Orta Doğu’nun sabit gündem başlıklarından biri Filistin sorunu. Sorun, ABD’nin son dönemdeki politikaları ve İsrail Parlamentosu’nda oylanan ulus devlet kanunuyla yeni bir sürece girdi.
Filistin sorununa dair her gelişme en çok da 1948 yılından beri Lübnan, Suriye, Ürdün başta olmak üzere çeşitli ülkelere göç etmiş veya göçe zorlanmış Filistinliler'i etkiliyor.
Yaşam şartları ve sahip oldukları haklar bulundukları ülkelere göre değişen Filistinliler'in en yoğun olduğu ülkelerden biri Lübnan. 1948’de yaklaşık 100 bin Filistinli'nin “geçici olarak yerleştirildiği” Lübnan’da günümüzde yaklaşık yarım milyon Filistinli yaşıyor.
O Filistinliler'den biri de Kasım Aina. 1974 yılında kurulan Sosyal Yardım ve Mesleki Eğitim Kuruluşu’nun (NISCVT) yöneticisi olan Aina, 1948 yılında Filistin’den göçe zorlanan ailelerden birinin mensubu.
Aina, hem bir Filistinli mülteci hem de Lübnan’daki Filistinli çocuklara ve gençlere yönelik çalışmalar yapan en eski kuruluşlardan bir olan NISCVT’nin yöneticisi olarak Filistin sorununun mültecilere yansımalarını Amerika’nın Sesi’ne anlattı.
Aina’nın hikayesi NISCVT’nin kuruluşundan bugüne uzanan süreçle ve her ikisi de Lübnan’ın yakın siyasi tarihiyle içiçe geçmiş.
Aina kişisel hikayesini, “Ben de 1948’de göçe zorlanan ailelerden birinin çocuğuyum. Kamplarda büyüdüm. UNRWA’nın (BM Yakın Doğu Filistinli Mülteciler Yardım Ajansı) okullarında okudum. Benim köyüm İsrail tarafından tamamen yıkıldı. Lübnan sınırına çok yakın bir yerdeniz. Kendi köyümün ağaçlarını görebiliyorum, inanabiliyor musunuz ancak gidemiyorum” sözleriyle özetliyor.
Filistinliler “geçici olarak” yerleştikleri ülkelerden ne Filistin’e dönebildiler ne de bulundukları ülkelerde genel olarak kalıcı statüsü kazanıp vatandaşlık hakkı elde edebildiler. Bu belirsizliğe ek olarak Lübnan’da olduğu gibi bulundukları ülkelerdeki kanlı süreçlerin parçası da oldular.
1975’te başlayan ve 15 yıl süren Lübnan iç savaşının en kanlı aşamalarından bazıları Filistinliler'in kaldıkları kamplarda yaşandı. NISCVT de 1976’da Filistinli mültecilerin yaşadığı Tel El Zaater kampı kuşatması ve katliamının ardından kuruldu.
2 binden fazla Filistinli'nin hayatını kaybettiği öne sürülen katliam geride çok sayıda öksüz ve yetim de bıraktı.
NISCVT’nin kurulduğu yıllarda önceliğinin Filistinli çocuklar olduğunu belirten Aina, “Dernek iç savaş döneminde ailelerini kaybeden çocuklar için kuruldu. Lübnan’daki 12 kampta da ofislerimiz var. Filistinli, Lübnanlı, Suriyeli çocukları kabul ediyoruz” dedi.
Aina, Filistinli fraksiyonlar arasındaki iç anlaşmazlıklar başladığında bir seçim yapmak zorunda kaldıklarını belirterek, “1984’e kadar Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) destekledi bizi. Filistinli gruplar arasında anlaşmazlıklar başlayınca tarafsız olma kararı aldık. Aynı zamanda seküler bir kuruluş olarak kalmaya karar verdik ve hiçbir politik veya dini grubun şemsiyesi altına girmedik” dedi.
Lübnan’da Filistinliler'in büyük çoğunluğu kamplarda yaşıyor. İlk göçler başladığında çadır alanları olarak belirlenen ancak Filistin’e dönüş süreci zorlaştıkça alt ve üst yapısı olmayan gecekondulara dönüşen kamplarda yaşam şartları oldukça kötü.
Elektrik ve su gibi ihtiyaçların yanısıra insan yoğunluğu, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarına ulaşma zorluğu gibi sorunlar en çok gençleri etkiliyor. Özellikle eğitim ve öğrenimi erken yaşta terk eden çok sayıda Filistinli çocuk ve genç bulunuyor. Ailelere maddi destek zorunluluğunun yanısıra geleceğin belirsizliği ve ümitsizlik en önemli sorunlar arasında.
Bu şartlar kamplardaki öksüz ve yetim olan veya anne-babası fiziksel/psikolojik rahatsızlık yaşayan çocukları çok daha fazla zorluyor.
Öksüz ve yetimlerin yetimhanelere gönderilmesine karşı olduklarını anlatan Aina, “Kamplarda çok sefil bir hayat var. Oyun parkları, kütüphane veya müzik yok. Kamplardaki okullarda bilgisayar yok. Kamplardaki merkezlerimizde Filistin tarihini, coğrafyasını öğretiyoruz çocuklara. Ve aynı zamanda kültürünü, yerel danslarını. Öksüz ve yetim çocuklara fırsat vermemiz gerekiyor. Okula giderlerse, iyi çalışırlarsa hayatlarını değiştirebilirler. Onları kamp dışındaki yerlere, dağlara-denize götürüyoruz. Sadece çocuklarla değil, ailelerinden geriye kalanlarla da çalışıyoruz. Aileden kim kaldıysa veya akrabalarıyla yaşamaları için destekliyoruz. Bazı vakalarda çocuğun sadece babası var ancak akıl sağlığı yerinde değil veya fiziksel engelli ya da kanser ve öleceğini biliyoruz. Bu durumlarda çocuğun desteklenmesini sağlayan programlar yürütüyoruz” dedi.
Aina, Lübnan’daki Filistinliler'in durumunun kısa dönemli bir kriz olmadığını belirterek öksüz ve yetimlere yönelik çalışmaların birçok ihtiyacın karşılanmasına yönelik olması gerektiğini söyledi.
Bu çerçevede NISCVT, diş tedavisinden kreş ücretinin karşılanmasına kadar birçok ihtiyacın sponsorlar tarafından karşılandığı programlar da yürütüyor.
Peki, Filistinliler'in yanısıra Lübnanlı ve Suriyeli öksüz ve yetimlerin fiziksel ve tıbbi ihtiyaçlarının karşılanması, kültürlerini öğrenmeleri hayata tutunmaları için yeterli mi?
NISCVT’nin Burj El Barajneh Kampı’ndaki merkezinde karşılaştığımız iki genç kız gelecek konusunda pek de ümitli değil.
Merkezde geleneksel Arap dansı olan Debke öğrendiklerini söyleyen Susan ve Maha üniversiteyi bitirdiklerini ancak hala iş bulamadıklarını anlattı. “Gelecekle ilgili hedefiniz/hayaliniz ne?” sorusuna Susan, “iş bulup çalışmak” cevabını verirken Maha, “Ben de aynı şeyi istiyorum ama iş konusunda Lübnanlılar öncelikli. İş bulmak çok zor” dedi.
Aina, “birlikte çalıştığınız çocuklar size neler soruyor?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Öncelikle mevcut durumlarını, yaşadıkları şartları sorguluyorlar. Neden kampta yaşıyoruz? Niye elektrik-su sorunu yaşıyoruz? Evlerimiz neden bu kadar kötü? Onlara kendi kültürlerini, kimliklerini korumayı, ümitlerini kaybetmemelerini öğretiyoruz. Din dahil olmak üzere bütün ayrımcılıklara karşı mücadele ediyoruz. Mevcut durumumuza rağmen hala çocuklarımıza ‘Yahudi değil siyonizm karşıtı olduğumuzu’ öğretiyoruz. Sonuçta bizler kendimiz için değil bir sonraki neslin hakları için savaşıyoruz.”
Filistin sorununun çözümsüzleştiği yorumlarının arttığı bugünlerde Aina, barış sürecine dair umudunu koruyanlardan. Aina’ya göre, ne ABD’nin mevcut planı ve politikaları sorunu çözebilir ne de iki devletli çözüm önerileri.
“Ayrımcılığın olmadığı, vatandaşlık haklarının güvence altına alındığı seküler demokratik tek devleti destekliyorum” diye konuşan Aina, “Filistinliler'in sadece sözlere ve sloganlara ihtiyacı yok. Harekete geçilmesine ve gerçek tepkilere ihtiyacı var. İyimserliği kaybetmemek gerek. Bence olumlu şeyler olacak” dedi.
Your browser doesn’t support HTML5