Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İran ziyareti, Amerika ve Batılı müttefiklerinin İran’a yaptırım uyguladığı hassas bir dönemde gerçekleşiyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e İran ziyaretinde yüzü aşkın işadamı eşlik ediyor. Türkiye ve İran bu aybaşında halen 10 milyar dolar civarında olan ikili ticaret hacmini 2015 yılına kadar üç kat arttırarak 30 milyar dolara çıkarmayı taahhüt etmişti.
Dışişleri Bakanlığı eski sözcüsü Burak Özügergin, Türkiye’nin İran ile kurduğu diyaloğun nükleer sorunun çözümünde ileri adım atmak için en iyi yol olduğunu söylüyor.
Özgergin İranlılar’ı işbirliğine yöneltmek için yaptırım tehdidini bırakmak ve diyalog önermek, bir başka deyişle sopa yerine havuç kullanmak gerektiğini savunuyor. Eski sözcü, gerekçe olarak İran’da Batı ile işbirliğine doğal bir muhalefet olmasını gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Gül, ziyareti öncesi kendisiyle yapılan bir söyleşide İran’ın nükleer sorununun görüşmeler yoluyla çözümlenmesi gerektiğini ve Türkiye’nin bunun için gerekli ortamı hazırlamak amacıyla çalışmaya devam edeceğni söyledi.
Türkiye geçen yıl İran ile bir anlaşma için arabuluculuk yaptı. Ancak anlaşma uluslararası topluluk tarafından reddedildi. Üst düzeyde bir Avrupalı diplomat olayı fiyasko olarak tanımladı.
Geçen ay İran ile yapılan son tur görüşmeler de sonuç vermedi ve Tahran’a yeni yaptırımlar uygulanması çağrılarına yolaçtı.
Bahçeşehir Üniversitesi öğretim görevlisi Cengiz Aktar, Cumhurbaşkanı Gül’ün İran ziyaretinin Türkiye’nin batılı müttefiklerinden ne kadar ayrı düştüğünü gösterdiğini söylüyor.
Uluslararası ilişkilerde aşırı güvenin çok kötü bir yol gösterici olduğunu vurgulayan Aktar, Türkiye’nin güçlü bir ülke olmaya başladığını ama Almanya ve Fransa gibi orta büyüklükte bir güç olduğunu, bunu abartmamak gerektiğini belirtiyor. Aktar, hükümetin 21’inci yüzyılın, başına buyruk güçler değil işbirliği çağı olduğunu anlaması gerektiğini de söylüyor.
Amerika ve Avrupa Birliği ile yakın bağları olmasına rağmen Türkiye İran’a karşı sadece BM yaptırımlarını uygulayacağını açıkladı. Aybaşında bazı Türk şirketleri, yaptırımları ihlal ettiği gerekçesiyle Amerika tarafından kara listeye alındı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Amerika’nın bu kararına rağmen politikalarını değiştirmeyeceklerini söyledi.
Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ilişkilerin özellikle enerji alanında yoğunlaşması bekleniyor. İran, Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacını karşılayan ülkeler arasında ikinci sırada geliyor. Gözlemciler, Türk şirketlerinin İran’ın enerji sektörüne yatırım yapmaya, özellikle yaptırımlar sonucu çekilen uluslararası şirketlerin yerini almaya ilgi gösterdiğini söylüyor. Ankara ayrıca İran’ı Türkiye’nin bölgesel bir enerji merkezi haline gelmesinde önemli rol oynayacak bir ülke olarak görüyor.
Merkezi İstanbul’daki Global Securities şirketinin baş ekonomisti Emre Yiğit, bunun Avrupa’nın da çıkarına uygun olduğunu savunuyor:
Nabucco projesinin esas hedefinin kaynakları çeşitlendirerek Avrupa’yı doğal gaz ithalinde Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarmak olduğunu belirten Yiğit, ilerde projeye İran’ın da katılacağını öne sürüyor. Yiğit, Türkiye’nin bu konuda Avrupa ile işbirliği yapabileceğini vurgularken ülkelerin yaptırımlara evet oyu verebileceğini ama ilerde bunların kalkacağını düşünerek uzun vadeli planlar yapabileceklerini de söylüyor.
Türkiye, hem komşularının hem de batılı müttefiklerinin çıkarlarını gözeten uzun vadeli bir stratejik oyun mu oynuyor? Yoksa giderek kendi başına buyruk bir ülke haline mi geliyor? Cumhurbaşkanı Gül’ün İran ziyareti muhtemelen bu soruların ikisine de güç kazandıracak.
Ama gözlemcilere göre İran’ın nükleer programıyla ilgili uyuşmazlık beklendiği gibi derinleşirse Türkiye’nin şimdiki diplomatik cambazlığı sürdürmesi oldukça zorlaşacak.