Türkiye’ye ‘Hak İhlalleri’ Eleştirileri Artıyor

Cumhuriyet Gazetesi davası sırasında avukatlar ve gazetecilerin aileleri Çağlayan Adliye binası önünde bekledi

Türkiye son dönemde tutuklamalar, insan hakları ihlalleri ve yargının siyasallaşması gibi suçlamalarla uluslararası çevrelerden gittikçe artan sayıda eleştirilere hedef oluyor

15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine karıştıkları gerekçesiyle, yüzlerce askeri personel hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan kişilerin tamamı, darbenin planlayıcısı olduğu ileri sürülen Fethullah Gülen’le bağlantılı olmakla suçlanıyor.

Emniyet güçleri Cuma sabahı erken saatlerde, 295 askeri personelin evine baskın düzenledi ve aralarında albayların da bulunduğu bazı komutanları gözaltı altına aldı.

Savcılıktan yapılan açıklamada söz konusu kişilerin, yürütülen takip operasyonu sonucunda, Gülen ağıyla bağlantılı şahıslarla özellikle ankesörlü telefonla görüştüklerinin tespit edildiği belirtildi.

Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen, Emniyet içerisindeki ağını kullanarak yönetimi ele geçirmeye çalışmakla suçlanıyor. Gülen’se bu iddiaları reddediyor.

70 bin kişi hapise atıldı

Türkiye’de toplu tutuklamalar devam ederken 2 buçuk yıl önceki darbe girişimiyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle, 70 bini aşkın kişi halen hapiste bulunuyor. Bu noktada operasyonlar devam ederken Türkiye’de hükümet, demokrasiyi korumak yerine muhalif sesleri susturma adına bu baskılara devam etmekle suçlanıyor.

Hafta başında mahkeme ayrıca ana akım medya içerisinde muhalif çizgide kalmayı sürdüren son gazete olan Cumhuriyet çalışanları ve gazetecilerden 14 kişiye yönelik cezaları onadı. 14 kişinin tamamı Gülen’le bağlantılı terör suçlamasıyla yargılanıyordu.

Söz konusu mahkumiyetin, yıllardır Gülen’i eleştiren ve Gülen’e yakın isimlerin devlete sızdıklarını yazan gazetenin çalışanlarına, Gülen’le bağlantılı olmak suçlamasıyla verilmesi, mahkeme kararına yönelik eleştirileri daha da arttırdı.

HDP milletvekili, gazeteci Ahmet Şık hakkındaki 7 yıllık hapis cezası da onandı. Şık, kararla ilgili olarak, insanın ömrünün iki günlük olduğu onu da değersiz insanların önünde diz çökerek geçirmeye değmeyeceği şeklinde bir değerlendirme yaptı.

Hakkında hapis cezası verilen kişilerden dördüne dair temyiz süreçleri de tamamlanırken diğer kişiler temyiz yoluna gidecek.

Başarısız darbe girişiminden bu yana çok sayıda gazeteci hapse atıldı. Uluslararası insan hakları ve gazetecilik örgütleri bu konuda Türkiye’yi ciddi anlamda eleştiriyor ve Türkiye’nin dünyada en çok gazeteciyi hapse atan ülke durumunda olduğuna dikkat çekiyorlar. Ankara’ysa hapse atılan kişilerin, bu cezaları, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle almadıkları savunmasını yapıyor.

Türkiye – PKK çekişmesi

Perşembe günü benzer şekilde 27 akademisyenin de terör suçlamasıyla haklarındaki mahkeme kararının açıklanması bu baskılara yönelik eleştirileri de daha da arttırdı.

Akademisyenler onlarca yıldır PKK’yla devam eden savaşın bitirilmesi için bir bildiriye imza atmakla suçlanıyor ve aralarında iki yıldır tutuklu olanlar var. PKK, Türkiye, Amerika ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak tanınıyor.

Şu ana kadar söz konusu bildiriyle bağlantılı olarak 129 akademisyen hakkında dava açıldı ve bu konuda yüzlerce kişi hakkında da yargı süreci devam ediyor. Bu yargılama süreci de tüm dünya tarafından kınanıyor.

Avrupa Parlamentosu’nun da bu konuda Ankara’ya karşı gösterdiği sabrın sonuna gelinmiş gibi görünüyor. Parlamentonun Dış İlişkiler Komisyonu, Salı günü Türkiye’nin üyelik başvurusunun askıya alınmasını oylayarak kabul etti. Parlamento, insan hakları ihlalleri ve yargının siyasallaşması konularına dikkat çekti.

Avrupa Parlamentosu Üyesi Marietje Schaake yaptığı açıklamada, “Ülkede hukukun üstünlüğü daha fazla zarar görmeye devam ederken, insan hakları ihlalleri ve gazetecilerin tutuklanması artık günlük rutinler haline geldi.” dedi.

Türk Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’sa Avrupa Parlamentosu’nun kararını, AB’nin Türkiye’ye karşı önyargısının yeni bir örneği olarak niteledi.

Avrupa Parlamentosu’nun kararının bir bağlayıcılığı yok. Dolayısıyla Türkiye’nin üyelik sürecine ilişkin son sözü, Avrupalı liderler söyleyecek.

Uzmanlar, Avrupalı liderlerin şu aşamada, göçmenlerin Avrupa’ya geçişini önlemek konusunda önemli bir konumda olan Türkiye’nin tepkisini çekmek istemeyeceklerini söylüyor.

Çarşamba günü ayrıca hayırsever ve milyoner işadamı olarak tanınan Osman Kavala hakkındaki iddianamenin açıklanması ve Kavala hakkında ömür boyu hapis cezası istenmesi de bu yasal baskıya ilişkin algıyı perçinledi. Kavala, bir yıldan uzun bir süredir tutuklu durumda.

Kavala, Türkiye’de kültürel, dini ve etnik ayrımların ortadan kaldırılması adına çalışmalar yapan önde gelen isimlerde biri olarak biliniyor.

Gezi olaylarıyla bağlantı iddiası

657 sayfalık iddianamede Kavala ve diğer 15 kişi, 2013 yılında ülke genelinde hükümet karşıtı Gezi Hareketi olarak bilinen protestolara destek vermek ve organize etmek suçlanıyor.

Gezi protestoları, Erdoğan’ın Başbakan olduğu günden bu yana karşı karşıya kaldığı en ciddi tepki olmuştu.

Türkiye’de ekonomi derin bir resesyonla karşı karşıyayken ve enflasyon yükselirken, 2013 yılındaki protestolara yönelik yasal baskıların arttırılması, uzmanlar tarafından topluma yönelik bir nevi uyarı olarak algılanıyor.

Siyasi analist Cengiz Aktar, bu şekilde hükümetin bazı şeylerin yolunda gitmediğinin farkında olduğunu ancak topluma da protesto için sokaklara çıkmaya kalkışmayın mesajı verdiği değerlendirmesini yapıyor.

Kavala’nın yargılanmasına ilişkin uluslararası tepkiler de devam ediyor. Avrupa Konseyi ve Avrupalı Parlamenterler, Kavala’ya yönelik yargı sürecini kınadı.

Avrupa Parlamentosu Raportörü Kati Piri, Kavala soruşturmasına ilişkin Twitter hesabından yayınladığı mesajında, “Şoke edici, öfke uyandırıcı ve aynı zamanda üzücü. Onu(Kavala), Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışmakla suçlamak tam anlamıyla delilik” ifadelerini kullandı.

Amerika Merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü Direktörü Kenneth Roth da yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti Osman Kavala ve diğer 15 kişi hakkında tamamen siyasi amaçlarla bir dava uydurdu. Gezi protestolarını Kavala tarafından organize edilmiş bir dış kaynaklı darbe girişimi olarak nitelemek komik, tarihi yeniden yazmaya çalışmak ve aynı zamanda Türkiye’nin bağımsız sivil toplumunu ortadan kaldırmak adına bir girişim” ifadelerini kullandı.