Amerika’nın Sesi’nin görüş aldığı uzmanlar Doç.Dr. Ahmet Kasım Han ve Bilgay Duman, Suriye ve Irak’taki bilinmezlikler denkleminde Türkiye açısından önümüzdeki dönemin kolay bir süreç olmayacağı görüşünü dile getiriyor.
Musul operasyonu öncesinde Irak hükümeti ile geriliminin devam ettiği ve Suriye’de halen Fırat Kalkanı Operasyonu’nu sürdürdüğü bugünlerde Türkiye’nin nasıl bir politika izleyeceği merak konusu. ABD, Rusya, Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Katar’ın, İsviçre’nin Lozan kentinde 15 Ekim Cumartesi günü Suriye toplantısında bir araya geleceği açıklandı. Dışişleri bakanları düzeyinde olacağı belirtilen toplantıda, Suriye’nin yanı sıra olası Musul operasyonunun konuşulması da ihtimal dahilinde.
Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. Ahmet Kasım Han, Lozan’daki zirvede neler olabileceğini değerlendirirken, Suriye ve Irak’ta Musul da dahil olmak üzere bir dengeyi var edebilecek ve taraflarca birlikte hareket edilmesini sağlayacak bir anlayış oluşturulmasına çalışıldığını söyledi.
Lozan’daki zirveyi de bu anlayışı oluşturma çabasında bir adım olarak yorumlayan Han, ancak bunun kolay olmadığını kaydetti. Han, şunları söyledi:
“ABD, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ve İran’ın biraraya gelerek, bir uzlaşmaya varması şu şartlarla mümkündür; Suriye’nin batısında Rusya ve İran’ın asgari rejim hakimiyetinin devam ettiği siyasi yapıya sahip bir devletçiğe ABD’nin ‘evet’ demesi ile ABD’nin Rakka üzerinde yaratacağı baskıyı da Rusya ve diğerlerinin bir biçimde kabul etmesi. Bunun dışında Suriye’nin eski haline dönmesini sağlayacak türden bir denge veya bir anlaşmanın ortaya çıkacağını beklemek ve buna hizmet edecek bir ateşkesin ortaya çıkacağını beklemek oldukça naif bir beklenti olur. Dolayısıyla orada (zirvede) çıkabilecek bir uzlaşma, sadece ve sadece tarafların kendi hareket serbestliği ve alanlarını belirleme noktasında bir anlayışa varmalarıdır. Bu da en iyi ihtimalle. Bunun dışında Suriye’ye istikrar getirecek, bir barış getirecek, IŞİD karşısında ortak hareket edilmesini sağlayacak bir mekanizma kurulmasını sağlayacak bir anlaşma beklemiyorum. Rusya’nın, ABD ile böyle bir işbirliği içerisinde olmayacakları, kendi koşullarında ısrarcı olmayacakları ötesinde bir tavırları olmayacağı aşikar. ABD’nin sürdürdüğü politikayla Rusları tavır değişikliğine zorlayamadığı da aşikar. Ruslar canları acımadığını hissettikçe politika değişikliğine gitmek için maliyet algısı görmüyor.”
Uluslararası ilişkiler uzmanı Han, ABD ile Rusya’nın anlaşmaması halinde Suriye’de çözüm olmayacağı görüşü hakimken Lozan’da anlayış birliğine nasıl varılabileceğine dair görüşlerini de paylaştı. Han, “Rusya’nın Suriye’de yarattığı fiiliyat itibariyle Hama, Humus, Şam ve Halep hattı çevresinde, batısında ve doğusunda bir rejim devleti oluşturulması ve kendilerinin etkin olabileceği bir asgari nokta dışında ABD tavrına yakınlaşmasının imkanı yok. Bu asgari noktaya yaklaşılması halinde Rusların rahatlatıcı davranabileceği belki düşünülebilecektir” dedi.
Türkiye askeri açıdan Suriye’de nasıl hareket edecek?
Suriye ile Irak konusunda birlikte düşünülerek hareket edilmesi halinde bunun iyi olacağını belirten Han, mevcut durumda Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonu ile Suriye topraklarına girmiş vaziyette bulunduğunu ve daha güneye doğru, hatta El-Bab’a doğru gitmeyi hedefleyen bir operasyon planı olduğunu anımsattı. Bunun Türkiye açısından doğru bir tavır olduğunu kaydeden Han, böylece Türkiye’nin ayrıca “PYD-PKK” güçlerinin Fırat’ın batısına geçmesine izin vermeyeceğini gösterdiğini söyledi. “PYD-PKK” güçlerinin kısmen Menbiç bölgesinde bulunduğunu hatırlatan Han, Türkiye açısından Suriye ve Musul’daki olası gelişmeleri şöyle yorumladı:
“Türkiye’nin askeri varlığı orada sürdüğü müddetçe, bu güçlerin Fırat’ın batısına geçerek, Azez’e kadar olan bölgeyi birleştirmelerine imkan yok. Türkiye, bu ihtimal sürdüğü müddetçe de buradan çekilmeyecektir. Şu anda El-Bab’a kadar yürünmesinden bağımsız olarak Türkiye bu hedefi elde edebilecek durumda. Ancak eğer El-Bab’a doğru yürünürse bunun başka bir analiz içerisinde değerlendirilmesi gerekecektir. Bu da Musul Operasyonu ve IŞİD ile ilgilidir. Mesela IŞİD’in El-Bab’daki güçlerini geri çekerek Musul’da bir direniş sergilemesi de ihtimal dahilindedir. Aslında Irak kökenli bir örgüt olduğunu ve stratejik zekası ile kurmay aklını Saddam Hüseyin’in Baas Ordusu’nun subaylarından oluşan bir ekip tarafından kurgulandığını düşünürsek bu direniş olabilecektir. Çünkü (IŞİD) Irak’tan bütünüyle atılmak istemeyecektir. IŞİD, pragmatik bir örgüt ki Cerablus’u Türk ordusuna bırakarak çekilmeleri de bunu gösteriyor. Musul’da bir direniş olacaktır ama geriye doğru tutunabilecekleri bir hata çekilmeleri de ihtimal dahilindedir. Türkiye açısından bakıldığında ise; IŞİD kaynaklı riskleri Fırat Kalkanı Operasyonu ile sınır ötesine atma çabası söz konusu iken; yeniden bu riskleri sınırı içerisinde görme ihtimali de olabilecektir. Suriye’de Türk ordusunun destek verdiği ÖSO unsurlarının bu bölgede hakimiyeti tek başına koruyamayacakları ne kadar muhakkaksa El-Bab’ı da tek başlarını ele geçiremeyecekleri de o kadar kesin. Bu nedenle Türkiye’nin, IŞİD’e daha geniş çaplı bir operasyon yapması gerekir ki bunun sonucu da IŞİD’in sınır içerisinde yarattığı riskleri de arttıracaktır.”
Musul’daki durum ne olacak?
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) uzmanı Bilgay Duman ise, Türkiye’nin Musul kaynaklı Irak hükümeti ile yaşadığı gerginliği değerlendirdi. Irak ve ABD’nin yaklaşımını Türkiye açısından eleştiren Duman, Başika’daki eğitim amaçlı Türk Silahlı Kuvvetleri varlığıyla ilgili şu noktalara dikkati çekti:
“Türkiye öncelikle uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanıyor çünkü sınır ötesinden Türkiye’ye yönelen bir tehdit var. Sınır ötesindeki devlet, hükümet bu tehdidi giderebilmiş değil. Terör örgütünü engellemek için Türkiye hava operasyonları da yürütüyor. Başika’da askeri varlığının sadece Türkiye’nin PKK’dan aldığı tehdide değil aynı zamanda IŞİD tehdidine karşı olduğunu görmek mümkün. IŞİD ile mücadele meselesinde uluslararası koalisyona yardım çerçevesinde Türkiye bölgede bulunuyor. Uluslararası koalisyon, Başika’daki askeri varlığın Türkiye’nin kendilerine katkısı dışında olduğunu söylese de Türkiye IŞİD ile mücadele kapsamında yerel güçlere eğitim verilmesi konsepti içinde hareket ediyor. ABD Başkanı Barack Obama’nın da 2014 yılında açıkladığı üzere yerel güçlere eğitim verilmesi planı vardı ve Türkiye de bu amaçla Başika’daki varlığını bulunduruyor. Türkiye sadece orada eğitim vermiyor kendisi de birebir mücadele ediyor. Şu anda Başika bölgesinde 700’e yakın IŞİD militanının öldürüldüğü biliniyor. Bu anlamda Türkiye, IŞİD ile mücadeleye büyük bir katkı veriyor.”
ABD ve Irak hükümetinin neden Türkiye’nin askeri varlığını hedef aldığı sorusu üzerine Duman, Musul operasyonunun çok kısa zamanda başlayabileceğini ancak bölgede Türkiye’nin varlığının bunu etkilediği yönünde Bağdat’ın açıklamalarını anımsattı. Geçtiğimiz haftalarda ABD, Erbil ile Bağdat arasında görüşmeler yapıldığını da vurgulayan Duman, Musul için bir anlaşmaya varıldığını kaydederek, Irak’taki durumu şöyle özetledi:
“Bu anlaşma dahilinde Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığına dair bir öngörüde bulunulmadı. Bu nedenle Türkiye’nin bölgedeki varlığı, mevcut anlaşmanın uygulanmasında planlamaya alınmadığı için Iraklıları etkiliyor. Amerika’nın da Cerablus yani Fırat Kalkanı Operasyonu’nda olduğu gibi bölgedeki ABD politikalarını etkileyebilecek bir faktör istemiyor görünüyor.Irak merkezi hükümetinin tavrına bakıldığında ise, Türkiye’ye karşı hamle yapan tarafın Irak parlamentosunda İran destekli gruplar olarak görüyoruz. Irak Başbakanı İbadi öncülüğündeki Reform Grubu’nun öncülüğünde alınan kararlar ile Türkiye’ye yönelik hamleler ortaya çıkıyor. Şii Milis Grupları da içinde barındıran grupların Türkiye’ye antipati içerisinde olduğunu biliyoruz.Bu gruplar Sünni-Arap nüfusu olan yerlerde ciddi bir etkinlik sağlamış durumdalar. Önümüzdeki süreçte, Felluce de yaşananlar Irak’taki sosyal denge ve uzlaşı sağlanması konusunda ciddi sorunlar yaratıyor. Mezhepsel tavırlar içerisinde olan bu gruplar, Sünniler üzerinde baskı yaratıyor. Türkiye, Musul’da bu baskının yaşanmasını istemiyor ve sosyal denge yanında bir tavır alıyor. Ayrıca PKK’nın da Musul operasyonuna katılmaya istekli olduğunu biliyoruz.”
ABD ile ilişkilerde neler oluyor?
Suriye’de sahadaki riskler değiştikçe Türkiye’nin ilişkilerinde yeni arayışlara girebileceğini belirten Doç.Dr. Ahmet Kasım Han, ABD ile Musul konusundaki görüş ayrılığını da değerlendirdi. Han, “ABD’nin elinde Türkiye’nin Musul operasyonunda iyice marjinalize edilmesini sağlayacak bir kaldıraç bulunuyor. Bu da ABD ile Türkiye ilişkilerini daha fazla zehirleyecek bir manzara ortaya çıkarıyor. Başika’daki Türk askeri gücü aslında Musul operasyonuna çok ciddi bir ateş desteği verebilecek durumda değil. Aslında Türkiye açısından Musul’daki harekata taraf olmaktan kasıt, kendi eğitip donattığı yerel güçlerin söz sahibi olmalarını sağlamaktır. Burada da Türkiye’nin önceki statüye dönülmesinin amaçlandığı anlaşılıyor. Yani Musul’un Arap, Türkmen ve Sünni kenti olduğu bir statüye dönülmesi ise bugün için oldukça komplike görünüyor, en yumuşak ifadeyle” diye konuştu.
Musul operasyonunun Ekim ayı sonunda yapılacağına yönelik hem Irak hem ABD tarafı açıklamalarına işaret eden Bilgay Duman da, Musul’un çok çetrefilli bir bölge ve Irak’ın en büyük ikinci kenti olduğunu hatırlattı. Başlasa dahi Musul operasyonunun kolaylıkla tamamlanmasını pek mümkün görmediklerini kaydeden Duman, ABD’nin politikasında bir değişim olabileceği ihtimalini gündeme getirdi.
Duman, “Kasım ayında ABD’de başkanlık seçimleri var. Başkan Obama, Hillary Clinton’a destek sağlayabilmek amacıyla Musul operasyonunun yapılmasını planlıyor diye biliyoruz.Türkiye, hem bölge ülkeleriyle hem de ABD ile görüşmeler yürütüyor. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları itibariyle Türkiye’nin bir şekilde bu operasyon sürecinde yer alması planlanıyor. Türkiye ya uluslararası koalisyon ya da Fırat Kalkanı Operasyonu’nda olduğu gibi yerel güçlerle anlaşarak kendi başına da bir süreç izleyebilir. Musul operasyonu kapsamında Türkiye kendisine yönelecek tehditleri engellemek üzere önlemlerini alacaktır diye düşünüyorum” dedi.