başbakanın ne kadar bilgiye sahip olduğu tam bilinmiyor. Çünkü hatırlayacaksınız, Hicab, kısa bir süre önce, hem de, gönülsüz bir şekilde bu göreve getirilmişti. Bazı diplomatik kaynaklar, Hicab’ın, Esad’ın yakın çevresinden olmadığını bu yüzden de rejimi tam olarak değerlendiremeyeceğini söylüyor. Rejimin ülkenin sadece %30’unu kontrol ettiği iddiasının doğruluğunu tespit etmek de zor; bilinen, rejimin her cephede savaşmaktan çok Halep ve Şam gibi önemli bölgelerde yoğunlaştığı."
Rejimin, muhaliflerin elindeki Azaz’ı bu hafta bombalamasının ardından İslam İşbirliği Teşkilatı, Suriye’nin üyeliğini askıya aldı. Birleşmiş Milletler de Suriye konusunu yeniden görüşme gündemine aldı. Peki bugüne kadar çatışmaları sona erdirmede başarısız kalan uluslararası toplum bundan sonra başarılı olabilir mi?
Arrott, "Ne yazık ki birçok kişi, kısa vadede soruna diplomatik bir çözüm bulunabileceği konusunda umudunu yitirmiş durumda. Başından beri hem Arap Birliği ülkeleri hem de BM’de görüş ayrılıklarını giderme konusunda isteksizlik var. O yüzden kısa vadede diplomatik çözüm umudu görünmüyor. Son kez Suriye’de bulunduğum sırada dikkatimi çeken unsur hiç kimsenin çözüm bulunamadığı takdirde ne olabileceği konusuna odaklanmamasıydı. Herkes basit ve tüm kesimlere uygun olacak bir çözüm bulunamayacağının farkında, bu da en fazla BM gözlemcilerini endişelendiriyor," şeklinde konuşuyor.
Gözlemciler ayrılıyor
Suriye’ye gönderilen gözlemcilerin sayısı üçte iki oranında azaltıldı. Geride kalanların görev süresi de Pazar günü sona eriyor. BM yetkilileri çatışmalar yüzünden 2.5 milyon kişinin insani yardıma ihtiyacı olduğunu söylüyor. İnsani krizin boyutu genişlerken, sivilleri korumak amacıyla uçuşa yasak bölge uygulamasının başlatılması hala uluslararası alanda siyasi destek bulmuş değil. Bu konuda Amerika özellikle yaklaşan başkanlık seçimleri nedeniyle büyük risk altına girmek istemiyor. Peki Kasım ayında yapılacak seçimler sonrasında bu durum değişebilir mi?
Elizabeth Arrott, "Kimsenin seçimler öncesinde bu tür bir adım atmak istemediği doğru. Ancak seçimler sonrasında bile Amerikan halkını bu tür bir askeri operasyonun gerekliliğine ikna etmek çok zor. Afganistan ve Irak savaşlarının ardından halk artık bu tür müdahaleler istemiyor. Dolayısıyla seçimleri hangi taraf kazanırsa kazansın, uçuşa yasak bölge fikrini halka benimsetmekte zorluk çekecektir," diyor.
Rejim düşse de istikrarı sağlamak zor olabilir
Uçuşa yasak bölge konusu kadar Esad rejiminin çöküşünden sonra ortaya çıkacak olası sonuçlar da hala tartışma konusu. Amerika’nın Sesi Ortadoğu muhabiri Elizabeth Arrott, birçok kişi gibi rejim düşse de Suriye’de istikrarı sağlamanın çok uzun süreceği görüşünde: "Rejimin düşüp-düşmeyeceği kadar, nasıl düşeceği de çok farklı sonuçlar doğurabilir. Esad, yakın çevresindekileri alıp gitse bile, geride hala çıkarları nedeniyle birbirine çok sıkı bağlı mezhepçi bir hükümet kalacak. Bu hükümet hiçbir şekilde muhalefetle pazarlığa girmek istemeyeceği için, çekişme sürüp gidecektir. Ayrıca mezhep ayrılıkları, düşmanlıklar birey düzeyine inmiş durumda. Her mahalle, her köy, kasaba bir diğerine karşı kin ve nefret besliyor. Bunlar arasındaki husumetin sona ermesi çok uzun zaman alabilir."
Amerika’nın Sesi muhabiri ayrıca rejim düşerse milis grupların silah bırakmasının da ayrı bir zorluk teşkil edeceğini söylüyor. “Suriye’de sadece Özgür Suriye Ordusu değil bağımsız birçok milis grubu silah taşıyor” diyen Arrott, bu küçük grupların silahla elde ettikleri gücü kaybetmek istemeyeceğini savunuyor.
Suriye’deki çatışmalar hükümete bağlı savaş uçaklarının muhaliflerin kontrolündeki Azaz’a düzenlediği saldırıyla daha da ivme kazandı. En az 40 kişinin öldüğü, 100’ü aşkın kişinin de yaralandığı saldırı ülkenin gidişatı konusundaki endişeleri de artırdı.
Suriye’de muhaliflerle rejim arasındaki denge ne zaman ve nasıl değişebilir? Amerika’nın Sesi Ortadoğu muhabiri Elizabeth Arrott, dengeyi değiştirecek en önemli unsurun silah konusu olduğunu söylüyor: "Son bir yıldır bazı kesimler dengenin ne zaman değişeceği konusunda farklı tahminlerde bulunurken, bazıları da zaten değişim noktasına gelindiğini söylüyordu. Ancak burada önemli olan silahlanma konusu. Hükümetin elinde ağır silahlar, muhaliflerde ise hafif olanlar var. Kimin muhalefete veya rejime gizli ya da açık olarak silah desteği sağladığı ve buna devam edip-etmeyeceğine bağlı olarak denge değişecektir. Elbette siyasi alandaki değişkenlerin bu süreci farklı olarak etkileme gücünü de unutmamak gerekiyor."
'Hicab, Esad'ın yakın çevresinden değildi'
Suriye’deki iç siyaset bakımından en önemli gelişme üst düzey bazı hükümet üyelerinin ülkeden ayrılmasıydı. Bu liderlerden biri olan eski başbakan Riyad Hicab da Suriye’den kaçtıktan sonra bu hafta yaptığı basın toplantısında rejimin çöküş içinde olduğunu ve ülkenin ancak %30’unu kontrol edebildiğini söyledi. Hicab’ın bu açıklamaları başta Amerika’da olmak üzere diplomatik çevrelerde nasıl değerlendirildi? Elizabeth Arrott, “Bunlar elbette önemli değerlendirmelerdi” diyor ancak bazı çekinceleri gündeme getiriyor: "Eski başbakanın ne kadar bilgiye sahip olduğu tam bilinmiyor. Çünkü hatırlayacaksınız, Hicab, kısa bir süre önce, hem de, gönülsüz bir şekilde bu göreve getirilmişti. Bazı diplomatik kaynaklar, Hicab’ın, Esad’ın yakın çevresinden olmadığını bu yüzden de rejimi tam olarak değerlendiremeyeceğini söylüyor. Rejimin ülkenin sadece %30’unu kontrol ettiği iddiasının doğruluğunu tespit etmek de zor; bilinen, rejimin her cephede savaşmaktan çok Halep ve Şam gibi önemli bölgelerde yoğunlaştığı."
Rejimin, muhaliflerin elindeki Azaz’ı bu hafta bombalamasının ardından İslam İşbirliği Teşkilatı, Suriye’nin üyeliğini askıya aldı. Birleşmiş Milletler de Suriye konusunu yeniden görüşme gündemine aldı. Peki bugüne kadar çatışmaları sona erdirmede başarısız kalan uluslararası toplum bundan sonra başarılı olabilir mi?
Arrott, "Ne yazık ki birçok kişi, kısa vadede soruna diplomatik bir çözüm bulunabileceği konusunda umudunu yitirmiş durumda. Başından beri hem Arap Birliği ülkeleri hem de BM’de görüş ayrılıklarını giderme konusunda isteksizlik var. O yüzden kısa vadede diplomatik çözüm umudu görünmüyor. Son kez Suriye’de bulunduğum sırada dikkatimi çeken unsur hiç kimsenin çözüm bulunamadığı takdirde ne olabileceği konusuna odaklanmamasıydı. Herkes basit ve tüm kesimlere uygun olacak bir çözüm bulunamayacağının farkında, bu da en fazla BM gözlemcilerini endişelendiriyor," şeklinde konuşuyor.
Gözlemciler ayrılıyor
Suriye’ye gönderilen gözlemcilerin sayısı üçte iki oranında azaltıldı. Geride kalanların görev süresi de Pazar günü sona eriyor. BM yetkilileri çatışmalar yüzünden 2.5 milyon kişinin insani yardıma ihtiyacı olduğunu söylüyor. İnsani krizin boyutu genişlerken, sivilleri korumak amacıyla uçuşa yasak bölge uygulamasının başlatılması hala uluslararası alanda siyasi destek bulmuş değil. Bu konuda Amerika özellikle yaklaşan başkanlık seçimleri nedeniyle büyük risk altına girmek istemiyor. Peki Kasım ayında yapılacak seçimler sonrasında bu durum değişebilir mi?
Elizabeth Arrott, "Kimsenin seçimler öncesinde bu tür bir adım atmak istemediği doğru. Ancak seçimler sonrasında bile Amerikan halkını bu tür bir askeri operasyonun gerekliliğine ikna etmek çok zor. Afganistan ve Irak savaşlarının ardından halk artık bu tür müdahaleler istemiyor. Dolayısıyla seçimleri hangi taraf kazanırsa kazansın, uçuşa yasak bölge fikrini halka benimsetmekte zorluk çekecektir," diyor.
Rejim düşse de istikrarı sağlamak zor olabilir
Uçuşa yasak bölge konusu kadar Esad rejiminin çöküşünden sonra ortaya çıkacak olası sonuçlar da hala tartışma konusu. Amerika’nın Sesi Ortadoğu muhabiri Elizabeth Arrott, birçok kişi gibi rejim düşse de Suriye’de istikrarı sağlamanın çok uzun süreceği görüşünde: "Rejimin düşüp-düşmeyeceği kadar, nasıl düşeceği de çok farklı sonuçlar doğurabilir. Esad, yakın çevresindekileri alıp gitse bile, geride hala çıkarları nedeniyle birbirine çok sıkı bağlı mezhepçi bir hükümet kalacak. Bu hükümet hiçbir şekilde muhalefetle pazarlığa girmek istemeyeceği için, çekişme sürüp gidecektir. Ayrıca mezhep ayrılıkları, düşmanlıklar birey düzeyine inmiş durumda. Her mahalle, her köy, kasaba bir diğerine karşı kin ve nefret besliyor. Bunlar arasındaki husumetin sona ermesi çok uzun zaman alabilir."
Amerika’nın Sesi muhabiri ayrıca rejim düşerse milis grupların silah bırakmasının da ayrı bir zorluk teşkil edeceğini söylüyor. “Suriye’de sadece Özgür Suriye Ordusu değil bağımsız birçok milis grubu silah taşıyor” diyen Arrott, bu küçük grupların silahla elde ettikleri gücü kaybetmek istemeyeceğini savunuyor.
Your browser doesn’t support HTML5