Türkiye'de 2025 bütçesinde vergi adaleti sağlanabilecek mi?

TBMM Genel Kurul'unda bütçe görüşmeleri devam ediyor.

TBMM Genel Kurulu bütçe maratonuna 9 Aralık’ta başladı. Kesintisiz 12 gün sürecek 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri, 20 Aralık’ta sona erecek. Sıkı bir vergi yılı olması beklenen 2025’in bütçe taslağına göre 12 trilyon 800 milyar TL gelir elde edilmesi öngörülüyor. Gelirlerin önemli bölümünü ise vergiler oluşturuyor.

Hem Özel Tüketim Vergisi (ÖTV), Katma Değer Vergisi (KDV) gibi dolaylı vergilerde hem de gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerde artış hedefleniyor.

Ancak Maliye Bakanlığı’nın yayımladığı 2024 yılı Ocak-Ekim dönemi bütçe gerçekleşmelerine göre, mevcut bütçe KDV ve ÖTV’nin sırtında. Toplam vergi gelirleri içinde, dolaylı vergilerin payı yüzde 66,61 dolaysız vergilerin payı ise yüzde 33,39 seviyesinde.

Sıkça getirilen vergi afları, bazı sektörlere ve şirketlere uygulanan vergi istisnaları ve vergi kaçıran şirketler nedeniyle bütçenin en büyük kalemini, vatandaşların gelirine bakılmaksızın harcamaları üzerinden eşit alınan dolaylı vergilerin oluşturması, vergi adaleti tartışmalarını da beraberinde getiriyor.

“Vergiler vatandaşların gelirine göre ayarlandığında vergi adaleti sağlanmış olur”

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International) Türkiye Kurucu Başkanı Oya Özarslan, devletin kurumlardan toplamakta yetersiz kaldığı vergilerin yükünü, dolaylı vergiler yoluyla halka fatura ettiği görüşünde.

Bu durumun vergi adaletsizliğini doğurduğunu söyleyen Özarslan, “Örneğin bir telefon alırken, gelir dağılımına bakılmaksızın herkesten aynı oranda vergi alınması, iletişim hakkını da engelleyen bir duruma dönüşüyor. Çünkü gelir adaletsizliği ülkemizde çok yüksek. Vergiler vatandaşların gelirine göre ayarlandığında vergi adaleti sağlanmış olur. Doğrudan (dolaysız) vergi kaynaklarının bu kadar az olması çok kritik bir durum. Devlet buradan yeterli vergiyi toparlayamadığı için, verginin kaynağında kesildiği dolaylı vergi kalemlerine gidiyor” dedi.

Özarslan, 2025’te de dolaylı vergiler yoluyla bütçede gelir artışı hedeflenmesinin iğneden ipliğe binlerce ürünün fiyatında vergi zamları ile artışa neden olacağı görüşünde.

“Sinekten yağ çıkaracak şekilde vergi toplama yöntemlerine gidiliyor”

Türkiye’de dünyanın başka hiçbir yerinde görülmeyen vergi kalemleri olduğunu savunan Özarslan, “Yurt dışına çıkış harcı adı altında kendi vatandaşına böyle ağır bir vergi uygulanması başka bir yerde söz konusu değil. Bazı ülkelerde yalnızca turistlere yönelik çok düşük uygulamalar var. Yurt dışından gelen telefonlara kayıt ücreti altında vergi uygulaması da başka bir ülkede yok. Doğrudan vergiler hakkıyla toplanamadığı sürece sinekten yağ çıkaracak şekilde vergi toplama yöntemlerine gidiliyor” ifadesini kullandı.

Türkiye’de doğrudan vergilerin tahsil edilmesinin önündeki engellere dikkat çeken Özarslan, “Kayıt dışı ekonomi Türkiye’de hala yüksek. Vergi verilmeyen, nakit yapılan işlemlerin hala baskın olması, vergiden kaçınan birçok grubun bulunması, kuyumculardan başlayıp giden ve kronik olarak vergi vermeyen gruplar bulunması, kazandığınız gelirle verdiğiniz vergi arasındaki farkın takip edilememesi Türkiye’de doğrudan vergilerin toplanmasını zorlaştırıyor. Hükümet tarafından birçok şirketin vergi indirimine ve affına tabi tutulması da kaynağında vergisini ödeyen ücretlinin aleyhinde bir durum oluşturuyor” diye konuştu.

2025 bütçe taslağına göre, gelir vergisinden gelecek yılda 2024’e kıyasla yüzde 43,9 kurumlar vergisinden yüzde 52,9 motorlu taşıtlar vergisinden (MTV) yüzde 47,2 ÖTV’den yüzde 46,3 petrol ve doğalgaz ürünlerinden yüzde 34,6 alkollü içkilerden yüzde 49,8 tütün mamullerinden yüzde 48,7 şans oyunlarından elde edilecek vergiden yüzde 51,5 artış hedefleniyor.

“Son dönemde dolaylı vergilerin payını düşürmek için alınan birtakım tedbirler var”

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın hazırladığı ve 2 Ağustos’ta yürürlüğe konulan yeni vergi paketinde, kurumlar vergisinde de düzenlenmeye gidildi. Buna göre mükelleflerin ödeyecekleri kurumlar vergisi, beyan ettikleri kazancın indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutarının yüzde 10'undan aşağı olamayacak.

Yeni dönemde vergi denetimlerini sıkılaştıracaklarını söyleyen Bakan Mehmet Şimşek, vergi düzenlenmesiyle ilgili yaptığı açıklamada, gündemine bazı meslek gruplarını almıştı. Şimşek, 2023 yılında kuyumcuların ortalama beyan ettiği aylık vergi matrahının 16 bin 45 TL, avukatların yıllık beyan ettiği matrah kişi başı ortalama 17 bin 805 TL, doktorların ortalama beyan ettiği aylık vergi matrahını 27 bin 376 TL olduğunu belirterek rakamların çok düşük olduğuna işaret etmişti.

Bakanlık ayrıca, tüm Türkiye genelinde vergi borcu bulunan firma ve şahısların isimlerini de “vergi yüzsüzleri” listesiyle ilk kez vergi dairelerinde askıya çıkarmıştı. Buna göre ödenmemiş vergi ve cezaların toplamı 914,9 milyar lirayı buluyor.

VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) eski Strateji Geliştirme Daire Başkanı ve Yeminli Mali Müşavir Nazmi Karyağdı, yeni dönemdeki asgari kurumlar vergisi uygulamasını vergi adaletinin sağlanmasında önemli bir hamle olarak görüyor.

Son dönemde dolaylı vergilerin payını düşürmek için alınan birtakım tedbirler olduğunu kaydeden Karyağdı, “Örneğin önümüzdeki sene yürürlüğe girecek olan asgari kurumlar vergisi. Bugün itibariyle Türkiye’de şirketlerin ortalama efektif vergi yükü yüzde 13-14 civarında. Tek tek şirket bazında baktığınızdaysa, bunun daha düşük olduğu durumlar da var. Bunun da sebebi indirim ve istisnalar. Önümüzdeki sene indirim ve istisnalardan şirketler ne kadar faydalanırsa faydalansın, asgari yüzde 10 oranında kurumlar vergisi verecekler. Bu önümüzdeki seneye yönelik vergi tabanının genişletilmesiyle ilgili bir iyileştirme umudu yaratıyor” dedi.

“1980’den önce gelire dayalı bir vergi sistemi vardı”

Türkiye’de vergi sistemi 80’li yıllardan sonra tersine döndü. KDV, 1985 yılından beri yürürlükteyken ilk kez 1990 yılında Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde çalışmalara başlanan ÖTV ise 2002’de hayata geçirildi. Karyağdı, “ÖTV ve KDV’nin hayatımıza girmesiyle beraber Türkiye’de harcama vergilerinin önemi artmaya başladı. Daha önce gelire dayalı bir vergi sistemi vardı. Harcama vergilerinin ağırlıkta olduğu bir yapı yoktu” dedi.

Doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının yeniden arttırılması gerektiğini belirten Karyağdı, “Özellikle KDV’de tek oranlı bir vergilendirme sistemine geçilmesi ve mutlaka düşük oranlı bir vergilendirme yapılması gerekiyor. Bu sayede adaletsizlik azaltılabilir. Çünkü dolaylı vergiler, gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler gibi ödeme gücüyle ilgili olan bir vergi türü değil. Dolayısıyla anayasadaki mali güce göre ödeme ilkesinden doğal olarak bir sapmaya yol açıyor” diye konuştu.

“Vergi afları Türkiye’nin gündeminden çıkarılmalı”

Vergi adaleti sağlanması için vergi afları konusunun da Türkiye’nin gündeminden çıkarılması gerektiğini söyleyen Karyağdı, "Bu, ödeyenle ödemeyen arasında çok ciddi haksızlıklara yol açıyor. Çok kolaylıkla afların çıkarılamayacağı bir yapıya geçilmesi lazım. Büyük doğal afetlerden sonra ya da yeni bir vergi reformu düzenlemesi yapılırken dünyanın pek çok yerinde aflar söz konusu olmuştur. Ama bunlar dışında sık sık yapıldığında dürüst mükelleflerin de vergi ödeme alışkanlığını bozmaya başlıyor. O nedenle mümkün olduğu kadar af konusunun gündem dışı olması, Türkiye’nin yararına olur” dedi.

“Bir toplumda bütçe hakkı kullanılamıyorsa hesap verebilirlik de kalmıyor”

Peki Türkiye diğer ülkeler arasında vergi adaletinde ne konumda? Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye Kurucu Başkanı Oya Özarslan, Uluslararası Bütçe Ortaklığı (IBP) tarafından yayımlanan ve dünyadaki 125 ülkedeki vergi dağılımını inceleyen “Open Budget Index” (Açık Bütçe Endeksi) başlıklı rapordan veriler paylaştı.

Bütçede belirlenen vergiler konusunda, halkın ya da onun adına karar vermeye yetkili organların söz sahibi olmalarını ifade eden “bütçe hakkını” vurgulayan Özarslan, “Kamuoyunun bütçe sürecindeki katılımı başlığı altında, Türkiye’nin skoru sıfır. Çünkü kamunun bu sürece katılımı noktasında toplumun fikrinin alındığı Türkiye’de herhangi bir mekanizma yok. Bütçe şeffaflığı başlığı altındaysa, notumuz 61, çok düşük değil ama burada da bütçenin izlenmesine yönelik belgelerin yayınlanmasının gecikmesiyle ya da Sayıştay raporlarının giderek incelmesi ve kapsamının zayıflamasıyla ilgili sorunlar var” diye konuştu.

Özarslan, "Eğer bir toplumda bütçe hakkı kullanılamıyorsa hesap verebilirlik de kalmıyor. Her yerden toplanan bu dolaylı vergilerin nereye gittiğini kontrol edemiyoruz. Bütçe süreci, demokrasi açısından kritik unsurlardan biri” dedi.

İlgili Haberler Asgari ücret pazarlığında “enflasyon” gerekçesiyle farklı beklentiler masada