Başbakan Binali Yıldırım’ın Amerika’yı ziyaret ettiği bir dönemde, Türk-Amerikan ilişkileri Washington’da bir panelde masaya yatırıldı. Brookings Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunun ev sahipliği yaptığı panel, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eski üst düzey yetkililerini biraraya getirdi.
Washington’daki düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü uzmanı ve eski başkan Barack Obama döneminde Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’yi de kapsayan dairesinde üst düzey görev yapan Amanda Sloat, Türk-Amerikan ilişkilerindeki sorunlara rağmen diyaloğun devam ettirilmesinin kritik önem taşıdığını söylüyor:
“ABD’yle Türkiye arasındaki ilişkilerde zor bir dönemden geçiyoruz. Türkler’in Amerika’dan mutlu olmadığı çok sayıda konu var ve Amerikan tarafında da Türkiye’deki bazı iç gelişmeler hakkında bir hoşnutsuzluk görüyoruz. Vize konusunda yaşananlar talihsizlikti. Türkler bunu vize ihtilafı olarak niteliyor, Amerikalılar açısındansa bu, ABD konsolosluklarındaki Amerikan personeli ve Türk çalışanların güvenliği konusunda duydukları meşru endişelere bir yanıt. En azından bu sorun çözüm yoluna girmiş görünüyor. Bence en önemli şey, Türkiye’yle diyaloğu devam ettirmek. Bu bağlamda Pence’le Yıldırım arasındaki görüşme, aramızdaki diyaloğu sadece liderler düzeyinde değil, hükümetin başka katmanlarına da taşımak açısından çok önemli bir adımdı. İkili konularda geniş yelpazede diyaloğun sürdürülmesi, ilişkileri ileriye götürmenin tek yolu.”
Sloat, bu diyaloğun, özellikle de halklar arasında temasların arttırılmasının, iki ülkede birbirlerine karşı varolan olumsuz imajın, karşılıklı güvensizliğin ve özellikle bazı Türk basınında olduğunu söylediği Amerika’yla ilgili bilgi eksikliğinin aşılmasında önemli fırsat oluşturacağı görüşünü dile getirdi.
Amanda Sloat’a, Türkiye’nin İran ve Rusya gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirme çabasının Amerika için ne anlama geldiğini de sorduk.
Sloat, “ABD ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’yle diyaloğu sürdürmesi önemli. Bence AB, en azından katılım sürecini muhafaza ederek doğru karar aldı. Türkiye’yi bu yörüngede tutmak önemli. Aynı şekilde Türkiye-ABD diyaloğu da önemli. Türkiye kendisine stratejik ortaklar arayacak ve eğer bunlar Türkiye’yi transatlantik bir çerçevede tutmak isteyen ABD ve AB olmayacaksa, Ankara o zaman bunu yapmak için başka yerlere yüzünü dönebilir, bu ciddi bir risk. Ve elbette Rusya ve İran, Türk hükümetinin yüzünü dönebileceği muhtemel seçenekler. İşte bu nedenle, ortak değerlere kendini adayan Batılı ülkelerin Türkiye’yi Batı yörüngesinde tutmaya devam etmesi önemli,” şeklinde konuştu.
Sloat, Türkiye’nin coğrafi konumu gereği bölgesinde devam eden sorunların çözümü çabalarında çok önemli bir ortak olduğunu ve aktif rol oynamaya devam etmesi gerektiğini vurguladı. Ancak Sloat, Türkiye’nin ne kadar demokratik, kapsayıcı, açık ve şeffaf bir hükümete sahip olursa, o kadar daha iyi bir ortak ve bölgedeki birçok ülkeye daha iyi bir model olabileceğini söyledi.
Brookings Ensitüsü’nün panelinde konuşan TÜSİAD Genel Sekreteri Bahadır Kaleağası da Türk-Amerikan ilişkilerinin mevcut durumunu değerlendirdi:
“Önceliklerde ve Suriye’deki tehdit algılamalarındaki farklılıklar, her iki ülkedeki bazı adli davalarla ilgili tartışmalar, Türkiye’nin Amerika’daki imajının giderek bozulması ve Türkiye’deki Amerikan karşıtlığı gibi faktörler, ilişkilere zarar verdi. Ancak, tarihi perspektif önemli. Türkiye’nin Washington’a ilk büyükelçisini yollamasının üzerinden 150 yıl, USS Missouri’nin İstanbul’a demirleyerek Türkiye’nin Batı ittifakına katılışını sembolize etmesinin üzerinden de 70 yıl geçti. O tarihten bu yana ilişkiler iniş-çıkışlar yaşadı ama iki ülke her zaman bunları atlatmayı bildi. Çünkü güçlü bir ilişki iki ülkenin de çıkarına ve transatlantik ittifakı da daha güçlü kılıyor. Son vize konusu, ilişkilerdeki bir ihtilafın süratle ciddi bir krize dönüşebileceğini gösterdi. Dolayısıyla bu anlaşmazlıkların çözümü de daha acil hale geldi. Washington ve Ankara’da maalesef karşılıklı güvensizlik hatta bir derece hor görme var ve bu duruma bir çare bulunması gerekiyor. İki ülke başkentinde de şu anda eksik görünen güçlü siyasi iradenin hakiki bir ortaklıkla yeniden doldurulması gerekiyor. Şu anki durum sürdürülemez ve dolayısıyla iş ve siyasi çevreler, liderleri, politika yapıcıları ve milletvekillerini anlaşmazlıkların en azından bazılarını şimdilik bir kenarda tutmaya ve diğerleri üzerinde uzlaşı yolu aramaya teşvik etmeli. Bu, ilişkilerin olmazsa olmaz bir nitelik taşıdığı ve başarısız olma lüksüne sahip olmayacak kadar önemli olduğu gerçeğinden hareketle yapılmalı. Bu ilişkiler, Amerikan ve Türk halkı için çok önemli, Batı değerleri için çok önemli, Türkiye’nin Avrasya ekseninde merkezi role sahip olduğu bu bölgedeki çıkarlar için çok önemli.”
Brookings Enstitüsü’nden Kemal Kirişçi ise, ilişkilerin belki de en kötü dönemlerinden birini yaşıyor olmasına karşın, son dönemde bir miktar iyimserlik tohumları eken bazı gelişmeler olduğuna da dikkat çekti:
“Türkiye’den bugünlerde çok fazla olumlu haber gelmediğinin farkındayım ama yine de bardağın yarısı olmasa da çeyreğini dolu görmeyi tercih ediyorum. Bunun nedeniyle, Amerika’nın Türkiye’deki diplomatik misyonlarından vize hizmetlerini kısmen geri başlatması ve aynı zamanda Başbakan’ın, Winston Churchill’in meşhur ‘çene çalmak savaşmaktan daha iyidir’ sözüne uygun olarak, Amerika’yı ziyaret kararı. Öncesinde Türkiye’de, ancak vize meselesinin çözülmesi koşuluyla bu ziyaretin yapılması tartışması vardı. Diyaloğun diyalogsuzluktan daha iyi olduğuna inananlar olduğunu anlıyorum. İşte bu, bardağın dolu olan çeyrek kısmı…”
Panelde katılımcılara sorulan sorulardan biri de, Türk-Amerikan ilişkilerindeki en sıcak konulardan, Türkiye’nin Amerika’dan Fethullah Gülen’i iade etmesi talebiydi. Soruyu Obama döneminde ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu bakan yardımcısı ve eski sözcüsü Victoria Nuland yanıtladı:
“Deliller ABD’de yürütme organını değil yargı organını ikna edebilmeli. Türk hükümeti, elindeki delillere dayanarak, darbe girişiminin köklerinin Pennsylvania’ya uzandığı yönündeki hükmünde kendinden daha emin görünüyor. Bu delillerin Adalet Bakanlığı’na sunulmaya devam ediyor olması iyi bir şey. Ancak bizim açımızdan olabilecek en kötü şey, bir dava açmaya çalışmamız ancak Amerikan mahkeme sisteminde delil yetersizliği nedeniyle bunda başarılı olamamamız. Hükümetteki görevimden ayrıldığımda, ABD mahkemesinde ikna edici olabilecek türden deliller üzerinde çalışıyorduk. Umarım bu çalışma devam ediyordur.”
Victoria Nuland, Amerika’nın 2012-2014 arasında Suriye konusunda Türkiye, Avrupalı müttefikleri ve bazı Körfez ülkeleriyle ortak bir stratejik yaklaşım geliştirme fırsatını kaçırdığı görüşünü dile getirdi. Şimdi Rusya ve İran gibi ülkelerin de devreye girmesiyle tablonun daha karmaşıklaştığına dikkati çeken Nuland, Amerika’nın ileriye dönük izlenecek ortak askeri ve siyasi yollar konusunda Türkiye’yle birlikte çalışmasını arzu ettiğini sözlerine ekledi.