Diyarbakır sınırındaki bir köyde doğan Sedat Kıran, çiftçilik yaparak kazandığı parayla dördüncü belgesel filmini çekti. Kıran, çekimleri üç yıl süren ‘Nişo’nun Kavalı’ isimli belgesel filmde Ermeni bir kaval ustası ile gözleri görmeyen bir kavalcının hayatını konu alıyor.
Daha önce kendi imkanlarıyla çektiği filmleri aralarında Berlin Uluslararası Film Festivali’nin de bulunduğu çok sayıdaki ulusal ve uluslararası festivallerde gösterilen Yönetmen Sedat Kıran, yeni bir belgesel filmle sanatseverle buluşuyor. Kıran’a ilham veren Diyarbakır Kent Müzesinde sergilenen bir kaval. Yani ‘Nişo’nun Kavalı’.
Filme adını veren Nişo ya da gerçek adıyla Dikran Nişyan, Diyarbakır’da yaşayan Ermeni bir marangoz ve aynı zamanda kaval ustası. Filmin diğer kahramanı ise Diyarbakır ve çevresinde çok iyi kaval çalmasıyla tanınan Zülfü Yokuş.
Babası 1915’te savaşa gidip geri dönmeyen Yokuş, geçirdiği bir hastalık sonucu gözlerini kaybeder. Bir tüfeğin namlusundan kendisine kaval yapan Yokuş duygularını kaval nağmeleriyle dile getirir. Yıllarca namludan bozma kavalı çalan Yokuş’un yolu bir gün kaval ustası Nişo’nun dükkanına düşer. Nişo Yokuş’a bir kaval yaparak armağan eder. Yıllarca Nişo’nun kavalını çalan Yokuş, yaşlılığı nedeniyle kaval çalamaz ve kavalını bir eskiciye satmak zorunda kalır. İşte kent müzesinde sergilenen ve filme ilham veren kaval da bu.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Yönetmen Sedat Kıran, dönemin iki ünlü isminin arkasındaki dramı beyaz perdeye taşıdığını söyledi. Ermeni kaval ustası Nişo’nun Diyarbakır’dan Ermenistan’a kadar kaval gönderdiğini belirten Kıran, Yokuş’un da bölgenin ‘Vivaldi’si olduğunu ifade etti. Farklı etnik grupların yaşamlarını iki insan üzerinden anlatmaya çalışan Kıran, bir yandan filmin festivallere göndermeye hazırlanırken, bir yandan da sinema gösterimi için Kültür Bakanlığı’na başvurdu.
Çiftçilikten kazandığıyla film çekiyor
Kıran yönetmenliğin yanı sıra çiftçilik de yapıyor. Filmlerine sponsor bulamadığı için çiftçilikte kazandığı parayı sinemaya harcayan Kıran, “Ben bu çalışmaları yaparken hiçbir yerden sponsor almıyorum. Sponsorların maalesef artık ekonomik krizden dolayı sanata olan ilgisi azaldı. Sanat ciddi anlamda maliyet isteyen uğraştır. Ondan dolayı ben kendi imkanlarımla yaratıyorum. Yani ben cebimdeki beş kuruşla da sinemaya bir eser yaratmaya çalışıyorum. Ailemin mesleği çiftçilik olmasından dolayı, ben de bazen tarlada bir üretici oluyorum, çiftçi oluyorum. Domates ekiyorum, mercimek ekiyorum ve bunun bütün gelirlerini sinemaya veriyorum” dedi.
“Önemli olan ekonomi değil kültürü yarınlara bırakmak”
Kıran çiftçilikten kazandığı parayı yatırım yerine sinemaya harcamasını ‘Sanatçı ruhlu’ olmasına bağlıyor. Ekonominin kendisi için önemli olmadığına vurgu yapan Kıran, “Önemli olan bu topraklara, bu kültüre bir şeyler verebilmek, yarınlara bir şeyler aktarabilmek, yarınki nesillere bu kaybolan kültürü belgelemektir. Bunun yarınki nesle aktarılması anlamında çok önemli olduğunu düşünüyorum. Buradaki bu ezgiyi, bu trajediyi bu yaşamı, kaybolan kültürü yarına taşımak istiyorum. Bu biraz sanatçının yaşanmışlığıyla da alakalı diyebilirim. Yani bir yerde bir hikayeniz varsa bu hikayeyi anlatamıyorsanız bunu bir şekilde sanata dökmeniz gerekiyor, edebiyata dökmeniz gerekiyor” diye konuştu.