Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran’a yapacağı resmi ziyaretin iki gün öncesinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar İranlı siyasi liderler ve komutanlarla görüşmek üzere Tahran’daydı. Akar’ın ziyareti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çarşamba günkü Tahran ziyaretine hazırlık niteliğindeydi. Bununla birlikte uzmanlar Türkiye’nin yumuşak diplomasiden vazgeçip dış politikasında yavaş yavaş askeri unsurlara yer vermeye başladığına dikkati çekiyor.
Uzmanların asıl dikkatini çektiği nokta, daha önce cumhurbaşkanının yaptığı resmi yurtdışı ziyaretlerin hazırlık temaslarını dışişleri bakanının yürütmesiydi. Orgeneral Akar’ın ziyaretindeyse sert askeri tonlar ağır basıyor. Bunun bir nedeni, hem Türkiye’nin hem de İran’ın, bir süre önce bağımsızlık referandumu düzenleyen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne üstü kapalı tehditlerde bulunmuş olması. Referanduma katılanların yüzde 92’si bağımsızlık yönünde oy kullanmıştı.
Haber ajansları İran ordusunun bu sabah kuzey Irak sınırına ağır silah sevkiyatı yaptığını bildirdi. Benzer bir sevkiyat Türkiye’nin Irak sınırında da mevcut. Sınırda aynı zamanda tatbikatlar düzenleniyor.
Türkiye’nin dış politikasına değişim getirdiğini söyleyen emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, “Türkiye güç kullanma tehdidi ya da eylemini dış politika hedeflerini yerine getirmede araç olarak kullanıyor” diyor ve “bu tehlikeli” diye de ekliyor.
Çeviköz’ün de altını çizdiği, Türk dış politikasında askeri nüfuzun artmasına yönelik örnekler mevcut. Bunlardan bazıları Ağustos ayında Rusya ve İran genelkurmay başkanlarının Ankara’ya yaptığı ziyaretler oldu. Görüşmelerde Suriye’deki iç savaşa ağırlık verildi. Üç ülkenin Suriye’de askeri güçleri bulunuyor.
Tarihi askeri rol
Bunlar Türkiye’nin alışık olmadığı senaryolar değil. 1990’lı yıllarda PKK’yla mücadelenin zirve yaptığı dönemlerde Türkiye’nin dış politikası ordunun kontrolü altındaydı.
2000’li yıllarda askerin toplum üzerindeki rolünün azalmakta olduğu sırada dönemin başbakanı Erdoğan, dış politikada ordunun nüfuzuna son verdi.
Ankara Politikalar Merkezi’nden Ünal Çeviköz, hükümetin yakın zamana kadar Ortadoğu’da barış ve istikrarın yolunu, güvenlik politikaları ve askeri güçte değil, ekonomik işbirliğinin arttırılmasında gördüğünü hatırlatıyor.
PKK’yla barış sürecinin 2015 yılında çökmesi ve Suriye iç savaşının yayılması, Ankara’nın dış politikasına yeniden ayar çekmesi için bir gerekçe oluşturdu. Çeviköz’e göre de Suriye’de iç savaşın yayılması ve uluslararası terör örgütlerinin bu ülkede yuvalanması, Türkiye’nin güvenlik politikalarına dönüş kararının nedenini oluşturuyor.
Diğer uzmanlar da askeri güçle desteklenen dış politikanın daha sağlam olacağına inanıyor.
Brüksel’deki Carnegie Enstitüsü’nde konuk araştırmacı olarak görev yapan Sinan Ülgen, değişik güvenlik tehditlerine sahip bu denli çalkantılı ve zor bir bölgede, Türkiye’nin bölgesel gelişmelere nüfuz edebilmek için, diplomaside “sert güç” diye nitelendirilen askeri güce ihtiyacı olduğunun altını çiziyor. Ülgen, “Diplomatik bir hedefi ilerletmek için bile bölgede sert güce ihtiyaç var” diyor.
Ankara’nın dış politikada arttığı sert adımların iç politikayla da bağlantıları olabilir. Türkiye 2019’da cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler için sandık başına gidecek.
Emekli diplomat Aydın Selcen de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019 cumhurbaşkanlığı seçimlerini beklediğini hatırlatıyor.
Ankara’nın Batılı müttefiklerinin bazılarıyla ilişkileri son dönemde gerildi. Ayrıca uzmanlar, Rusya’ya yakınlaşan Türkiye’nin NATO’ya bağlılığını sorgulamaya başladı. Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den “değerli dost” diye söz etmeye başladı.
Erdoğan’ın Tahran’a yapacağı ziyaret de iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmeyi amaçlıyor.
Ancak Ünal Çeviköz, daimi müttefikleri olmayan Rusya ve İran’la yakınlaşmasının, Türkiye’yi bölgede yalnız bırakabileceği uyarısında bulunuyor.