TGS: Türkiye Basın Özgürlüğü Açısından Yangın Yerine Dönüştü

Türkiye’nin en kitlesel gazeteci davası başladı. Türkiye’de adli tatilin sona ermesiyle birlikte basın davaları bu hafta arka arkaya görülmeye başlayacak. Bugün 36’sı tutuklu 44 gazetecinin görüldüğü davanın ilk duruşması yapıldı. KCK’nın Basın Konseyi’ni oluşturmakla suçlanan gazeteciler hafta boyunca yargılanacak.

Tutuklu Gazeteciler Dayanışma Platformu Sözcüsü Necati Abay ile Hatice Duman duruşması 12 Eylül’de Yargıtay 9. Mahkeme’de hakim karşısında olacak.

Gazeteci ve yayıncı Bedri Adanır’ın yargılandığı dava ise 13 Eylül’de Diyarbakır Özel Yetkili 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Türkiye’nin en popüler basın davası ünvanına sahip Odatv davasının 14 Eylül’de gerçekleştirilecek 13. duruşmasında adres yine Çağlayan Adalet Sarayı.

Dönelim bugüne. Saat 10’da başlayacak duruşma öncesi aileler yaklaşık iki saat önceden Çağlayan’daki adliye binasının önünü mesken tutmaya başladı. Canlı yayın araçları ve on civarında polis midibüsü ise onlar geldiklerinde çoktan adliyenin önüne yerleşmişlerdi bile.

Doğduğundan beri babasına hasret Zerda bebek

Kalabalığın arasında kucağında çocuğuyla bir kadın gözüme çarptı. İkisinin de yemyeşil gözleri vardı. Kucaktaki bebek altı aylık kızımdan küçük görünüyordu. Yanımda bulunan kendisi de Odatv davasında son altı aydır tutuksuz yargılanan Ahmet Şık atıldı. “İsmail’in kızıymış” dedi.
Önce minik Zerda’yı sevdim.

Anne Berna Taş Yıldız “beş aylık” dedi. Eşi İsmail Yıldız cezaevine girdiğinde beş aylık hamileymiş. Şunları söyledi:

“Korku dolu bir süreç yaşadık. Devlete de hukuka da güvenemiyorum. Nasıl bir karar verebileceklerini bilemediğim için de endişeyle bekliyorum. Hiçbir şekilde rasyonel taraf bulmağımız için hiçbir fikrim yok.”

Peki ya önce Dicle Haber Ajansı ardında Fırat Haber Ajansı’nda çalışan İsmail Yıldız dokuz aylık tutukluluğunun ardından neler hissediyor? Eşi şöyle anlatıyor:

“Kendine her şeye hazırlamış durumda çıkabileceğini düşünüyorum. İddianamede onu suçlayan iddiaların temeli yok. Onlara güveniyor ama karamsar. Son bir iki gördüğümde heyecanlıydı.”

Bu sözlerin ardından önce adliyenin önünde bekleyen sonra da mahkeme salonuna giren Berna Yıldız Taş, ilk günün en çok ses getiren buluşmasına önayak oldu. 9 aydır tutuklu baba ile beş aylık kızının birbirine sarılması mahkemede ilk günün olayıydı.

RSF Temsilcisi: Görünen o ki gazetecilere baskı iklimi sürecek

Adliye binasının önünde ve mahkeme salonunda gazeteci sayısı da hiç yabana atılır değildi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi, Uluslar arası Basın Enstitüsü Türkiye Temsilcisi Kadri Gürsel, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve çok sayıda gazeteci davayı takip etti.

Erol Önderoğlu, cezaevindeki tutuklu gazeteci sayısının son birkaç ayda 100’den 80’e düşmesine rağmen yürütme ve yargının basına bakışında değişiklik olmadığı görüşünde:

“3. Yargı Paketi’yle çok sınırlı sayıda gazeteci tahliye oldu. 3. Yargı Paketi’nin maalesef gazeteciliği inkar eden yasaları ortadan kaldıracak boyutu yoktu. Bu yargı hastalığı devam ettiği sürece olağanüstü yasalar devam ettiği sürece bugünkü tablo sürecek. Türkiye’nin demokraside makro sorunlarını çözecek bir politika belirlemesi gerekiyor. Ancak dün başbakanın konuşması ortada duruyor. Afyon’daki patlamanın ardından yapılan haberleri eleştirerek doğrudan medyayı hedef gösterdi. Bu sağlıklı bir iklim değil.”


TGS Başkanı: Yargılananlar gazeteci, biz tanığız

TGS Başkanı Ercan İpekçi de duruşmayı yakından takip etti. İpekçi’ye göre Türkiye kamuoyunda KCK-Basın davası olarak adlandırılan 44 kişinin yargılandığı bu dava “cumhuriyet tarihin en kitlesel basın davası”.

“Böylesi daha önce görülmemişti. Operasyonun başlama tarihi de önemli. Genel seçimlerden sonra hükümetin Kürt politikasındaki değişiminin bir işareti oldu. Genel seçimlere kadar hükümet farklı bir Kürt politikası izledi. Farklı yerlere farklı mesajlar verdi. Ancak genel seçimlerden sonra kendi iktidarını pekiştirdikten sonra o bakış açısı değişti. Kürt basınında çalışan bu kadar çok meslektaşımızın cezaevine konması, yargılanması bu hükümet adına bir utançtır. 40 tane gazetecinin terör örgütüyle suçlanması akıl alacak bir şey değil. Biz hepsinin gazeteci olduğunun tanığıyız burada o tanıklığı da yaptık zaten. Burada sadece gazeteciler değil onların meslekleri de yargılanıyor. Biz burada arkadaşlarımıza değil halkın gerçekleri öğrenme hakkına da sahip çıkıyoruz.”

İpekçi de 3. Yargı Paketi sonrası bazı gazetecilerin tahliye edilmesini hükümetin medyayla ilişkilerini daha demokratik bir çerçevede yürüteceği anlamına gelmediği görüşünde:

“Türkiye’nin her tarafında dava var, sadece İstanbul’da değil. 13 Eylül’de basın özgürlüğü ödülünü alan Bedri Adanır’ın duruşması var Diyarbakır’da, oraya gideceğiz. Türkiye’nin her tarafı basın özgürlüğü açısından yangın yerine dönüştü. Türkiye’nin her tarafında insanlar kendilerini sadece cezaevinde değil dışarıda da hapiste hissediyorlar. Başbakanın sürekli sopa sallaması her gün herkesi tehdit etmeye çalışmasını demokrasiyle izah etmek mümkün değil.”

Davaya milletvekili ilgisi

Milletvekilleri de duruşmaya büyük ilgi gösterdi. BDP milletvekilleri BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Halil Aksoy, Ertuğrul Kürkçü , Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel, Hasip Kaplan, Levent Tüzel oradaydı. CHP’den ise Oktay Ekşi, Melda Onur, İlhan Cihaner duruşmayı takip etti. DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk da mahkeme salonundaydı.

Cihaner: Türk hukuk sisteminde Ortaçağ’a dönüş yaşanıyor

Basın davalarına yakın ilgi gösteren İlhan Cihaner, mahkemelerde kişiye göre suç yaratıldığı iddiasında. Cihaner şunları söyledi:

“O kişinin yaptığı her eylem herhangi bir ceza olarak tanımlanmasa bile suç olarak kabul ediliyor. Sadece KCK Basın iddianamesinde değil AKP Davaları diyebileceğimiz Odatv, Balyoz, Ergenekon, Devrimci Karargah, Hopa bu davaların tamamında bu yaklaşım söz konusu. Bu ceza hukukunun evrensel ve en temel kuralları suç ve cezaların yasallığı, suç ve cezaların kişiyle bağının ortadan kaldırılması demektir. Suçlanan kişinin yaptığı her eylem suç olarak kabul ediliyor. Bu aslında Ortaçağa dönüş.”

Cihaner, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının bir kandırmaca olduğu görüşünü savunuyor:

“Özel Yetkili Mahkemeler ben onlara “ultra über yetkili” diyorum ortadan kaldırılmadı. Sadece bu davalara özgü mahkeme haline getirildi. Neresi kaldırıldı? Öyle anlaşılıyor ki hükümetle aralarında bir uzlaşma oldu. Bizdekiler sizin ama bize dokunmayın uzlaşması. Bu uzlaşma hükümetle cemaat arasında yapıldı.”

Kürtçe savunma talebine red

Duruşmada sanıklar Kürtçe savunma yapmak istedi. Ancak mahkeme bu talebi reddetti.

800 sayfalık iddianamede 12 sanık örgüt yöneticiliği, sanıklardan 32 gazetecinin ise örgüt üyeliği ile suçlanıyor. İddianamede, gazeteciler hakkında 7,5 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Gazetecilerin, Van depremi, Pozantı Çocuk Cezaevi'ndeki tecavüz skandalı, gibi haberler iddianamede "örgüt üyeliğinin delili" olarak yer alıyor.