Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi öncülüğünde, Urla Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Tarım Orman İş Sendikası iş birliğiyle Urla’da düzenlenen “Kırsalda Üretim ve İstihdam Temelli Kalkınma Çalıştayı” başladı. Çalıştayda çiftçilik, hayvancılık, ormancılık gibi kırsal alanın farklı sektörlerinde faaliyet gösteren üreticilerin sorunları masaya yatırılıyor, çözüm önerileri tartışılıyor. Üç gün sürecek olan çalıştaya akademisyenler, CHP’li milletvekilleri ve sivil toplum kurulularının temsilcileri katılıyor.
Çalıştaya katılan CHP’nin Tarım Politikaları ve Tarım Örgütlenmelerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal “1980’lerden bu yana baktığımızda kırsal alanlardan kentlere yönelik göçün en hızlı biçimde 2000 ile 2018 yılları arasında yaşandığını görüyoruz” dedi. VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Sarıbal, “Kırsalda şu anda sürekli boşalan, halkın sürekli yoksullaştığı bir durumla karşı karşıyayız. Bunun birçok gerekçesi var. Ama temel gerekçe kırdaki her şeyin artık ticarete konu olması.Kırın yeraltı ve yerüstü enginliklerinin şirketlerce talan edilmesi” diye konuştu.
Your browser doesn’t support HTML5
“Ormanları ticarileştirip müteahhitlere verdiler”
Aile işletmelerinin ürettikleri ürünlerden para kazanamaz hal geldiğini belirten Sarıbal “Bugün Türkiye’de kişi başına dokuz bin dolar gelirden bahsediliyor. Tarımın bütününe baktığımızda bu 3 bin, 3 bin 500 dolar. Orman köylüsüne indiğimizde ise bu rakamın bin 500, iki bin dolar civarında olduğunu görüyoruz” ifadesini kullandı. Geçmişte orman köylülerinin kurdukları kooperatifler aracılığıyla geçimlerini sağlayabildiklerini söyleyen Sarıbal, “Şimdi ormanları ticarileştirip müteahhitlere verdiler. O müteahhitler ormanları kesip satıyor ve ne yazık ki ormanın sahibi olan, ormanı koruyan, ormanda hayatını geçiren orman köylüleri bugün oralarda gündelik işçi olarak çalışıyor. Hiçbir sosyal güvenceleri, gelir güvenceleri yok” dedi.
Sadece orman köylülerinin değil, çiftçilerin de çok hızlı bir şekilde çöküş yaşadığını kaydeden CHP Genel Başkan Yardımcısı şunları söyledi: “Pamuk buğday, ayçiçeği, soya gibi temel, stratejik ürünlerde Türkiye tarihinde görülmediği kadar bir çöküşü 2019’da yaşıyoruz. Bunun etkilerini 2020’de göreceğiz. Şu anda 2020 bütçesi açıklandı, komisyonlarda görüşülüyor. Tarıma toplam verilen destekleme 22 milyar. Oysa yasaya göre vermeleri gereken miktar 48 milyar. Çiftçinin 2020 yılında cebinden mazota çıkacak para 20 milyardan fazla.”
CHP’nin yeni tarım programı
CHP’nin yeni bir program hazırladığını kaydeden Sarıbal, bu programdaki tarım hedeflerini de şu sözlerle anlattı: “Üreten, zarar etmeyen, kazanan köylü. İthalatı değil üretimi önceleyen, ithalata giden parayı kendi çiftçisiyle paylaşan, kooperatifleşen örgütleşen, üretimden tüketime kadar her alanda güvenli gıdayı önceleyen, özellikle belirli ürünlerde halkın gıda egemenliğini sağlayan bir mekanizmayı kuracağız. Esnek, sürdürülebilir, müdahaleci bir planlama yok. Bunların tümünü yapacağız. Ülkemizde üretilebilen bütün ürünleri burada üreteceğiz.”
Küçük ölçekli üreticileri önceleyen bir destekleme politikası izleyeceklerini söyleyen Sarıbal, tarım politikalarını CHP’li belediyelerde hayata geçirmeye başladıklarını kaydetti. Sarıbal, üretimde en önemli sorunun üretim değil pazarlama olduğunu vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Belediyelerimiz hem kırı ayağa kaldıracaklar hem de tüketiciye daha güvenilir bir ürün sunacaklar. Bunun için sosyal amaçlı bir alım yapacaklar. Bu alımı kooperatifler üzerinden yapacaklar ve çiftçiyi örgütleyecekler. Belediyeler arası transfer yapacaklar. Çok önemli, bunu mutlaka yapacağız. Üretim planlamasını da bunu üzerine ekleyerek sezonuna göre çiftçinin yanında olacaklar, bir sigorta görevi görüp çiftçiyi düştüğü yerden kaldıracaklar. Yani ülke genelinde iktidar olamadık, o yüzden de tarımda bir şey yapamıyoruz gerekçesi bizim için geçerli değil. Buralarda baaşrılı olursak ülke politikası için de sözümüz olacak."
“Terkedilmiş köylerimiz, kasabalarımız var”
Çalıştay’a katılan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk da kırsal alanın giderek boşaldığına dikkat çekti. VOA Türkçe’ye konuşan Gülçubuk, “Tarımda nüfus çok azaldı. Çiftçilerin yaş ortalaması çok yükseldi. Şu anda Türkiye’de çiftçilerin yaş ortalaması yaklaşık 52-53 civarında. Bir de kırdan kente göç süreci devam ediyor. 2012 yılında çıkan 6360 sayılı Büyükşehir Yasası maalesef bu süreci biraz daha hızlandırdı. Terkedilmiş köylerimiz, kasabalarımız var. Giderek azalan bir üretim yapısı var. Bir yandan da sahipsiz bir kırsalı konuşuyoruz. Hayvan sayımız azalıyor, bu desteklerle artırılmaya çalışılıyor ama kendimize yeten bir üretim yok” dedi.
Your browser doesn’t support HTML5
Kırsaldaki bu olumsuz tablonun özellikle 1980’lerden sonra izlenen neo-liberal politikalarla bağlantılı olduğunu vurgulayan Gülçubuk, “Yaşanan göçü birinci kademe dediğimiz ilçelerde ve bağlı olduğu ilde tutmayı başaramadık. Ülkenin sanayileşmesini, kalkınmasını Batı’ya yığmaya başladık. Öyle olunca ülkenin bir tarafı boşaldı. Batı’da da kırsallar kentlere göç etmeye başladı. Yani Doğu Batı’ya, Batı’nın kırsalı da kentlere göç etmeye başlayınca dağınık, sahipsiz, nüfusu azalan, tarımda çiftçi yaşı yükselen bir yapıyla karşı karşıya kaldık” diye konuştu.
Kooperatiflerin önemine vurgu
Kırsal kesimdeki bu olumsuz tablonun tersine çevrilebilmesi için kentteki olanakların kırsala da taşınması gerektiğini belirten Gülçubuk şunları söyledi: “Yerel yönetimler, merkezi hükümetler kentteki eğitim, sağlık, altyapı, teknoloji, ulaşım imkanlarını kırsala götürebilirse kırsalda genç nüfusu ve kadınları yerinde tutabiliriz. Bir de üretim desteği vermemiz lazım. Bunun altını çizmek istiyorum, yani kaynak transferi vermeyelim artık kırsala. Bunun yerine üretim desteği, yatırım desteği verelim ki insanlar üretsin, ürettiğini de pazarlayabilsin.”
Pazarlamada kooperatiflerin önemini vurgulayan Gülçubuk, “Burada, tabana dayalı, bizzat çiftçilerin kurduğu, girdileri ucuza alabildiği, pazarlık gücünün olduğu, ürünlerini de yüksek katma değerli piyasaya daha fazla sunduğu bir kooperatifçilikten söz ediyoruz. Böyle olursa çiftçilerimiz hem girdilerini ucuza alacak, maliyetini düşürecek hem de ürünlerini daha rahat satabilecek. Böylece ekonomik açıdan biraz rahatlayacak” ifadesini kullandı.
Kooperatiflerin tarımdaki payının Amerika’da yüzde 75, AB’de yüzde 85, Japonya’da yüzde 90 olduğuna dikkat çeken Gülçubuk Türkiye’de ise bu oranın yüzde 3-4 civarında olduğunu belirtti.