Ödüllü “12 Yıllık Esaret” adlı film, New Yorklu hür bir siyahın 1841’de Washington’da kaçırılmasını ve köle taciri James Birch tarafından satılmasını anlatıyor. James Birch'in, topladığı köleleri satmadan önce Washington yakınlarında tuttuğu bina kölelik müzesine evsahipliği yapıyor
ALEXANDRIA, VIRGINIA —
Ödüllü 12 Years a Slave, “12 Yıllık Esaret” adlı film, New Yorklu hür bir siyahın 1841’de Washington’da kaçırılmasını ve köle taciri Hames Birch tarafından satılmasını anlatıyor. James Birch, topladığı kadın ve erkek köleleri satmadan önce Washington yakınlarındaki Alexandria’da bir evde tutuyordu. Ev, bugün bir medeni haklar örgütüne hem de kölelik müzesine evsahipliği yapıyor.
Alexandria’daki bu evden binlerce köle geçmiş. Alt kattaki Freedom House yani Özgürlük Evi Müzesi, kölelerin yaşadıklarına ışık tutar nitelikte. Ailelerinden koparılan 60 erkek köle, bu dar alanda tutuluyordu.
Müzenin Uganda doğumlu küratörü Jilian Kiganda, sevdikleri insanları bir daha görememe korkusu çeken kölelerin nasıl yaşadığını hayal bile edemiyor.
Jilian Kiganda: “Ailelerinden ayrılan siyahların her gün neler yaşadıklarını görmek benim için son derece zordu.”
Siyah Tarih Müzesi Müdürü Audrey Davis, kölelerin çoğunun tütün tarlalarında çalıştığını, topraklar verimsizleşince güneydeki pamuk çiftliklerine satıldıklarını söylüyor: “Köleler satılmadan önce bu evlerde tutuluyordu. Ya da köle tüccarları bu evlere gelip köleleri inceliyor ve doğrudan satın alıyordu.”
Bu köle evi, Amerika’nın en çok kar getirenlerinden biriydi. Evin mutfağı, reviri, yemek salonu ve dışarıda avlusu bulunuyordu. Tüccarlar sağlıklı görünen kölelerin daha pahalıya satıldığını biliyor, hatta onlara yeni kıyafetler veriyordu.
Julian Kiganda: “Terziler, köleler daha fazla para etsinler diye onlara yeni kıyafetler dikiyordu. Kölelerse pazarda satılma fikrini akıllarına getirmemek için bu kıyafetlerden bir an önce kurtulmaya çalışıyordu.”
Köleler, tüccarların ödediğinden dört kat fazla fiyata satılıyordu.
Julian Kiganda: “Köleler, o zamanlarda 1200 dolara satılıyordu. Bu fiyat, günümüzde 30 bin dolar ediyor. Bir köle günde 400 kilo pamuk topluyordu. Aynı işi bir hektarlık alanda sadece bir atla yapmanız mümkün değildi.”
Müzedeki bu metal kapı, bir reprodüksiyon. Pencerelerdeki parmaklıklar ve tuğla duvarlarsa orijinal.
California’lı Jacquelyn Nordorf, kölelerin halinin tüyler ürpertici olduğunu söylüyor: “Çok üzücü bir durum, ama bu bizim tarihimiz. İnsanların köle olarak satılmadan önce bu evlerde bekletildiğini bilmek çok ürkütücü.”
Köleler kaçmamaları için zincirleniyor, gemilere yükleniyor, güneydeki uzak çiftliklere yaya götürülüyordu.
Ziyaretçiler, zincirlere dokunabiliyor.
Julian Kiganda: “Ziyaretçilerin burada neler olduğunu hissetmeleri için zincirlere dokunmalarının önemli olduğunu düşündük.”
Ev şimdi siyahların güçlendirilmesine ön ayak olan Urban League adlı kuruluşun Virginia eyaletindeki şubesine ait.
Köle evi, özgürlüğü savunan kuzey eyaletleri ile köleliği savunan güney eyaletleri arasında çıkan İç Savaş sırasında kapatıldı. Güney eyaletlerinin yanında yer alan Alexandria, 1861’de kuzey askerlerine teslim olduğunda ev de hapishaneye dönüştürüldü. Böylelikle bir zamanlar kölelerin kapatıldığı bu ev, güneyli askerlere hapishane oldu.
Alexandria’daki bu evden binlerce köle geçmiş. Alt kattaki Freedom House yani Özgürlük Evi Müzesi, kölelerin yaşadıklarına ışık tutar nitelikte. Ailelerinden koparılan 60 erkek köle, bu dar alanda tutuluyordu.
Müzenin Uganda doğumlu küratörü Jilian Kiganda, sevdikleri insanları bir daha görememe korkusu çeken kölelerin nasıl yaşadığını hayal bile edemiyor.
Jilian Kiganda: “Ailelerinden ayrılan siyahların her gün neler yaşadıklarını görmek benim için son derece zordu.”
Siyah Tarih Müzesi Müdürü Audrey Davis, kölelerin çoğunun tütün tarlalarında çalıştığını, topraklar verimsizleşince güneydeki pamuk çiftliklerine satıldıklarını söylüyor: “Köleler satılmadan önce bu evlerde tutuluyordu. Ya da köle tüccarları bu evlere gelip köleleri inceliyor ve doğrudan satın alıyordu.”
Bu köle evi, Amerika’nın en çok kar getirenlerinden biriydi. Evin mutfağı, reviri, yemek salonu ve dışarıda avlusu bulunuyordu. Tüccarlar sağlıklı görünen kölelerin daha pahalıya satıldığını biliyor, hatta onlara yeni kıyafetler veriyordu.
Julian Kiganda: “Terziler, köleler daha fazla para etsinler diye onlara yeni kıyafetler dikiyordu. Kölelerse pazarda satılma fikrini akıllarına getirmemek için bu kıyafetlerden bir an önce kurtulmaya çalışıyordu.”
Köleler, tüccarların ödediğinden dört kat fazla fiyata satılıyordu.
Julian Kiganda: “Köleler, o zamanlarda 1200 dolara satılıyordu. Bu fiyat, günümüzde 30 bin dolar ediyor. Bir köle günde 400 kilo pamuk topluyordu. Aynı işi bir hektarlık alanda sadece bir atla yapmanız mümkün değildi.”
Müzedeki bu metal kapı, bir reprodüksiyon. Pencerelerdeki parmaklıklar ve tuğla duvarlarsa orijinal.
California’lı Jacquelyn Nordorf, kölelerin halinin tüyler ürpertici olduğunu söylüyor: “Çok üzücü bir durum, ama bu bizim tarihimiz. İnsanların köle olarak satılmadan önce bu evlerde bekletildiğini bilmek çok ürkütücü.”
Köleler kaçmamaları için zincirleniyor, gemilere yükleniyor, güneydeki uzak çiftliklere yaya götürülüyordu.
Ziyaretçiler, zincirlere dokunabiliyor.
Julian Kiganda: “Ziyaretçilerin burada neler olduğunu hissetmeleri için zincirlere dokunmalarının önemli olduğunu düşündük.”
Ev şimdi siyahların güçlendirilmesine ön ayak olan Urban League adlı kuruluşun Virginia eyaletindeki şubesine ait.
Köle evi, özgürlüğü savunan kuzey eyaletleri ile köleliği savunan güney eyaletleri arasında çıkan İç Savaş sırasında kapatıldı. Güney eyaletlerinin yanında yer alan Alexandria, 1861’de kuzey askerlerine teslim olduğunda ev de hapishaneye dönüştürüldü. Böylelikle bir zamanlar kölelerin kapatıldığı bu ev, güneyli askerlere hapishane oldu.