Türkiye, geçen yıl Haziran ayından bugüne yaşadığı terör olaylarıyla çok sayıda ölüme tanıklık ediyor ve son tabloyu Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, “Toplumsal dayanışma ve birlikte yaşama gücümüz da zayıflıyor” diye özetliyor.
Türkiye, terör örgütleri PKK, IŞİD ve DHKP-C kaynaklı saldırılara maruz kaldığı son aylarda yasını nasıl yaşıyor ve ölüm travmasıyla nasıl başa çıkıyor? Bu konuda, yas meselesini anlatan “Sessiz Ağıt” kitabı yanı sıra sosyo-psikolojik açıdan konuyu inceleyen Prof. Dr. Hablemitoğlu, Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtladı.
Ankara Üniversitesi’nden emekli ve Hablemitoğlu Ankara Enstitüsü kurucusu Hablemitoğlu, Türk toplumuna sistematik travma uygulandığı görüşünde. Terör olayları yaşandığında toplumda olayı yaşamayanlarca ilk önce “şanslıyım” düşüncesi oluştuğunu kaydeden Hablemitoğlu, ardından ölenler nedeniyle suçluluk duyulduğunu ifade etti. “Bu tam travma. Terör ile yaratmak istenilen yaşamı kaybetme korkusu ve tehdit algısı. Bu da fazlasıyla yaratıldı. Bir yıl önce böylesine bu şekilde yaşamıyorduk” diyen Hablemitoğlu, Türkiye’nin geçmişi ve geleceğini yok etme dönük sistematik travma yaşadığını dile getirdi.
Son olarak Atatürk Havalimanı’ndaki saldırı sonrasında sosyal medyada taksiciler tarafından 20 dolarlık yere 100 dolara turist taşındığı yönündeki paylaşımları anımsatan Hablemitoğlu, o paylaşımlarda özellikle sadece turistleri olay mahallinden taşımayı kabul eden taksicilere tepki olduğunu anımsattı. Bu olay için “Travmadan ve terörden fırsatçı bir grup içerisinde yaşadığımızı da gösteriyor” diyen Hablemitoğlu, böylesi terör olaylarında bazı insanlarca gösterilen tepkilerden toplumsal yaralanma ortaya çıktığını söyledi. Hablemitoğlu, Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısından sonra yaşanan taksici tartışmasını şöyle yorumladı:
“Olaya maruz olmaktan mağdur olmak ile kalmıyoruz. Bazı tutumlardan da yaralanıyoruz. Eğer devlet, bu travmayı normalleştirirse travmaya yol açan nedenler ortadan kalkmadıkça bu travma nesilden nesle aktarılacaktır. Biz yara almış bir toplum haline dönüştük ve bu yara ne yazık ki tedavi edilemiyor. Yeni travmalar ile nesilden nesle aktarılmış hale geliyor. Biz toplum olarak mağdur olanlarca yaşananları bilmedikçe yaşanan acıların farkına varamıyoruz. Bir kere bunu kabul etmemiz gerekir. Travmayı sistematikleştiren güçler, bir yandan travma içindeki toplum kriminalize hale geliyor. Bu taksicilerce yapılan suç. Bununla ilişkili bir yaptırım da uygulanmıyor. Toplum böyle bir bilgiye sahip iken devlet ne tür önlem alıyor? İnsanlar yaralıyken ambulanslar bölgeye nasıl ulaştı, hangi koşullarda hastanelere gidilebildi? Bunları da bilmiyoruz. Böylece biz belleğimize işleyen travma ile gerçeklere ve adalete olan inancımızı kaybediyoruz. Toplumsal dayanışma ve birlikte yaşama gücümüz da zayıflıyor. Bu çok önemli. Biz travmaya maruz kalmakla kurtulamıyoruz. Aynı zamanda dayanışma ve birlikte yaşama gücümüzü kaybediyoruz.”
‘Birlikte sevinemiyoruz, birlikte üzülemiyoruz’
Türkiye’deki toplumsal psikoloji ciddi kırılma ve yaralanmışlık duygusuna dikkat çeken Hablemitoğlu, “Birlikte sevinemiyoruz, birlikte üzülemiyoruz. Siyasette insanları ayrıştıran provakatif dilden vazgeçilmesi gerekiyor. Siyaset ve kanaat önderleri konumundakilerin sorumluluğu çok büyük. Çünkü ileride geri dönülemeyecek, tahribatlara yol açacak bir dil kullanılıyor. Bu çok kötü bir şey. Bundan vazgeçilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Terör olayları çerçevesinde toplumsal travmaya yönelik önlemler alınıp alınmadığını sorduğumuz Hablemitoğlu, Türkiye’deki sağlık sisteminde terör kaynaklı toplumsal travmaya karşı önlem alınmamış olduğunu ifade etti. Hablemitoğlu, sağlık sistemindeki ihtiyacı şöyle anlattı:
“Toplumsal travmalara yönelik onarıcı bir kamu sağlığı düzeni olmaması yanı sıra kamusal düzeni sağlamakla yükümlü ve bunun sorumluluğunu taşıyan insanlar da maalesef gerekli hassasiyeti gösteremiyor. Dolayısıyla biz bir felaket kurbanı olmuş insanlar ya da yakın geçmişinde sevdiklerini kaybetmiş insanlar ile güçlü sosyal bağlar kuramıyoruz. Biz bugün çok üzülüyoruz ama başımıza gelmedikçe bu durumun etkisini kavrayamıyoruz. Bunu yaşayan insanlara destek olunmasını sağlayacak bir sistemi Türkiye’de geliştirmemiz gerekiyor. Çünkü Türkiye, sadece zarar gören olmakla kalmıyor. Bu zararın nesilden nesle aktarıldığı bir ülkeye dönüşüyoruz. Zarar görenler var, yaşananlara tanıklık edenler var ve bu yaşananlardan kılpayı kurtaranlar var. Hepsinin psikolojisi birbirinden farklı. Dayanışmamız ve birlikte yaşama gücümüzün artması için ciddi sosyal desteğe ihtiyaç var.”
Your browser doesn’t support HTML5
'Ayrışmak yok olmak anlamına geliyor'
Toplumsal travma içerisinde Türkiye’nin nasıl bir geleceğe doğru ilerlediğini de sorduğumuz Hablemitoğlu, “Türkiye, birbirini anlamayan, dinlemeyen, asla iletişim – diyalog kuramayan insanların bir arada olduğu, eylemsiz ve sinmiş kitleler şeklinde yaşayacaktır. Eylemsizlikten kastım şudur, insanlar kendi alanlarına çekilecekler. evlerinden çıkmak istemeyecekler, çocuklarını okullarına göndermek istemeyecekler. Bu bir sindirme, yıldırma anlamına geliyor. Toplumu da ancak böyle yıldırabilirsiniz dolayısıyla terörizmi doğuran etkenler, kimliği, çeşidi ve bizim üzerimizde bıraktığı etkiyi çok iyi görmesi gerekiyor, kamu düzeni sorumluluğu taşıyanların.. Bizi ayrıştırmak yok edici bir etki yaratıyor. Bu kadar ayrışma yok olmak anlamına geliyor” dedi.