Türkiye’de Basın Özgürlüğünde Tablo Ne?

Türkiye’de 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü arifesinde basın özgürlüğü açısından yaşanan gelişmeler dikkat çekici noktaya ulaştı. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık’ta ‘akreditasyon’ gerekçeli bir takım medya kuruluşlarını kapı dışında tutma politikası, özel sektör, sendika ve meslek örgütleri toplantılarını kapsar hale geldi. TBMM’de yönetmelik değişikliğiyle parlamento muhabirlerine yönelik yasakçı yaklaşım göze çarparken, Twitter mesajları nedeniyle gazeteci yargılamaları da tartışma konusu oldu.

Geçmişte Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı tarafından uygulanan ‘akreditasyon’ uygulaması tartışılırdı. Genelkurmay Başkanlığı, askeri etkinliklere, basın bilgilendirme toplantıları ile tatbikatlara katılım için ‘Sarı Basın Kartı’ sahipliğini yeterli kabul etmemişti ve ‘akredite basın listesi’ uygulamasıyla bir takım medya kuruluşları dışarıda bırakılmıştı. Medya kuruluşu akredite olmasına karşın o kuruluştaki bazı gazetecilere ‘akreditasyon iptali’ örnekleri de gündeme gelmişti.

Bugünkü Türkiye’de ise Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık, ulusal nitelikli olmasına rağmen bir takım medya kuruluşları açısından ‘yasak’ anlamındaki ‘akredite basın listesi’ uygulaması kapsamını genişletti.

Başbakanlık’ta 2005 yılında ve 2008 yılında farklı medya kuruluşları açısından ‘akreditasyon’ krizleri yaşanmış ve ‘Sarı Basın Kartı’ ile ulusal nitelikli medya kuruluşu koşulları yetersiz kabul edilmişti. Sonrasındaki süreçte Ulusal TV, Evrensel, Sözcü, Birgün gibi sol yelpazedeki medya kuruluşları Başbakanlık’a yıllardır alınmazken, son bir yıl içerisinde Fethullah Gülen Cemaati bağlantılı kuruluşlar da ‘yasaklı’ hale geldi. Cihan Haber Ajansı, Zaman, Samanyolu TV gibi kuruluşlar ‘akredite basın listesi’nde yer alamadı. Bunun yanı sıra mevcut yayın teknolojisiyle güncellenmemiş yönetmelik gerekçe gösterilerek ‘karasal yayıncılık’ yapmadığı gerekçesiyle ulusal nitelikteki bazı TV kuruluşları da ‘akredite basın listesi’ne alınmadı. Bu noktada, AKP Hükümeti’ne yakın medya grupları bünyesindeki ‘karasal yayıncılık’ yapması söz konusu olmayan TV kuruluşları ise Başbakanlık’a akredite edildi.

Cumhurbaşkanlığı’ndaki tablo ise, 28 Ağustos 2014 sonrası değişti. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde Cumhurbaşkanlığı’nı, ‘Sarı Basın Kartı’ sahibi ve ulusal nitelikteki basın kuruluşunda görev yapılması kaydıyla medya kuruluşları izleyebiliyordu. Gül döneminde, Türkiye’deki yasal alt yapısı halen sıkıntılı olan ‘internet medyası’ mensupları da ‘Sarı Basın Kartı’ koşulunu karşılıyorsa Cumhurbaşkanlığı programlarını takip edebiliyordu.12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın göreve gelmesiyle birlikte Başbakanlık’ta ‘yasaklı’ sayısı son 1 yıl içerisinde ciddi şekilde arttırılmış ‘akredite basın listesi’ uygulaması Cumhurbaşkanlığı’na da taşındı.

Seçim atmosferine rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi kimliğiyle de iktidar, 15 Nisan günü Ankara’daki seçim bildirgesi açıklama ve aday tanıtım toplantısında, Başbakanlık’taki ‘akredite basın listesi’ uygulamasına imza attı.

Özel sektör, sendika ve meslek kuruluşu da ‘akreditasyon’ dedi

Türkiye’deki mevcut tabloda, ‘akreditasyon’, G9 Gazetecilik Platformu ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve DİSK’e bağlı Basın-İş gibi meslek kuruluşlarınca son yıllarda farklı basın açıklamaları ve etkinliklerle protesto ediliyor.

Gazetecilik açısından meslek kuruluşlarınca yapılan çağrılar ve protestolara rağmen Türkiye’deki mevzuat uyarınca Başbakanlık’a bağlı Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nce verilen ‘gazeteci’ resmi vesikası olan ‘Sarı Basın Kartı’ işlevsizleşiyor.

Son haftalarda Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık akreditasyon uygulaması, söz konusu kamu kuruluşları ve AKP ev sahipliğindeki etkinlikler dışında da hayata geçirildi.

İstanbul’da 21 Nisan günü özel bir GSM şirketi ev sahipliğinde düzenlenen bir proje tanıtım toplantısında, Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan’ın katılması gerekçe gösterilerek ‘Cumhurbaşkanlığı akredite basın listesi’ uygulandı. ‘Sarı Basın Kartı’ sahibi olmasına karşın Cihan Haber Ajansı ekibi dışarı çıkarıldı.

Ankara’da dün Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikası’nca taşeron işçiler ile ilgili düzenlenen toplantıya Başbakan Davutoğlu katıldığı gerekçesiyle programı izlemek üzere sendika ile temas kurmalarına karşın bazı medya kuruluşlarına ‘Başbakanlık akredite basın listesi’ uygulanacağı açıklandı. Benzer şekilde Ankara Umum Otomobilciler ve Şoförler Esnafı Odası ve Ankara Minibüsçüler Esnafı Odası gibi meslek kuruluşlarınca dün düzenlenen toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılması nedeniyle de ‘Cumhurbaşkanlığı akredite basın listesi’ söz konusu oldu.

TBMM’de de adım adım ‘yasak’ mı geliyor?

Ayrıca Ankara’da gazetecilik açısından bugüne değin gelenekselleşmiş yapıya sahip olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de değişim rüzgarı hissediliyor.

TBMM’de gazetecilik mesleği açısından ‘Sarı Basın Kartı’ işlevini sürdürmesine karşın son günlerde engelleme eğilimi kendini göstermeye başladı.

Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD) tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre, 6 Nisan’da “TBMM Basın ve Yayın Mensuplarının Çalışmaları Hakkında Yönetmelik” de ciddi bir değişikliğe gidildi. Yönetmelikte ‘disiplin’ başlığı altında yeni düzenleme ile parlamento muhabirlerine yönelik TBMM yerleşkesine giriş yasağı uygulaması kapsamı genişletildi. Bu yönetmelik değişikliği, PMD’nin protestosu ve çağrısına rağmen 29 Nisan’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bununla birlikte TBMM yerleşkesine giriş sırasında, bugüne değin ‘Sarı Basın Kartı’ sahibi medya mensuplarına eğer herhangi bir özel güvenlik önlemi alındığı özel bir gün değilse hiçbir şekilde uygulanmayan ‘x-ray cihazından geçiş’ ve ‘üst araması’ uygulaması da başlatıldı. ‘Sarı Basın Kartı’ yanı sıra ‘Parlamento Muhabiri Kartı’ taşımasına rağmen medya mensupları, TBMM kapılarında görevli polis memurlarınca, yönetmelik gerekçe gösterilerek arama noktasına yönlendirilmesi göze çarptı.

Twitter’da eleştiri ‘ağır ceza’ yargılamasına dönüştü

Son olarak Twitter mesajı nedeniyle yargılanan gazetecilerden birisi olan Sedef Kabaş hakkındaki dava dosyası için dün İstanbul 22.Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görevsizlik ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk kararı verildi.

Gazeteci Kabaş ise, dünkü karar öncesinde duruşmadaki savunmasında, ‘Savcıyı (Şikayetçi Hadi Salihoğlu) tanımıyorum. Kim olduğuyla da ilgilenmiyorum. Benim attığım tweet 17-25 Aralık soruşturmasında gerekli soruşturma yapılmadığı ve kuvvetli deliller incelenmeden takipsizlik kararının verilmesini eleştirme niteliğindeydi’ dedi.

Kabaş, 17 Aralık Soruşturması’nda ‘takipsizlik’ kararıyla dikkat çeken Savcı Hadi Salihoğlu hakkında Twitter’da paylaştığı "Bu adamı asla unutmayın, 17 Aralık soruşturmasına takipsizlik kararı veren savcı Hadi Salihoğlu" mesajı nedeniyle yargılanıyor. Kabaş hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan iddianamede, "tehdit" ve "Terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerini hedef gösterme suçundan" 1 yıl 6 aydan 5 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.

Kabaş örneğine benzer şekilde Türkiye genelinde farklı illerde gazeteciler aleyhine açılmış ciddi sayıda dava dosyası olduğu da gözleniyor.