Türk Eğitim Sisteminin Dershanelerle Sınavı

Türkiye’de dershanelerin kapatılması için ilk ciddi adım 12 Eylül 1980 darbesi koşullarında atıldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in "Özel dershaneler neredeyse okulların yerine geçmeye başladı. Dershaneleri ortadan kaldırırsak hem aileler kurtulur hem de fırsat eşitliği sağlanır" açıklamasının ardından, darbe koşullarında oluşturulan Danışma Meclisi’ne dershanelerin kapatılması yönünde bir yasa değişikliği getirildi. Ancak Danışma Meclisi dershanelerin kapatılmasına karşı çıktı. Buna rağmen ülkede yönetimi elinde tutan Milli Güvenlik Kurulu, özel dershanelerin 1 Ağustos 1984’te kapatılmasını öngören bir kanun çıkarttı. Daha sonra kurulan Turgut Özal hükümeti ise özel dershanelerin faaliyetlerine devam etmesini sağladı.

Bu konudaki ikinci ciddi adım ise 2012 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atıldı. Erdoğan, 9 Eylül 2012’de AK Parti’nin il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada, “Dershanecilik olayını kaldıracağız. Bundan kim gücenirse gücensin. Kusura bakmasınlar. Bu benim halkımın, vatandaşımın ortak talebidir” dedi.

Ardından dershanelerin bir kısmı temel liselere dönüştü, dershane kavramı mevzuattan çıkarıldı. Ne var ki mevzuattan çıkartılan dershaneler, özel öğretim kursu adıyla hayatımızda var olmaya devam etti. Milli Eğitim Bakanlığı 2019 yılının Ocak ayında hem temel liselerin hem de öğretim kurslarının 2019-2020 eğitim öğretim yılında kapatılacağını açıkladı. Daha sonra bu süre 2020 yılının Haziran ayına kadar uzatıldı. 2020-2021 eğitim ve öğretim yılının başlamasına kısa bir süre kala, özel öğretim kurumları faaliyetlerini hız kesmeden sürdürüyor.

“Adı kaldırıldı ama işlevi kaldırılamadı”

Türk Eğitim Derneği (TED) Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Dershane adı kaldırıldı ama işlevi ve içeriği henüz kaldırılamadı. Hukuki olarak son durumun ne olduğu konusunda net bir şey söylemek mümkün değil. Tabii bu pandemi süreci ve diğer konulardan dolayı Milli Eğitim Bakanlığı buna şu anda tam odaklanmış değil” dedi.

VOA Türkçe’ye konuşan Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık da “Şu an bildiğimiz kadarıyla bir kanun teklifi hazırlanıp Cumhurbaşkanlığı’na gönderildi. Fakat hala bir netlik yok. Bakanlık bu kursların yeni kayıt almaması, bursluluk sınavı yapmaması yönünde açıklamalar yaptı. Ancak bunun fiilen gerçekleşmediğine dair duyumlar alıyoruz” diye konuştu.

Dershaneler neden kapatılamıyor?

Bunca yıldır gündemde olmasına rağmen dershaneler ya da yeni adlarıyla ‘özel öğretim kursları’’ niçin kapatılamıyor? TED Genel Başkanı bu soruya, “Gerekçeleri ortadan kaldırmadan kurumları ortadan kaldırmak aslında bir çözüm yaratmıyor” cevabını verdi. Türkiye’de okulun giderek değersizleştiğine dikkat çeken Pehlivanoğlu, ortaöğretime ya da üniversiteye giriş sınavlarının ölçme değil sıralama sınavları olduğuna dikkat çekti: “Türkiye kesinlikle sınav baskısından kurtulmak mecburiyetinde. Dershane sisteminin şöyle bir iddiası var; sınavsız eğitim olur mu? Tabii ki olmaz ama ölçme sınavıyla sıralama sınavı farklı şeylerdir. Yapılması gereken ölçme ve yönlendirme sınavıdır. Bizde ‘mantığa gerek yok, çözme tekniklerini kim daha fazla geliştirirse o başarılı olur’ gibi bir anlayış var. ‘Okul sana bir şey vermez, kurs verir’ gibi bir bilinç oluşturuldu. Türkiye’nin bundan dönmek için bir programa ihtiyacı var. Bu programla Türkiye insanların hem ruh halini hem de cebini sömüren bu sistemden uzaklaşmak mecburiyetindedir”.

ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü de hem ortaöğretime hem de yükseköğretime geçişteki sınavların öğrencilerin kendilerini ifade etme güçlerine, problem çözme becerilerine, sosyal hayatlarına, ilgi duydukları alanlara ya da ne tür alanlarda güçlenmeleri gerektiğine bakmayan sıralama sınavları olmasını temel problem olarak görüyor: “Bu durumda da veliler ve öğrenciler sınavdaki sıralamalarını arttıracak alternatifler aramaya gidiyorlar. Özel kurs ve dersler de bu alternatiflerden bir tanesi. TÜİK’in 2019 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre ailelerin yüzde 55,4’ü okuldaki eğitimi yeterli bulsa dahi sınava hazırlık nedeniyle çocuklarını özel derse ve kursa gönderiyor. Yüzde 40,5’i ise okuldaki standart programları kademeler arası geçiş sınavlarında yetersiz bulduğu için özel ders ve kurslara yöneldiklerini söylüyor. Bu ihtiyaç ortadan kalkmadıkça bu sorun da devam edecektir maalesef.”

1997’den bu yana sınav sisteminin beş kez değiştiğini hatırlatan Arık, “Amaçlar hep aynıydı; okul dışı kaynaklara yönelimi azaltmak, tek ve ana hedefin sınav olmasını engellemek, üst düzey becerilerin önemsizleşmesinin önüne geçmek, fırsat eşitliğini sağlamak, sınav kaygısını azaltmak. Ancak okul türleri arasındaki farklılığı kapatmayı gözetmeden ya da başka fırsat eşitsizliklerini temelden gidermeden bu amaçların hedeflenmesi bizi yine aynı yere getiriyor” diye konuştu.

Sınav sistemi değişmeden dershaneler kapatılabilir mi?

Gerekçeler ortadan kaldırılmadıkça sınav sistemindeki değişikliklerin bir şey değiştirmeyeceğine vurgu yapan Pehlivanoğlu’na göre herkesin orta öğretime geçiş sınavlarına girmesi gerekmiyor. “MEB’in yaptığı bir korelasyon var. Okul başarı puanıyla çocukların kazandığı puan arasında yüzde 98’lik bir uyum var. Bu ne manaya geliyor liseye geçişte? Çocuklar kazanamayacaklarını bile bile sınava hazırlanıyor. Zaten bize göre liseye giriş sınavı çok dar bir şekilde, yani öğrencilerin yüzde 4 veya 5’inin girebileceği bir şekilde düzenlenmeli’’ diyen Pehlivanoğlu, ‘‘Okul başarı puanının etkin bir şekilde uygulanması ve okulun, dersin kıymetli hale dönüştürülmesi gerekir. Bu, eğer bir çocuk fen lisesine gitmek istiyorsa matematik ve fen gibi derslerde notunun beş üstünden dört olması demek. Çoğu Avrupa ülkesinde böyledir. İki milyona yakın insanı bir sınava sokmanın anlamı yok. Sınava gerçekten girmesi gerekenleri ayrıştırmak, diğerlerini de yakın okullara yerleştirmek gerekir” ifadesini kullandı.

Okulu tekrar kıymetli kılmanın önemi

Arık da mevcut sınav sistemi değişmeden dershanelerin kapatılmasını gerçekçi bulmuyor: “Bugüne kadarki deneyimlerimiz bize böyle bir durumda başka türlü arz-talep ilişkilerinin çıkacağını gösteriyor. Çünkü aileler çocuklarının iyi bir eğitim almasını istiyor. Asıl yapılması gereken okullar arası imkan farklılıklarının azaltılması için müdahale programları uygulanması ve öğrencileri okulda ücretsiz bir şekilde destekleyecek mekanizmaların kurulmasıdır.” Arık, ilkokullardaki yetiştirme programlarını ve bazı eksiklikleri olsa da uzaktan eğitim sürecinde sınav sorularının paylaşılmasını bu yönde atılmış olumlu ancak yetersiz örnekler olarak değerlendirdi.

“Başarılı okul”, “başarısız okul” ayrımını çok yanlış bulan Pehlivanoğlu üniversiteye geçiş sınavları konusunda ise şunları söyledi: “Aslında lise mezunu kadar üniversite kontenjanımız var. Eğitim içeriği ayrı bir tartışma konusu. Biliyorsunuz liseler dört seneye çıkarıldı. Bunun gerekçelerinden biri de dershane sayısını azaltmaktı ama dershane sayısı arttı. Biz TED olarak üçüncü sınıfın sonunda isteyen öğrenciye lise diploması verilmesini öneriyoruz. Bu öğrenciler isterlerse açık öğretime veya meslek yüksek okullarına doğrudan gidebilmeli. Lisede dördüncü sınıfı bitirenler ise ileri lise diploması almalı. Son sınıfta bu çocuklar kendi istedikleri branşlara hazırlanmalı. Örneğin mühendis olacaksa, Fransa’daki gibi, sadece onunla ilgili dersleri almalı. Bizim üniversiteye hazırlık kısmını okulun dışından okulun içine taşımamız gerekiyor. O zaman üniversite sınavına giren öğrenci sayısı azalacaktır. Ayrıca okul başarı puanları her okulun kendi içinde sıralanmalı. Örneğin bir TED okulundaki ilk yüzde 10’daki çocukla Altındağ’daki bir okulda ilk yüzde 10’da olan çocuk aynı puanı almalı. Okulu kendi içinde sıralarsanız hem not şişirmesi olmaz hem de okul ve ders daha kıymetli hale gelir.”

“Bu aslında bir irade işi”

Pehlivanoğlu, mevcut sistemde yoksul ailelerin çocuklarını ekonomik açıdan büyük zorluklara göğüs gererek dershanelere gönderdiğini kaydetti ve “Anneler kolundaki bileziği satıyor, dede bir miktar para veriyor, çocukları kursa yolluyorlar. Hangi kursa yolluyorlar? Kazanamayacağını bildiği kursa yolluyorlar” diye konuştu.

Arık da TÜİK’in 2019’daki Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göndermede bulunarak, “Çocuğu devlet okulunda okuyan velilerin yaklaşık yüzde 45’i, özel okulda okuyanların yüzde 60’a yakını, eğitim masraflarını eğitimde yaşanan sorunlardan biri olarak görüyor. Hane halkı eğitim harcamalarında da en yüksek harcama orta öğretimde ve ortaokulda. Yaptığımız görüşmelerde de veliler, borç harç içinde çocuklarına dışarıdan destek almaya çalıştıklarını söylüyorlar. Buna hiç ihtiyaç kalmaması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Peki kısa vadede dershane sistemini ortadan kaldırmak mümkün mü? Bu soruya her iki eğitim uzmanı da “evet” cevabını verdi. Pehlivanoğlu, “Bu bir karar meselesidir. Eğer irade ortaya konursa çok hızla alınacak bazı kararlarla birkaç yıl içinde bu dönüşüm sağlanabilir. Yapılması gereken şey karar verilmesidir. Bu kararın bir programa bağlanıp bundan da taviz verilmemesi gerekiyor. Bizim gibi ülkelerin seçim kurtarmayla nesil kurtarma arasındaki tercihi doğru yapması gerekir” dedi.

Arık da “Bu aslında irade işi. Bu konudaki bütün karar alıcılar net bir irade gösterirlerse olmaması mümkün değil. Ama o iradeyi çok net göremiyoruz. 1997’den 2020’ye kadar geçen sürecin sonunda yine aynı yerdeysek burada dönüp başka bir gözle bakmak gerekiyor” diye konuştu.