Yemen Krizi Müslüman Dünyasını Böldü

Yemen’deki kriz, hükümetle muhalefet arasında bir iç çekişme olarak başladı. Kriz, Mısır, Libya ve Suriye’deki ayaklanmaların bir benzeri olarak görülüyordu. Ancak İran’ın Husi isyancılarını desteklediğinin ortaya çıkmasıyla çatışmalar Yemen sınırının dışına taşmaya başladı.

Konu, şimdi de Ortadoğu’nun iki ağır topu olan Suudi Arabistan ve İran arasında doğrudan bir kriz haline gelmek üzere.

Sünni mi, yoksa Şii mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan diğer ülkelerin de Sünni-Şii çatışmasının içine çekilmesinden kaygı duyduğunu söylüyor. Erdoğan, geçen hafta yaptığı bir konuşmada, İslam Dünyası’nın bölgedeki Sünni-Şii çatışması nedeniyle dağılma tehlikesiyle karşı karşıya geldiğini belirtti.

Erdoğan’ın konuşmasında değindiği İran ve Suudi Arabistan, farklı Müslüman ülkelerdeki çıkarlarını savunmak için faaliyetlerde bulunuyor. Yemen’de Şii Husi isyancıları Sünni lider Abd Rabbuh Mansur El Hadi’yi devirdi. Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon ise Husilerle savaşıyor.

İran, Yemen’de herhangi bir grubu desteklediğini resmi olarak açıklamasa da Suudi Arabistan ve diğer Ortadoğu ülkelerinin Yemen’e müdahale etmesine karşı çıkıyor. Ancak Dışişleri Bakanı John Kerry, İran’ın Husi isyancılarına silah desteğinde bulunduğunu gösteren kanıtlar olduğunu söyledi.

En büyük Müslüman nüfus Endonezya, Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’da yaşasa da uzmanlar, Ortadoğu’nun Müslüman Dünyası’nın geri kalanı üzerinde büyük etkisi olduğunu söylüyor.

Afganistan’daki Bölgesel Araştırmalar Merkezi’nden Abdülgafur Liwal, İran’ın Afganistan’daki Şii grupları desteklediğini ve bu desteği bazen çok açık bir biçimde verdiğini savunuyor. Uzman, Suudi Arabistan ve diğer Sünni Arap ülkelerininse Sünni gruplara verdikleri desteği gizlemediklerine dikkati çekiyor.

Değişim Zamanı

Ancak kimi uzmanlar, Yemen’deki çatışmaların Sünni-Şii anlaşmazlığıyla ilgili olmadığı görüşünde.

Kuzey Carolina eyaletindeki Duke Üniversitesi İslam Araştırmaları Bölümü’nden Profesör Abdullah Antepli, Sünniler ile Şiiler’in birbirlerini mezhepsel kimlikler nedeniyle değil, bölgedeki güç çekişmesi ve jeopolitik sorunlar nedeniyle öldürdüklerini söylüyor.

Profesör Antepli, Sünni ve Şiiler arasındaki anlaşmazlığın sona ermesi ve anlaşmazlığın dini boyutuyla ilgili sorunların çözülmesi durumunda Yemen’deki grupların birbirlerini öldürmekten vazgeçecekleri gibi bir inanç olduğunu belirtiyor. Antepli, bu inancın gerçek olmadığını, medyanın anlaşmazlıkların etnik boyutuna sürekli ağırlık vermesinin diğer etkenlerin gözardı edilmesine neden olduğunu söylüyor.

Uzmanlar, birçok Ortadoğu ülkesinde çalkantıya neden olan etkenlerin son derece karmaşık olduğu görüşünde.

Müslümanlar ile Müslüman olmayanları İslam dini hakkında bilinçlendirmeyi amaçlayan Özgürlük Minaresi adlı örgütün kurucularından Şermin Ahmet, demokrasi ve insan hakları olguları derin kökler salmadan önce tıpkı Avrupalı toplumların geçirdiği evrim gibi İslam dünyasının da benzer bir süreçten geçtiğini söylüyor. Ahmet, ‘din ve etnik köken adına girişilen şiddet eylemlerini uyum ve barışçı şekilde birarada yaşamaya dönüştürmek için İslam dünyasının bir iç temizlik ve değişim sürecinden geçmesi gerekiyor’ diyor.

‘Tek Bir İslam Dünyası Yok’

Bazı bölgesel ve dini liderlerse ‘Müslüman Dünyası’ terimini tartışmaya açıyor.

Duke Üniversitesi’nden Profesör Abdullah Antepli, kendisi için tek bir Müslüman dünyası olmadığını, tek blok halinde bir İslam dünyası olduğunu sanmanın çok yanlış olduğunu söylüyor. Antepli’ye göre bir milyar 700 milyon Mülüman’ı aynı olarak tanımlamak, doğru bir yaklaşım değil.

Azeri parlamenter Fazıl Gazanferoğlu da aynı görüşü paylaşıyor. Gazanferoğlu, ‘Malezya’daki Müslümanlarla Bangladeş’teki Müslümanlar, Türkiye’deki, Azerbaycan’daki ya da Yemen’deki Müslümanlar arasında çok farklı tavır ve düşünceler hakim. Müslümanlar, ortak ilkeler paylaşan toplumlara sahip değil. Bu yüzden de bölünmeden söz edilemez” diyor.

Amerika’nın Sesi’nin görüşlerine başvurduğu bazı uzmanlarsa nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki yönetici sınıfının din ve mezhep adına kendi hegemonyacı siyasi çıkarlarını korumaya çalıştığını söylüyor.

Fazıl Gazanferoğlu, ilerleme sağlamanın tek yolunun demokratik ve modern bir yapıdan geçtiği görüşünde. Gazanferoğlu, bunu başarabilmek için bu toplumların en büyük önceliğinin laik eğitimi oturtmak, üniversite sistemini geliştirmek ve ilk ve orta dereceli okullarda verilen eğitim seviyesini yükseltmek olması gerektiğini savunuyor.

Sosyal Değişimin Önemi

Müslümanlar’ın hepsi tek bir İslam dünyasına mı ait, yoksa Yemen’deki kriz nedeniyle Müslüman dünyası mezhepsel farklılıklar doğrultusunda dağılma teklikesiyle mi karşı karşıya? Bu soruya yanıt vermeye çalışan birçok uzman, Müslüman toplumların sosyal değişim geçirmesi gerektiği konusunda görüş birliği içinde.

Özgürlük Minaresi örgütünden Şermin Ahmet, Müslüman ülkelerin genelde insan hakları ve sosyal adalete çok önem vermediklerini söylüyor. Ahmet, İslam dünyasına şu anda hakim olan çalkantı ve huzursuzluk ortamınınyeni bir değişim dalgasının yolunu açmasını, İslam’ın, insan onuru, sosyal adalet, sevgi, saygı ve hoşgörü gibi değerleri kucaklamasını umuyor.