Türk halkı, onlarca yıldır Ortadoğu ve İslam dünyasındaki karmaşa, kavga ve çatışmaların dışında kalmayı başardı ve sadece içeriden kaynaklanan ayrılıkçı şiddet ve terör üzerinde odaklandı. Ancak, son iki yıldır bu durum tam anlamıyla değişti.
Suriye’de patlak veren iç savaş ve IŞİD’in yükselişi Türkiye’de neredeyse herşeyin başaşağı gitmesine yol açtı. Onbinlerce Suriyeli mültecinin ülkeye girişi, radikal İslamcı IŞİD’in Türkiye içinde örgütlenerek görece rahat hareket alanı bulması ve canlı bomba eylemleri düzenlemesi, Rusya ile kurulan ilişkilerin Suriye nedeniyle dibe vurmasının son derece önemli bir ulusal gelir kaynağı olan turizm üzerindeki kötü etkisi, toplumun çeşitli kesimlerinden gelen Türk vatandaşlarını endişe, korku ve karamsarlığa itti.
Türkiye halkı, bir yandan güvensizlik ve dehşet sarmalına kapılırken, Türkiye de basın ve ifade özgürlüğü alanlarıyla insan hakları konularında raporlar yayınlayan bir dizi uluslararası kuruluştan “kötü not” almaya başladı.
Amerika’nın Sesi, Türkiye’deki farklı toplum katmanlarını temsil eden bir dizi insanla konuşarak, özellikle yaklaşık bir yıl içinde yaşanan gelişmeler ve patlayan bombaların yarattığı algı ve psikolojiyi öğrenmeye çalıştı.
Sorularımıza verilen cevaplar şöyle:
Mehmet Ak, 55, İş Müfettişi, Ankara: “Bu bombalama eylemleri beni korkutuyor. Bu yüzden öleceğimi bile düşünüyorum. Kalabalıklardan uzak duruyorum. Eğer, kalabalık bir yerdeysem en kısa sürede orayı terk etmeye çalışıyorum. Ailemiz içinde birbirimize hep dikkat telkin ediyoruz. Çocuklardan, ana arterler ve AVM’lerden uzak durmalarını istiyoruz. Görevim nedeniyle birçok yere gidiyorum. Duyduğum kaygıları, her yerde ve diğer insanlarda da gözlemliyorum.”
Süleyman Kaplan, 50, Otel işletmecisi, Antalya: “Bizim otel yüzde 20 zararla kapatır bu yılı. Bu sene bitmiştir. Daha şimdiden 2017’ye odaklanıyoruz. Rusya yaptırımları nedeniyle bu yılki turizm kayıpları 15 milyar doları geçer. Ben demokrasiye inanıyorum. Ortadoğu politikamızda bazı yanlışlar var diye düşünüyorum. Şiddet ve terör eylemlerinin artması ihtimali beni korkuya boğuyor. Çözüm ayrımcılığa yer olmayan demokrasidir.”
Gamze Düşmez, 45, Dil uzmanı, Ankara: “Ankara’da patlayan bombalar bizi cehennem gibi korkuttu. Hala kafamın içinde sirenler çalıyor. Ankara’da güvenlik önlemleri artırıldı. Yeni kontrol noktaları var. Daha sık denetim oluyor. Ben ve ailem kalabalık yerlerden uzak kalmaya çalışıyoruz. Ankara tüm canlılığını yitirdi. Turizm kayıpları çok. Ankara’da bir uluslararası müzik festivali yapılacaktı. Yabancı sanatçılar olaylardan dolayı gelmeyince bir aylık festival bir hafta sürdü. Sadece yerli sanatçılar katıldı. Alınan güvenlik önlemlerinin yeterli olmadığını düşünüyorum. Örneğin Bursa saldırısı. Kadın canlı bomba Urfa’da otobüse bindi ve çantasında patlayıcı vardı. Otobüs terminallerindeki güvenlik denetimleri havalimanlarındaki gibi sıkı değil. İstihbarat kurumu daha iyi iş yapmalı diye düşünüyorum.”
Şafak Behram Güner, 21, Üniversite öğrencisi, Ankara: “Bu tür bombalama eylemlerine bireyler ve toplumların ilk tepkisi korku duymaktır. Kampüste de yaşadık bunu. Ancak, son zamanlarda ise insanlarda bir bunalım ve çaresizlik görüyorum. Haberlere getirilen kısıtlamalar nedeniyle doğruları öğrenemiyoruz. Herkes bir canlı bomba olabilir. Caddede yanınızda yürüyen birisi canlı bomba olabilir. Bu silahlı saldırılardan farklı bir durum. Onun için bizi bunaltıyor. Bence Türkiye iç savaştan bir adım geride. Bunun sorumluluğu, Ortadoğu’daki bütün hükümetlere, çok-uluslu şirketlere, terör örgütlerine ve bu durumlardan çıkar sağlayan herkese aittir.”
Hasan Koyunoğlu, 39, Turizm rehberi, İstanbul: “Bombalamalar Türkiye’ye turları kötü etkiledi. Sultanahmet’te her yıl bu dönemde çok sayıda turist olurdu. Bu sene sadece Ortadoğu ülkelerinden gelen yabancı turistler var. Rehberler de dışarıya yapılan turlara dönmeye başladı. Rusya yaptırımları Antalya bölgesini çok etkiledi. Terör eylemleri olmasa Ruslar açığı kapatabilirdi. Seyahat gemileri de Türkiye duraklarını iptal etti. Bence bu yıl turizmde son on senenin en kötüsü olacak. Otel ve tatil köyü fiyatları daha da düşecek. Avrupalılar son dakika paketlerini tercih edebilirler. Şubat ve Mart ayının rezervasyonları neredeyse sıfır oldu. Ben bu durumdan ötürü hükümeti ve Suriye’yi bir taşeron savaşı alanına çeviren diğer ülkeleri sorumlu buluyorum. Avrupa on bin mülteciyi bile almıyor.”
Yeliz Tümkaya, 24, Öğretmen, İstanbul: “Çalıştığım lise güvenli bir bölgede değil. Her sabah işe giderken kaygı duyuyorum. Otobüs beklerken bir canlı bomba eylemi olmasın diye dua ediyorum. Metro’ya pek güvenmiyorum ve AVM’lere gitmiyorum. Yanlış yerde yanlış zamanda bulunmak istemiyorum. Çevremde ise herkesin endişeli olduğunu ve dikkatli davranmaya çalıştığını görüyorum. Bizler bile ülkemizin yaşanmaz bir hale geldiğini düşünürken, yabancı turistler niye gelsin? Tabi ki ekonomi kötü etkilendi. Rusya krizi ise üstüne ilave oldu. Ne yazık ki dünyada olup bitenler için bir çözüm öneremiyorum.”
Mine Alkan, 50, Tekstil işçisi, Bursa: “Bursa’nın en seçkin semtlerinde bile cihatçılar olduğunu gördüm. Suriyeli mülteciler ile IŞİD savaşçıları arasındaki fark çok net. Ne kadar acıdır ki, hükümet, bu cihatçıları Suriye’de Kürtler’i öldürmeye yolluyor. Kürtler cihatçıların en önde gelen hedefi ve kurbanı oluyor. Olaylar izole bir yaşam biçimine yöneltti bizleri. Suriyeliler Bursa’yı çok değiştirdi. Ucuz iş gücü olarak kullanılıyorlar. Kitle iletişim araçlarında Arapça konuşanların sayısı Türkçe konuşanlardan fazla.”
Mustafa Atalay, 48, İş sahibi, Ankara: “İnsanlar AVM’lere gitmiyorlar artık. Bu da satışları etkiledi. Buna karşılık internet üzerinden satışlarda artış var. Herkes bu Ankara’da yaşanan bombalama eylemlerinden kötü etkilendi. İş sahibi olan diğer arkadaşlarım da aynı şekilde düşünüyor. Bombalamalardan sonra satışlar düşünce birçok işyeri sahibi çalışanlarından izinlerini kullanmasını istedi.”
Birol Yılmaz, 51, Mühendis, İstanbul: “Ülkem ve yeni nesiller için kaygı duyuyorum. Ülkemin Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ ilkesinden uzaklaşması acı veriyor. Yaşam biçimimden taviz vermek istemiyorum. Bombalama eylemleriyle ilgili özel bir önlem almadık, ama oğluma dikkatli olmasını söylüyorum. Bu tür noktalara gelmemizden son elli yılın hükümetlerini sorumlu buluyorum. Son yirmi yılda ise herşey daha kötüleşti. Yetkililer kamuya hizmet etmiyorlar. ABD ve emperyalist diğer ülkeler Türkiye’nin bu halinden sorumlu bence. Gerçekten kamu hizmeti yapanlara ihtiyacımız var. Işığı görmesek de umudumuzu kaybedemeyiz.”
Gani Alıcıoğlu, 47, Vatan Partisi İl Başkanı, Kilis: “Kilis’te sürekli roket saldırısına hedef oluyoruz. İnsanlarda korku ve panik var. Masum insanlar ölüyor. Halkın yüzde 30’u Kilis’i terk etti. Kilis halkı tepki gösterinceye kadar yetkililer hiçbir önlem almamıştı. Kilis’te ekonomi diye bir şey kalmadı. Halkta IŞİD’e sempati yok. Suriye’nin bu noktaya gelmesine neden oldukları için, bu durumun sorumluları olarak ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’yı görüyorum. Suriye’de savaş devam ettikçe durum düzelmez. IŞİD’in Türkiye’deki faaliyetlerini devletin bildiğine inanıyorum.”
Atila Yazar, 54, Mühendis, Şanlıurfa: “IŞİD’in Türkiye’deki faaliyetlerini devletin bildiğini düşünüyorum. Yoksa bu kadar kolayca eylem yapılabilir mi? Şanlıurfa kentindeki mülteci sayısı 480 bin. Kent ekonomisine iyi katkı yapmıyor bu durum. Ucuz iş gücü olarak kullanılıyorlar, bu kentteki Türk işçileri etkiliyor.”
Abdullah Gülsoy, 50, Ev eşyaları satan bir dükkan işletiyor, Gaziantep: “Gaziantep’teki IŞİD faaliyetleri birçok şeyi etkiliyor. Kilis’e hergün bomba yağıyor ve bu da bizi etkiliyor. Bölgede yatırımlar durdu. İnsanlarda can güvenliği korkusu var. Mülteci sorunu var. Her türlü suç arttı. Bence mülteci sayısı resmi makamların verdiği rakamların üzerinde. Gerekli önlemler alınmıyor, dış politikada hatalar var. Rus jetini vurmak bize çok zarar verdi. Kırsal kesimlerdeki aşırı dindar çevrelerde IŞİD’e bir sempati varlığı gözlenebiliyor.”
Osman Süzen, 51, Avukat ve insan hakları aktivisti, Adıyaman: “IŞİD’in buradaki faaliyetleri 2013’te gözle görünmeye başladı. Gençlerin IŞİD’e katıldığı halk arasında çok konuşulmaya başladı. İnsan Hakları Derneği’nden, IŞİD’e katılan çocukları konusunda yardım talep eden aileler oldu. Biz de onları Emniyet’e ve savcılara yönlendirdik. Suriye’de IŞİD için savaşıp dönenler oldu. Üç yıldır Adıyaman’da açıkça faaliyet halinde. Bir çay evi bile açtılar. Kendilerini meşruymuş gibi göstermeye çalıştılar. Şimdilerde ise, daha çok yeraltı örgütü gibi çalışıyorlar.”