Türkiye ve Brezilya’nın geçen Mayıs ayında İran’la vardığı Tahran Anlaşması hala üzerinde bir çok soru işareti olan bir konu. Tahran anlaşması Amerika tarafından reddedilmiş ve durum Amerika’nın Brezilya ve Türkiye ile ilişkilerinde gerginliğe neden olmuştu. Amerika’nın Tahran anlaşmasına neden karşı çıktığı, Türkiye ve Brezilya’nın neden birlikte arabulucu rolü oynamaya karar verdiği ve İran’ın bir anlaşmaya varılmasında içten davranıp davranmadığı konuları çok tartışıldı. Washington’daki Woodrow Wilson Center adlı düşünce kuruluşunda bir araya gelen uzmanlar çeşitli ülkelerin perspektifinden Tahran anlaşmasının perde arkasını yeniden değerlendirdi.
Batılı ülkeler yıllardan beri İran’ı nükleer hedeflerinden vazgeçirmeye çalışıyor. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletler tarafından defalarca İran’a uluslararası yaptırım kararı alındı. Yaptırım kararlarının İran’ın nükleer programında bugüne kadar somut ve caydırıcı bir etkisi görülmedi. İran’ın az zenginleştirilmiş uranyumunu üçüncü bir ülkeye göndererek karşılığında nükleer reaktöründe kullanmak üzere yakıt elde etmesi 2009 yılında yapılan uluslararası müzakerelerde ortaya atılan bir öneriydi. Ancak Fransa, İran ve Rusya arasında o zaman yapılan müzakereler sonuç vermedi. Müzakerelerde Türkiye’nin yapıcı rol oynayabileceği görüşü ilk kez zamanın BM Atom Enerji Dairesi Başkanı Muhammed El Baradei tarafından ortaya atıldı.
Peki İran’ın kapı komşusu olan Türkiye ile bölgeye binlerce kilometre uzaklıkta olan Brezilya’nın arabulucuk konusunda işbirliği yapması fikri nasıl doğdu?
Woodrow Wilson Merkezi adlı düşünce kuruluşundaki panele katılan Bilkent Üniversitesi profesörlerinden Mustafa Kibaroğlu, bunda Türkiye ve Brezilya’nın aynı dönemde BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini yürütüyor olmalarının ve kendilerini İran ile ilgili tartışmaların tam ortasında bulmalarının büyük rol oynadığını söylüyor.
Brezilya ve Türkiye, İran’a karşı ekonomik yaptırımlara karşı çıkarak ortak bir tavır sergilemişti.
İki ülke Tahran ile 17 Mayıs 2010 tarihinde bir anlaşmaya varmayı başardı. Ancak anlaşmaya varılması değil, bu anlaşmanın Amerika tarafından reddedilmesi asıl tartışılan konu oldu.
Profesör Kibaroğlu Amerika’nın Tahran anlaşmasıyla ilgili tavrının sadece Amerikan yönetimi üst düzey yetkilileri tarafından tam olarak açıklanabileceği görüşünde. Kibaroğlu batının büyük bir fırsat kaçırdığını savunuyor: "Bence Başkan Obama Brezilya ve Türkiye’nin İran’ı anlaşmayı imzalama noktasına getirebileceğine inanmıyordu. Amerika Tahran anlaşmasını reddetmekte acele ederek BM Güvenlik Konseyi’nden yaptırım kararı çıkarılmasını hızlandırmak istedi. Tahran anlaşması desteklenseydi İran ile ilişkiler rayına oturtulabilirdi."
Aynı toplantıda konuşan Rio de Janeiro’daki Katolik Üniversitesi profesörlerinden Monica Herz ise farklı bir bakış açısı taşıyor.
Herz’e göre Türkiye ve Brezilya yükselmekte olan dünya güçleri olarak belli sınırlar içinde hareket etmeli. Oysa uzman Tahran anlaşmasıyla bu sınırların aşıldığına inanıyor. Çünkü Herz’e göre, Amerika, Brezilya ve Türkiye’den bir anlaşmaya varılmasına yardımcı olmalarını istedi, anlaşmaya varmalarını değil.
Washington’daki toplantının bir diğer konuşmacısı ise İran Amerikan Konseyi Başkanı Trita Parsi idi. Parsi’ye göre Türkiye’nin Ortadoğu’daki önemi yadsınamaz. Ancak Türkiye’nin Ortadoğu’da bir “yumuşak güç” olarak yükselmesi batı nezdinde Tahran anlaşması sayesinde belirginleşti.
Parsi buna rağmen Türkiye ve Brezilya’nın arabuluculuk rolünün batı tarafından ‘müdahale’ olarak algılandığını söylüyor.
Ancak İran Amerikan Konseyi Başkanı Trita Parsi Amerika’nın Tahran anlaşmasını kabul etmemesinin ardındaki en belirgin nedenin Washington’da İran’a karşı siyasi kontenjanın tükenmiş olmasına bağlıyor. Başkan Obama’nın göreve geldiği tarihten itibaren İran’a yaptığı olumlu çağrılar sonuç vermemiş, üstüne İran’daki başkanlık seçimlerinde yaşanan insan hakları ihlalleri ve hile eklenmişti. Yani yönetimin İran ile diplomatik diyalog kurma çabaları İran tarafından baltalandı. Parsi’ye göre Kongre’nin aşırı baskısı altında kalan Obama yönetimi bir an önce bu baskıyı hafifletmek için yaptırım yolunu tercih etti.
Uzmanlar farklı yaklaşımlarına rağmen bir konuda görüşbirliği içinde. İran’ın nükleer emelleri olduğu çok açık. Bu emellerin asıl amacı bölgede güç ve prestij sahibi olmak ve BM yaptırımlarının, İran’ın nükleer programını yavaşlatıcı bir etki yapmaktan çok uzak olduğu da bir gerçek.