Türk-Amerikan ilişkilerindeki kriz yatışmak bir yana her geçen hafta daha da derinleşiyor. Amerika’nın rahip Andrew Brunson hala serbest bırakılmadığı gerekçesiyle iki Türk bakana yaptırım uygulamaya başlamasından sonra, Başkan Donald Trump da hafta başında Türkiye’ye F-35 uçaklarının teslimatını askıya alan bir tasarıyı imzalayarak yasalaştırdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Amerikan elektronik ürünlerine boykot çağrısı yaptı.
Türkiye, bugün de Amerika'dan ithal ettiği bazı ürünlere daha önce getirdiği mali yükümlülüklerle %100 artışa gitti.
Türk-Amerikan ilişkilerindeki mevcut sorunlar, geleceği yönelik senaryolar ve Türkiye’de yaşanan lira krizini Washington’daki Türkiye uzmanlarından Lisel Hintz’le konuştuk.
Your browser doesn’t support HTML5
Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Araştırmalar Okulu’ndan Lisel Hintz, Türkiye’deki ekonomik krizin aslında birdenbire ortaya çıkmadığını, bir süredir zaten işaretler geldiğini söyledi. Hintz şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bunun işaretlerinin uzun süredir olduğunu, yeni ortaya çıkmış bir durum olmadığının anlaşılması önemli. Ekonomik kriz Amerika’nın Türk bakanlara yaptırım getirmesiyle başlamadı. Hatta birkaç aydır başlayan bir şey de değil. Bu uzun süredir aslında vardı. Ekonomiye enjekte edilen kısa vadeli para, dış borçlanma, cari açık, tüm bunlar birikti ve zamanla kriz noktasına ulaştı. Ne olursa olsun bu zaten görülecekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini etkilemesin diye istediği kadar seçimleri öne almış olsun bu, ekonomik krizin olmasını önleyebileceği anlamına gelmiyor. Ama şimdi krizin tırmandığını görüyoruz. Geçen hafta Erdoğan ve Maliye Bakanı Albayrak’ın konuşmaları sırasında bile liranın değerinin düştüğüne tanık olduk.”
Hintz, Başkan Trump’ın çelik ve alüminyum ürünlerinde Türkiye’ye yönelik gümrük tarifelerini iki katına çıkardığını açıkladığı Twitter mesajının, normalde sürpriz olması gerekse de Trump’ın karakteri düşünüldüğünde sürpriz olmadığını söyledi. Hintz, Trump’ın da tıpkı Erdoğan gibi “güç gösterisi” ve kimlik siyaseti yöntemi izlediği görüşünü dile getirdi.
Amerikalı uzman, Brunson meselesinin Amerika’da hem yürütme hem yasama organları, hem de iki partinin de birleştiği bir konu olduğuna dikkati çekti.
‘İlişkiler sürekli daha kötüye gidiyor’
Hintz, Türkiye’nin yön değiştirdiği ve “artık Batı kampında görülmediği” tartışmalarıyla ilgili olarak da şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bence gidişat hızla bu yöne doğru gidiyor. İlişkilerde ‘en düşük seviyeye indi’ gibi sözleri sürekli duyuyoruz, sonra daha kötüsü oluyor ve bu döngü böyle devam ediyor. Dolayısıyla ilişkilerde bu düşüş olduğunda herkes ‘buradan geri dönebilir miyiz?’ sorusunu soruyor. Evet Türkiye teknik olarak NATO üyesi ama bence ‘müttefik’ kelimesini bu yaşanan duruma uydurmanın hiçbir yolu yok, ittifakın üyesi olmak tamamen resmiyette kaldı. Bence karşılıklı değerler ve hatta bir dereceye kadar ortak çıkarlar hakkında konuşmak için bile çok geç. Bunu Suriye’de, ya da başka bazı konularda gördük. Türkiye kendi bağımsızlığını, NATO’ya illa bağlı olmadığını ortaya koyma yönünde çok gayret gösterdi; Şangay 5’lisine dahil olma, Çin’den Rusya’dan silah alma, İran’la müzakere etme, Astana sürecinin parçası olma gibi sözleri ya da gelişmeleri sık sık duyduk, gördük. Dolayısıyla Erdoğan tarafından Batı’ya karşı koyma, ‘size ihtiyacımız yok, sizin güvenlik altyapınızın parçası olmamıza artık gerek yok’ şeklinde çok güçlü bir çaba sergilendi. Bu durum sürdürülebilir mi değil mi, bence bunun üzerinde düşünmek önemli çünkü çok yakın bir Türk-Rus ortaklığının Erdoğan’ın bile güvenebileceği bir durum olduğunu düşünmüyorum. Ama Erdoğan’ın Putin’i araması, konuşmasında Çin’e, Rusya’ya, İran’a güvenden bahsetmesi, bence bunlar Batı’ya karşı ‘sizin kurallarınıza göre hareket etmek zorunda değiliz’ şeklinde çok güçlü bir sinyal.”
Hintz, Amerika’yla yaşanan krizin Erdoğan’ın ‘dış mihrak’ söylemine yardımcı olduğunu söylese de şöyle de bir uyarıda bulundu.
“Bir noktaya kadar bu benim hatam değil demeyi sürdürebilirsiniz ama soğan fiyatları, ekmek fiyatları, akaryakıt fiyatları ve bu türden ürünlerin fiyatları arttığında ve Erdoğan bunu kontrol edemediğinde, o zaman bu söylemin artık bir ağırlığı kalmaz.”
‘İlişkileri korumak isteyen tek aktör varsa o da ABD ordusu’
Hintz, şu anda Amerikan tarafında ilişkileri kurtarmaya çalışan kişilerden birinin Savunma Bakanı Mattis olduğuna dikkati çekti.
“Aslında ilginçtir; Mattis’in lakabı ‘kuduz köpek’ ama bu türden sorunlarda soğukkanlılığını koruyan kişilerden biri oldu. Türkiye’yle diyaloğun devam etmesi için bastırmasının nedeni, Türkiye’yle askeri işbirliğinin önemini bilmesi. Amerika’nın Türk ordusuyla angajmanını devam ettirmesine yönelik ihtiyacı biliyor. İncirlik Amerika için her zaman çok önem taşıdı. Gerçi şimdi Amerika Ürdün ya da başka bir bölgede yeni seçenekleri de araştırıyor ama en azından askeri bakış açısından, NATO’da olsun, Afganistan’da olsun, Bosna’da olsun, bu gibi yerlerde sergilenen işbirlikleri gözönüne alındığında, Türk ordusu Amerikan ordusunca çok saygı duyulan bir ordu. Bu ilişkilerin değeri Kore Savaşı’na kadar uzanıyor. O zamanlar Türk ordusu kendisini göstermeye, Türkiye NATO’ya katılmaya çalışıyordu. Şimdi kendimizi çok farklı bir durumda görüyoruz. Dolayısıyla bu bağlamda, ilişkilerin muhafaza edilmesini isteyen bir aktör varsa o da bence ABD ordusudur.”
Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan krizde bir şekilde soğukkanlılık hakim olabilecek mi yoksa işler daha da sarpa mı saracak? Özellikle gelecek birkaç haftanın bu sorunun yanıtını bulmada kritik önem taşıdığı kesin.