Türkiye’de son dönemde farklı sağlık meslek grupları, sağlık sistemindeki özlük hakları ve ekonomik koşullar nedeniyle protesto gösterileri düzenleyerek seslerini duyurmaya çalışıyor. Sağlık çalışanları, sorunlara çözüm sağlanmazsa sağlıkta şiddet vakalarının devam edeceğini dile getiriyor.
Sağlık çalışanları, Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın seslerine kulak vermesini talep ederek, sağlık hizmeti sunumundaki koşulların iyileştirilmesi için adım atılması çağrısında bulunuyor.
Geçen Kasım, Aralık ve Ocak aylarında üç kez kısa süreli iş bırakma eylemine imza atan aile hekimlerinin ardından 14 Şubat’ta da kamudaki sağlık kuruluşlarında görevli diş hekimleri iş bıraktı.
Your browser doesn’t support HTML5
Türkiye’de sağlık çalışanları ne talep ediyor, neden protestolar düzenliyor?
Hem aile hekimleri hem de diş hekimleri, Sağlık Bakanlığı’nın kendi iş alanlarında mevzuat değişikliği yapması gerektiğini belirterek, kendileriyle hastalar arasında gerileme neden olan uygulamalardan vazgeçilmesini istiyor.
Meslek örgütleri, aile hekimliğinde iyileştirme yapılması talebiyle 14 Mart Tıp Bayramı’nda da bir kez daha iş bırakma kararı aldı.
Türk Eczacıları Birliği’nin (TEB) öncülüğündeki eczacılar ise eczanelere astıkları afişler, dağıttıkları broşürlerle ve çeşitli illerde basın açıklamalarıyla eylemlerini sürdürüyor.
Bunun nedenleri ise yıllardır TEB’in itirazına rağmen devlet adına hastalardan “doktor muayene ücretini” almak zorunda bırakılmaları, ithal ilaçlarda sabit kur uygulaması ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) 1 Ekim 2024’ten bugüne ilaç protokolünü güncellememesi.
Önce aile hekimleri eylem yaptı
Sağlık alanındaki sendikalar ile Türk Tabipleri Birliği (TTB) öncülüğünde Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası (AHESEN) gibi çok sayıda örgüt, Kasım ayında protestolara başladı.
Sağlık Bakanlığı’nın 30 Ekim 2024’te yayımladığı Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin geri çekilmesi çağrısıyla yapılan eylemlerde, bu yönetmeliğin hastalar için sağlıkta ilk başvuru adresi olan aile hekimliği merkezlerinde şiddet olaylarına neden olduğu ve olacağı vurgulanıyor.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun hem sağlık çalışanları hem de hizmet alan hastaları memnun edecek bir düzenleme olarak açıkladığı yönetmelik nedeniyle tepkiler sürüyor.
Türkiye’de “Birinci Basamak Sağlık Kuruluşu” niteliğindeki merkezlerde sözleşmeli görev alan aile hekimleri, öncelikle “insanca yaşamaya yeter düzeyde asgari aylık sabit maaş” talep ediyor.
Sağlık çalışanları, sorunlara çözüm sağlanmazsa sağlıkta şiddet vakalarının devam edeceğini dile getiriyor.
Bunun nedeni izinli olduklarında ücretlerinde kesinti yapılması. Kadrolu şekilde yardımcı sağlık personeliyle yani hemşire, ebe ve teknisyen ile çalışmak istediklerini belirten aile hekimleri, kamu sağlığındaki birinci basamak olan merkezlere Sağlık Bakanlığı tarafından tıbbi donanım sağlanması gerektiğini vurguluyor.
Yönetmelikle bir aile hekimine kayıtlı hasta sayısı 4 binden 3 bin 500’e düşürülürken, altı ay boyunca hekime başvurmayan hastalar için aile hekimine ödeme yapılmaması kararlaştırıldı.
Dolayısıyla kayıtlı hasta sayısıyla taban ücreti oluşan aile hekimi açısından bu durum ücret kesintisi anlamına geliyor. Bunun yanı sıra yeni yönetmelik uyarınca eğer kayıtlı hastası yılda yedi seferden fazla hastaneye giderse aile hekimi o hastayla ilgili de ödeme alamıyor.
Yeni dönemde çok sayıda ilaç konusunda “reçete etme yetkisi” de olmayan aile hekimleri, özellikle ileri yaşlardaki hastalara bazı kronik rahatsızlıklarına ilişkin ilaçları artık neden yazamadıklarını anlatmakta zorluk yaşadıklarını anlatıyor. Aile hekimleri antibiyotik, ağrı kesici ve mide koruyucu ilaçları reçete etmediklerinde hastaların tepkisine maruz kaldıklarını aktarıyor.
Hekimler, eğer kamu tarafından tıbbi donanıma sahip aile sağlığı merkezlerinde yardımcı sağlık personeliyle hizmet sunulursa hastanelerde randevu yığılmasının engellenebileceği görüşünü paylaşıyor.
Bakanlık uygulama yönetmeliğinde değişikliğe gitti
Bu arada Sağlık Bakanlığı, Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nde bugün bazı değişiklikler yaptı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Emrah Kırımlı, bunun 30 Ekim 2024’te yürürlüğe girdiğinden bugüne geri çekilmesi talebiyle iş bırakma eylemlerine konu olan yönetmelik olmadığını söyledi.
VOA Türkçe’ye konuşan Kırımlı, bugünkü düzenlemeyle “aile sağlığı merkezi” yerine “müşterek muayenehane” tanımlaması yapıldığını, bu nedenle yeni muayene ücretleri taleplerinin gündeme taşınacağından endişe duyduklarını belirtti.
Bugünkü değişiklikle aile hekimine kayıtlı hasta sayısını azaltmak için “hasta tercihi olmaksızın” hekim değişikliği öngörüldüğünü kaydeden Kırımlı, oysa bunun hasta talebiyle olması gerektiğini aylardır vurguladıklarını ifade etti.
Türkiye’de son dönemde farklı sağlık meslek grupları, sağlık sistemindeki özlük hakları ve ekonomik koşullar nedeniyle protesto gösterileri düzenleyerek seslerini duyurmaya çalışıyor.
Kırımlı, “Maalesef yine aile hekimliği alanıyla ilgili hiçbir meslek örgütü görüşü alınmaksızın ve aylardır Sağlık Bakanlığı’na yazılı da ilettiğimiz taleplerimiz dikkate alınmadan bir başka düzenleme yapılmış görünüyor. Burada özellikle ‘çalışan’ ifadesi yerine ‘eleman’ ifadesi ve ‘merkez’ tanımı yerine ‘müşterek muayenehane’ ifadesiyle sağlıkta birinci basamak gittikçe özelleştiriliyor. Biz bunun yurttaşlara, hastalarımıza ilaveten muayene katkı payı talepleri olarak yansıtılmasında ilk adım olabileceğinden endişe ediyoruz” dedi.
Yönetmelikte olumlu gördükleri tek konunun yüzde 20’sinde hemşire kadrosu olmayan aile sağlığı birimlerine hemşire ataması planı olduğunu aktaran Kırımlı, ancak yardımcı personel atamasında birinci basamak kadrosunda bilgisi veya tecrübesi olan personel tercih edilip edilmeyeceğine ilişkin şüphe duyduklarını kaydetti.
Eczacılar: “Güncel ilaç protokolü yok, hastalarla biz karşı karşıya bırakılıyoruz”
Eczacılar ise hem Sağlık Bakanlığı hem de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan sorunlarına çözüm beklentisinde. Türk Eczacıları Birliği’nin (TEB) Ocak ayı sonunda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) önünde yaptığı protestoya rağmen halen ilaç fiyatlandırmasıyla ilgili yeni protokol yapılmaması nedeniyle eczacılar ekonomik sıkıntı yaşadıklarını söylüyor.
TEB ile SGK arasındaki İlaç Temin Protokolü’nün 1 Ekim 2024’te sona ermesine rağmen yeni protokol imzalanmadığını hatırlatan eczacılar, ilaç şirketlerinin ise 1 Ocak 2025’te ilaç fiyatlarına zam yaptığına işaret ediyor. Bu durum, ilacını almak üzere eczaneye gelen bir hastanın, devletin ödediği tutarın dışında cebinden çok daha fazla ilaç fiyat farkı ödemesi anlamına geliyor.
Ankara Eczacı Odası Başkanı Cem Abbasoğlu, bu durumu anlatırken “Özellikle kronik hastalığı bulunan vatandaşlarımızın cebinden yüksek tutarlarda fiyat farkı çıkmasına yol açmaktadır. Konunun tarafları SGK ile ilaç firmaları olmasına rağmen yaşanan sorun eczacılar ile hastaları karşı karşıya getirmektedir. Gerekli çözüm, SGK ve ilaç firmaları tarafından sağlanmalı ve hastaların mağduriyeti acilen giderilmelidir” dedi.
Resmi Gazete’de 25 Ocak’ta yayımlanan SGK Sağlık Uygulama Tebliğ kapsamında hasta katılım paylarına yüzde 542’ye ulaşan artışlar yapıldığını anımsatan Abbasoğlu, devletin sağlık hizmetinden yararlananlardan talep ettiği “muayene ücreti” ile “ilaç katılım payı” bedellerini ise eczaneler olarak kendilerinin tahsil etmek zorunda olduklarını söyledi.
Abbasoğlu, “Söz konusu değişiklikle eğitim ve araştırma hastanelerindeki muayene ücreti, 7 liradan 45 liraya, özel hastanelerdeki muayene ücretleri 15 liradan 50 liraya yükselmiştir. Katılım payları uygulaması, her şeyden önce bireylerin ilaç hakkına erişiminin önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir. Sağlık ve sosyal güvenlik, Anayasa’da güvence altına alınmış bir hak olmasına rağmen hasta katılım paylarının hem oran hem de çeşit olarak artırılması kabul edilir bir durum değildir. Öte taraftan bunun tahsili bizlere yüklenerek eczacılar adeta bir tür veznedara dönüştürülmektedir ve bu süreçte mesleki itibarları zarar görmektedir” dedi.
Hastalardan talep etmek zorunda kaldıkları ücretler arttığı için eczanelerde sürekli gerilimler yaşandığını vurgulayan Abbasoğlu, muayene ücreti ve reçete katılım payını SGK, yani devlet adına almak zorunda bırakıldıklarını hatırlatarak, hastaların eczacılara tepki göstermemeleri gerektiği çağrısı yaptı.
Diş hekimleri: “Çalışma koşulları şiddet ortamı yaratıyor”
Türkiye’de son olarak Sağlık Bakanlığı’na bağlı kamu kuruluşlarında görevli diş hekimleri, geçen hafta iş bırakma eylemi düzenledi. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve özlük haklarıyla ilgili yeni düzenleme olmazsa eylemlerine devam etme kararı alan diş hekimleri, “Sağlık Bakanlığı ile hastalar arasında biz kalıyoruz. Tıbbi nitelikli diş sağlığı hizmeti sunamıyoruz” diyor.
Diş hekimleri, Ankara İl Sağlık Müdürlüğü’nün önünde, "Diş çekeriz, dert çekeriz artık yeter, isyan ederiz”, "5 dakikada yapamayız dişi, Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) bilmiyor işi”, "Hekime değil, sisteme müdahale edin" yazılı pankartlarla bakanlığa seslendi.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Genel Sağlık İş Genel Başkanı Derya Uğur, sağlıkta en önemli sorunu “şiddet” olarak tanımlayarak, sağlıkta şiddeti önlemek için sağlık personeliyle hastaların karşı karşıya getirilmemesi gerektiğini söyledi.
Uğur’a göre sağlıkta ilaç yazımı, randevu sistemi, çok az sürede çok hasta bakma zorunluluğu gibi pek çok mevcut sistemden kaynaklı sorunlar nedeniyle hastalarla sağlıkçılar arasında tansiyon yükseliyor. Kamu kuruluşlarındaki diş hekimleri açısından tabloyu anlatan Uğur, şunları söyledi:
“Entegre hastanelerde zorla nöbet tutturulan arkadaşlarımız var. Beş nöbete gitmezlerse sözleşme fesih gerekçesi diyen bir yönetmelik maddesi var ki bunun kaldırılmasını istiyoruz. Bunun yanı sıra diş hekimleri gerçekten işini nitelikli bir şekilde yapmak istedikleri için bu iş bırakma kararını aldı. Hasta mahremiyeti adına ve çalışma koşullarını daha sağlıklı hale getirebilmek adına her hekime ayrılmış oda şeklinde ünitelerde çalışmak istiyorlar. Dört el kuralıyla çalışmak istiyorlar, yani kendilerinin yanı sıra ağız-diş sağlığı teknikerleriyle birlikte hastaya müdahale yapmak istiyorlar. Kamuda randevu süreleri de çok kısa. Diş hekimlerimiz açısından operasyonel müdahaleleri yapacakları süre yeterli kalmıyor. Çünkü bir hasta ardından kısa sürede ikinci için merkezi randevu sistemiyle randevu verilmiş oluyor.”
Uğur, sağlık çalışanlarının mutsuz şekilde ve şiddet gölgesi altında hizmet etmek zorunda kaldığını vurgulayarak, aile hekimleri, hemşireler, eczacılar, diş hekimleri gibi bütün sağlık çalışanlarınca yapılan çağrılara iktidarın sessiz kaldığını sözlerine ekledi.