Türkiye’de Yayın Yasağı Tartışılıyor

Türkiye’de yayın yasaklarının ardı arkası kesilmiyor. Son dönemde Diyarbakır Bağlar’daki karakol önünde düzenlenen saldırıya da, El Bab’daki Türk askeri birliğini hedef alan saldırıya da, Adana Valiliği’ndeki bombalı saldırıya da yayın yasağı konuldu.

En son dün Adana Aladağ’daki Kız Öğrenci Yurdu’nda çıkan ve sekiz kız öğrencinin hayatını kaybettiği yangın hakkında yayın yasağı kararı alındı.

Aladağ Sulh Ceza Hakimliği’nin “Aladağ Özel Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdunda meydana gelen yangın ve taksirli ölüm olayına ilişkin olarak bazın basın ve yayın organlarında yanlış bilgiler verildiği, ölenlerin kimliklerinin yanlış söylendiği, söz konusu yayınların gerek ilçe genelinde gerekse yurt çapında huzur ve güven ortamı ile kamu düzenini bozucu eylem ve davranışlara dönüşebileceği ve yürütülen soruşturmanın akamete uğratılabileceği kanaatiyle” verdiği yayın yasağı Salı akşamı Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından duyuruldu.

TGC: “Yayın yasaklı bir toplumda basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünden söz edilemez”

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, yayın yasağına karşı çıktı. Cemiyet, bugün yayınladığı açıklamada yayın yasaklarının basın ve düşünce özgürlüğüyle çeliştiğini vurguladı:

“Toplumu her etkileyen olayı yayın yasağı ile geçiştirmek sorunları çözmemektedir. Tersine yeni sorunlara yol açmaktadır. Yayın yasağı halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkını engellemektedir. Cezasızlık uygulamasının yine yürürlüğe gireceği endişesini kamu vicdanında yaygınlaştırmaktadır. Yayın yasaklı bir toplumda basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünden söz edilemez.”

“Devletin koruması altında olması gereken genç kızların denetimsiz özel yurtlara verilmesinin Milli Eğitim açısından önemli bir sorun yumağı oluşturduğunu” belirten TGC, acil önlem alınmadığı takdirde özellikle “dini eğitim kisvesi” altında eğitime el atan derneklerin yurtlarında meydana gelen bu tür facialarının süreceği görüşünü savundu.

Yayın yasağında atıfta bulunan Basın Kanunu’nun 3. Maddesi aslen basın özgürlüğünü savunuyor

Alanya Sulh Ceza Hakimliği, “yapılan ve yapılacak tüm haberlere tüm yazılı ve görsel basınla internet ortamında 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesi uyarınca” soruşturma tamamlanıncaya kadar yayın yasağı koydu.

Hakimliğin atıfta bulunduğu madde aslında sınırlamaları değil basın özgürlüğünü temel alırken demokratik bir toplum gereği olarak sınırlamaları öngörüyor: “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”

Fikret İlkiz: “Anayasa’ya göre, yayın yasağı koymak yasaktır”

Sulh Ceza Hakimliklerinin Basın Kanunu’nun üçüncü maddesinin ilk paragrafını temel almak yerine ikinci paragraflarına atıfta bulundukları saptamasını yapan Avukat Fikret İlkiz, yayın yasaklarının Anayasa’nın 28. Maddesi’ne göre yasak olduğunu söyledi.

İlkiz, “Anayasa’nın 28. Maddesi’nin beşinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre, yayın yasağı koymak yasaktır. Yayın yasağının hangi hallerde konacağı anayasada gösterilmiştir. Bir yargılama varsa, o davayı gören mahkeme tarafından konulabilir. ‘Anayasa bunun dışında yayın yasağı koymak yasaktır’ der. Anayasada yazılı bir haktan vazgeçilmek suretiyle yayın yasağı konmaktadır. Yargı, yayın yasaklarını Basın Kanunu’nun 3. Maddesi uyarınca veriyor ama hep son paragrafına bakıyor, birinci paragrafını kullanmak aklına gelmiyor,” dedi.

“Sulh Ceza Hakimlikleri yürütmenin yargı organı gibi çalışmaktadır”

Basın davaları denilince ilk akla gelen avukatlardan biri olan Fikret İlkiz, sulh ceza hakimliklerinin git gide yürütmenin yargı organı haline geldiği kanısında.

Çünkü “Kamu makamları yayın yasağı için başvuruyor. Sulh Ceza Hakimliği de ‘kamu düzeni gereği’ yayın yasağı koyuyor. O halde Türkiye’de sulh ceza hakimliği, yürütmenin yargı oranı olarak çalışmaktadır.”

İlkiz yayın yasaklarıyla ilgili olarak iğneyi sulh ceza hakimliklerine batırsa da çuvaldızı da medyaya batırmaktan geri durmuyor.

Zira Danıştay’ın verdiği kararlara rağmen gazete, televizyon, radyo ya da internet siteleri bu kararları emsal göstererek itiraz dahi etmiyor.

Fikret İlkiz, “Yayın yasakları medya tarafından kanıksanmış durumdadır. Kimse yıllardır yayın yasaklarına itiraz etmiyor. Halbuki Danıştay hükümetin Dağlıca baskınına getirmek istediği yayın yasağını reddetti. Bunun tarihi 2009’dur. Yayın kuruluşları yayın yasaklarıyla ilgili olmak üzere verilen mahkeme kararlarından vazgeçtiğiniz andan itibaren artık yayın yasakları doğal ve normal hale geliyor. Yayın kuruluşları değil o haberi almak isteyen kişilerin de yayın yasağına itiraz etme hakları olmalıdır ve vardır. Yargı kararlarını tartışabilmeliyiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği Sunday Times kararı da buna işaret eder,” diyor.

AİHM’in Sunday Times kararı

İlkiz’in bahsettiği karar, Sunday Times’ın bir ilaç şirketi hakkında seri makaleler yayınlayacağı ilanının ardından İngiliz gazetesinin yayınının mahkeme kararıyla durdurulmasından sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 1979 yılında yayınladığı karar.

Mahkeme, yayın yasağının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. Maddesi’ne aykırı olduğuna hükmetmişti.