Avrupa Birliği ile inişli çıkışlı yıllar geçirmeye alışık olan Türkiye, 2017’de yeni bir risk faktörüyle karşı karşıya. Türkiye’de belli bir süredir yaşanan olumsuz gelişmeler ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında alınan önlemlerin Avrupa standartlarına uyumuyla ilgili soru işaretleri Strasbourg’daki havanın Ankara aleyhine bir hal alması sonucunu doğurdu. Bu bağlamda Türkiye’nin üye olduğu Avrupa Konseyi’nden gelen sinyaller oldukça olumsuz.
Türkiye’deki durumu yerinde incelemek için 21-23 Kasım’da temaslarda bulunan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nden (AKPM) bir heyetin hazırladığı ve 15 Aralık’ta açıklanan kapsamlı memorandum Ankara’nın karşı karşıya kaldığı ciddi riski gözler önüne seren en önemli unsurlardan birini oluşturdu.
Raporun içindeki eleştiriler ilk kez işitilen türden değildi ancak verilen ana mesajın, Türk demokrasisinin küme düşme tehlikesiyle burun buruna olduğuna işaret etmesi ocak ayının Türkiye açısından kritik öneme sahip hale gelmesi sonucunu doğurdu. Heyet, Türkiye’nin denetim mekanizmasına alınması yönünde görüş bildirdi.
AKPM’deki siyasi grup temsilcilerinden oluşan heyetin tespitleri ve önerisi bu mekanizmanın Türkiye için tekrar devreye sokulma olasılığının hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye ulaştığını gösteriyor. AKPM’nin heyetin görüşünü izlemesi ve ocak ayında denetim yönünde bir karar alması halinde Türk demokrasisi hem 12 yıl önceki seviyesine gerilemiş olarak algılanacak hem de Avrupa Birliği sürecinin devamı tehlikeye girmiş olacak.
AKPM heyeti tarafından hazırlanan metinde, darbe girişimi sonrasında olağanüstü hal ilan edilmesinin ve hükümete verilen yetkilerin haklı olduğunu ancak bu yetkilerin çok geniş yorumlandığı ve Türk Anayasası ile uluslararası hukukun izin verdiği sınırların ötesine geçtiği tespitinde bulunulmuştu.
Denetim süreci, insan hakları ve hukuk devleti alanında yükümlülüklerini yerine getirmemiş, demokrasisi belirli bir olgunluğa ulaşmamış ya da bu alanda ciddi zaaflar yaşayan ülkelere uygulanıyor. Türkiye şu aşamada bu yükümlülüklerini kısmen yerine getirmiş ülkeler arasında sayıldığı için denetim sonrası diyalog sürecinde yer alıyor. Türkiye, 1996-2004 arasında denetim sürecinde tutulmuştu.
Denetim vurgusu belli bir süredir yapılıyor olsa da konunun son dönemde iyiden iyiye ısıtılmasında birden fazla faktör etkili oldu. AKPM, 2004’te Türkiye’den 12 talepte bulunmuştu. Ankara’nın bu taleplerin büyük bölümünü yerine getirmemesi ve insan hakları ile hukukun üstünlüğü alanında yeni sorunlar yaşaması etkili oldu.
AKPM, konuyu 2013’te ele alıp Türkiye’ye iki yıl ek süre vermişti. Normalde Türkiye için denetim konusunun Nisan ya da Haziran 2017’de ele alınması öngörülüyordu. Özellikle 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmelere Avrupa Konseyi’nin bakışının Ankara’nınkinden farklı olması sürecin öne çekilmesi sonucunu doğurdu.
Denetim vurgusu yapmasının yarattığı olumsuz tablo içinde önemli olumlu unsurlardan birini AKPM üyesi 18 Türk parlamenterin AKPM’den dışlanmamaları çağrısı oluşturdu. Türk parlamenterler, Avrupa Konseyi’nin kurulduğu 1949’dan bu yana sadece bir kez AKPM’den dışlanmıştı. O da 12 Eylül darbesi sonrasında yaşandı ve Mayıs 1981-Ocak 1984 arasında sürdü.
Denetim sürecine alınmış bir ülkenin Avrupa Birliği ile ilişkilerini hiçbir şey olmamış gibi sürdürme olasılığının bulunmaması Türkiye açısından riskin boyutunu artırıyor.