ABD’de Biden yönetiminin 20 Ocak’ta göreve gelmesinden bu yana Ankara ile Washington arasında bugüne kadar iki resmi telefon görüşmesi yapıldı. Önce, 2 Şubat günü Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın ile Başkan Joe Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan; daha sonra da, 15 Şubat günü ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu telefonda görüştü. Ancak başkanlık düzeyinde henüz bir görüşme gerçekleşmedi.
Bu görüşmelerde Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Dağlık Karabağ meselelerinin yanı sıra S-400 ve PKK ile mücadele konuları da gündeme geldi. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerde son dönemde öne çıkan konu başlıklarından biri de Kuzey Irak’ta 13 Türk vatandaşının PKK tarafından öldürüldüğü Gara operasyonu ve ABD’den konuya ilişkin gelen açıklamalardı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı ilk açıklamada, “Türk sivillerin terör örgütü listesinde bulunan PKK’nın ellerinde öldüğü haberlerinin doğrulanması halinde, bu eylemi mümkün olan en güçlü şekilde kınıyoruz” ifadelerinin kullanılmasına sert tepki göstermiş, ABD’yi terörü desteklemekle suçlamıştı.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra yapılan açıklamada, Blinken’ın “ABD’nin PKK’lı teröristlerinin olayda sorumluluğunun bulunduğu görüşünü teyit ettiği” belirtildi.
Taraflardan yapılan açıklamalar ve verilen mesajlar ışığında Türk-Amerikan ilişkilerini VOA Türkçe’ye değerlendiren Washington’daki düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun (German Marshall Fund) Türkiye-ABD ilişkileri ve Transatlantik ilişkiler uzmanı Jonathan Katz, PKK ile mücadele konusunu ABD yönetiminin ciddiye aldığını; ABD’nin bu konunun Türk halkı için meşru bir güvenlik endişesi olduğunu anladığını belirtti. Ancak Türk hükümetinin ABD’yi her fırsatta yerden yere vurmasının ve ABD’nin iç siyasette kullanıldığı algısının ilişkileri zorladığının da altını çizdi.
Jonathan Katz, “Benim burada rahatsız edici gördüğüm kısım Erdoğan’ın ABD’nin verdiği yanıtı içerde kullanmakta hızlı davranmış olması. ABD’nin sık sık (iç siyasette) kullanıldığı algısı var. Türkiye liderinin ya da Türk hükümetinin her fırsatta ABD’yi yerden yere vurması ya da ABD’nin düşman olduğu bir dinamik yaratılması ilişkileri zorluyor. Benim bakış açıma göre, Erdoğan içerde zorda olan bir ekonomi, Covid-19 pandemisi, siyasi, ekonomik ve ulusal güvenlik sorunlarıyla karşı karşıyayken bunu bir araç olarak kullanmaktan çok memnun göründü. Herkes Türkiye’nin stratejik müttefik olmasını ister ancak Türkiye’nin liderinin sürekli olarak aksi yönde mesaj vermesi ve böyle bir durumda ABD hakkında kötü düşünmeye hazır olması durumu zorlaştırıyor’’ ifadelerini kullandı.
Your browser doesn’t support HTML5
“Reform konusunda samimiyet somut adımlara bağlı”
ABD’den Türkiye konusunda yapılan açıklamalarda insan hakları ve demokrasi vurguları da dikkat çekiyor. Yönetim yetkilileri göreve geldiklerinden bu yana dış politika konusunda yaptıkları her konuşmada insan hakları, demokrasi ve yolsuzlukla mücadele konularını öne çıkarıyor.
Biden yönetiminin bu bağlamda söylemini dış politikada eylem ve diplomasiyle desteklediğini vurgulayan Jonathan Katz’a göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan son dönemde gelen hukukta reform mesajlarında asıl sınav bu konuda gerçekten ve samimi şekilde adım atmaya hazır olup-olmadığı konusu.
Türkiye’nin bu alanlarda “göstermelik” değil “herkesin hakiki olduğunu teslim ettiği” çabayı göstermesi gerektiğini belirten Katz, “Demokrasi ve bağımsız medya konularında eksiklikleri olan ve yolsuzluk konusunda üst sıralarda yer alan bir ülkeyle, Erdoğan kadar uzun süre iktidarda kalmış birisi için samimiyet testi bu alanlarda gerçekten adım atmaya hazır olunup olunmadığı. Erdoğan insan haklarına ilişkin kaygıları gidermeye istekli olursa, bunun ilişkilerde de etkisi olur” sözleriyle değerlendirdi.
Türkiye, ABD’de planlanan demokrasi zirvesinde masada olacak mı?
ABD basınında Ocak ayı sonlarında yer alan haberlerde, Biden yönetiminin bu yıl sonuna kadar küresel bir demokrasi zirvesi düzenlemeyi planladığı belirtilmişti. New York Times’a zirve planlaması konusunda bilgi veren yönetim yetkilileri 6 Ocak’ta yaşanan Kongre saldırısının ardından ABD’nin demokrasi konusundaki liderliği alanında gelen eleştirilerin planlamayı değiştirmediğini kaydetmişti.
Bu yıl sonunda yapılması planlanan zirveye ilişkin ayrıntıların hala netleştirilmeye çalışıldığını belirten Jonathan Katz, “Böyle bir zirvede Türkiye’nin masada olmasını istersiniz. O nedenle bu eğilimlerin tersine çevrilmesi için adım atılması önemli” ifadelerini kullandı.
“Biden yönetimi sivil toplumla da ilişkileri geliştirmeli”
Türkiye’de 2019 yılındaki yerel seçimlerde muhalefetin büyük şehirlerde seçimi kazandığına atıfta bulunan ve Türkiye’nin yekpare bir ülke olmadığını belirten Jonathan Katz, Biden yönetiminin yalnızca Türk hükümetiyle değil; aynı zamanda sivil toplum ve iş dünyası temsilcileriyle de ilişkileri geliştirmesinin önemli olduğunu vurguladı.
Katz, Türkiye’de yakın gelecekte bazı siyasi değişikliklerin olması ihtimali olduğunu düşünüyorum. Türkiye ile çalışmak isteyen ABD tarafının ve Avrupalı ortakların yalnızca hükümetle değil, sivil toplum, vatandaşlar ve iş dünyası ile de çalışarak, bir dizi alanda ilişkilerin geliştirilmesi ve Türkiye’nin batıdaki yerinin sabitlenmesi çok önemli. Yeni yönetimin Avrupa’daki muhataplarıyla birlikte Türkiye’nin Batı dünyasındaki yerinin sağlamlaştırılmasını sağlamak üzere zaman harcamasını umuyorum” sözleriyle durumu değerlendirdi.
“Türkiye’den çarpıcı bir adım gelmedikçe S-400 konusunda açılım zor”
Türkiye, Rusya’dan satın aldığı S-400 füze savunma sistemi sebebiyle, ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Çıkma (CAATSA) kapsamında dolaylı olarak yaptırımların hedefi olan ilk ve tek NATO ülkesi oldu.
Türkiye ve Transatlantik ilişkiler uzmanı Jonathan Katz, Türkiye’den çok çarpıcı bir adım gelmedikçe bu konuda bir ilerleme beklemediğini belirterek krizde çıkış yolu olasılığını şu sözlerle değerlendirdi: “İlişkilerin düzeldiğini görmek istemekle birlikte, S-400’ler yapılan önerilere bağlı olarak ABD’nin duruşunda değişikliğin beklenmediği bir konu. S-400 konusunda yönetimden gelen mesajlarda ABD’nin bu konuda en ufak bir taviz vereceğine ilişkin bir sinyal yok. Türkiye’den çarpıcı bir adım gelmediği sürece, bu konuda bir açılım göreceğimizi sanmıyorum. Umudum sorunun çözülmesi ihtimalinin belirmesi ancak ABD’nin temel bir ulusal güvenlik çıkarı olarak algılanan bir konuda Biden yönetiminin taviz vermesini beklemiyorum.”
Biden yönetiminin NATO ittifakını güçlendirmeyi ve yeniden canlandırmayı amaçladığını hatırlatan Jonathan Katz, Türkiye’nin Rusya ile yakın çalışmasının ve NATO ile ABD’ye yönelik bir ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilen S-400’lerin Biden yönetiminin bu stratejisiyle bağdaşmadığını da vurguladı.