Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileri 2020'de pandemiyle paralel giden zorlu bir dönemden geçti. Fransa ile Yunanistan'ın; Doğu Akdeniz'de Ankara’nın Atina’yla yaşadığı gerilimi, "AB-Türkiye gerilimine" çevirme çabaları nedeniyle, ilişkiler belki de müzakerelerin başladığı 2005’den bu yana en kötü dönemini yaşadı.
Amerika, Çin ve Rusya ile zorlaşan ilişkiler nedeniyle kendi içinde büyük tartışmalar yaşayan Avrupa Birliği, 2020'ye İngiltere'nin AB'den ayrılması ve yıllardır çözüm bulunamayan göçmen kriziyle girdi. Avrupa Parlamentosu, bazı milletvekillerinin gözyaşları eşliğinde yapılan görüşmelerin ardından, İngiltere ile boşanmaya onay verdi. Boris Johnson'ın liderliğinde sürdürülen anlaşmalı ayrılık müzakereleri de, en az Brexit müzakereleri kadar sancılı geçti; müzakereler yılın son günlerine kadar sürdü.
Corona virüsü AB’yi birleştirdi
Mart ayında Türkiye'nin kapıları açması nedeniyle, Yunanistan'a akın eden
göçmenler Brüksel, Berlin ve Paris’te tepkiye neden oldu. Yunanistan'a destek veren AB, ülke sınırına Frontex polisi yığarak göçmenlerin gelişini engelledi.
Tüm dünyaya yayılan Corona virüsünün yarattığı pandemi, AB kurumlarını felç etti. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve pek çok kurum çalışanı Covid-19'a yakalandı. Karantina dönemi ve ardından video konferans yöntemiyle yapılan toplantılar nedeniyle, Brüksel'deki AB binaları yıl boyunca boş kaldı. Ancak Covid ile mücadele çabası aynı zamanda, AB'yi birleştiren önemli bir çimento işlevi de gördü.
Kuzey ve Güney ülkeleri arasındaki çekişme, Doğu ve Batı ülkeleri arasındaki eşitsizlik eleştirileri, Almanya ve Fransa arasındaki görüş ayrılıkları, Corona virüsüne karşı verilen ortak mücadelede ikinci planda kaldı. AB Komisyonu, tarihinde ilk kez üyeler adına borçlandı, 750 milyar Euro’luk yardım paketi zorlu müzakerelerden sonra onaylandı. "Tutumlular" adı verilen Kuzey ülkeleri ile Kuzey'in "Tembeller" olarak yorumladığı ve virüsün ekonomilerini sert vurduğu ülkeler arasındaki tartışmalar, AB dönem başkanı Angela Merkel'in "dayanışmacı Güney ülkeleri" arasına katılmasıyla son buldu.
Türkiye ile gerginlik AB gündemine damga vurdu
Covid krizinin yarattığı zorluklara paralel, Türkiye, özellikle Doğu Akdeniz krizi ve Türkiye'nin Atina ve Paris olmak üzere bazı AB başkentleri ile yaşadığı ikili siyasi sorunlar nedeniyle, AB liderlerinin gündeminden düşmedi.
Oysa Türkiye, Almanya’nın 1 Temmuz’da başladığı dönem başkanlığı sürecinde AB ile olan ilişkilerde ilerleme kaydetmeyi hedefliyordu. Ankara’dan yıl boyunca gelen hemen tüm mesajlar, Berlin’in altı aylık dönem başkanlığı boyunca, Gümrük Birliği‘nin güncellenmesi, Türk vatandaşlarına vize serbestisi ya da müzakerelerin canlanması gibi beklentileri ön plana çıkarıyordu.
Ancak, salgının ilk aylarında birçok Avrupa ülkesine sağlık malzemesi yardımında bulunarak imaj düzeltmeye çalışan Ankara’nın umutları boşa çıktı. AP Türkiye raporları ya da AB İlerleme raporlarında Türkiye'nin, özellikle "hukuk devleti, ifade özgürlüğü ve demokratik kurumlar" konusundaki karnesi yine düşük notlu oldu. Türkiye'nin 11 Temmuz'da aldığı Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması kararı ilişkileri daha da gerdi. Türkiye raporlarına ilk kez tam üyelik müzakerelerinin yanı sıra, "Türkiye ile yeni ilişki biçimleri geliştirilmeli" ifadeleri girdi. Türkiye'nin Doğu Akdeniz kaynaklı gerilim kapsamında özellikle AB’nin diğer güçlü aktörü Fransa ile ihtilaflı olması, Başbakan Merkel’i de zorlayan bir durum oldu. Liderler Doğu Akdeniz’de artan gerilimin gölgesinde, AB'nin 17-18 Temmuz zirvesinde Türkiye'ye yaptırımı konuştu. Ancak AB içindeki bölünme ve özellikle dönem Başkanı Almanya'nın "önce diyalog" ısrarı sayesinde yaptırım kararları Aralık zirvesine ertelendi.
Takvimler 11 Ağustos'u gösterdiğinde, Yunanistan, AB'yi Türkiye nedeniyle acil toplantıya çağırdı. Fransa Doğu Akdeniz'deki askeri varlığını artırma kararı alarak, Kıbrıs açıklarına Charles de Gaulle savaş gemisini gönderdi. AB Dışişleri Bakanları 14 Ağustos'ta Doğu Akdeniz gündemiyle toplandı. Toplantıda Türkiye'ye yine Merkel’in araya girmesiyle bir kez daha, "gerilimi düşürme" çağrısı yapıldı.
AB Konsey Başkanı Charles Michel, 19 Ağustos'ta Türkiye konusunu görüşmek üzere olağanüstü toplanacaklarını duyurdu. Zirve öncesinde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, yazlık Bregançon Şatosu'nda görüştüğü Merkel ile Türkiye konusundaki görüş ayrılıkları AB kulislerine damgasını vurdu. Merkel uzlaşma için, Macron ise yaptırım için bastırdı. Diplomasinin yaşanan sorunlara çözüm bulmada önemli bir rol oynadığını vurgulayan Merkel, Türkiye’nin hem NATO üyesi hem de göçmenler konusunda AB’nin partneri olduğunu ifade ederek, Fransa’nın ateşini almaya çabaladı.
"AB Yunanistan'ın arkasında" mesajı
Merkel'den umduğu desteği bulamayan Macron, AB'nin Akdeniz'e kıyısı olan ülkeleri MED 7'yi Korsika adasında topladı. Ancak bu toplantıda da İspanya, Portekiz ve Malta, dönem başkanı Almanya'nın arabuluculuk girişimlerine destek vererek, "yaptırımdan çok diyaloğun ön plana çıkarılmasını" istedi.
Zirveye katılan Yunanistan Başbakanı Kriyakos Miçotakis, uzun süredir kulislerde konuşulan bir bilgiyi doğrulayarak, Fransa'dan 18 Rafale savaş uçağı alacağını duyurdu.
Avrupa Parlamentosu'nda bu gelişmeler nedeniyle sık sık Türkiye oturumu yapıldı. Toplantılarda, "AP'nin, AB üyeleri Yunanistan ve Kıbrıs'ın arkasında
olduğu, Türkiye ile ilişkilerin ise dönüm noktasına geldiği" vurgulandı.
Türkiye'ye yaptırım kararının alınması beklenen 10-11 Aralık zirvesinde AB, Covid-19 yardım paketini onayladı. Türkiye'ye ilişkin yaptırımlar ise en az seviyede kaldı. Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa’nın Türkiye'ye karşı sert adımlar atılması önerisi yine kabul görmedi, yaptırımlar yine "bir sonraki zirveye" ertelendi. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Türkiye ile ilişkilerin geldiği noktaya ilişkin bir rapor hazırlanması ve bu raporun Mart ayı zirvesinde tartışılması kararlaştırıldı. ABD'nin seçilmiş başkanı Joe Biden'ın yönetimi devralmasının ardından, diğer pek çok konuda olduğu gibi Türkiye konusunda da ortak adım atılması gerektiği vurgulandı.
2021 perspektifi: AB-Türkiye dönüm noktasında
Josep Borrell'in, 2020 yılı sonu dolayısıyla Türkiye ile ilgili yayınladığı geniş makale, AB-Türkiye ilişkilerinin nasıl devam edeceği konusunda önemli ipuçları veriyor. Borrell makalesinde önemli bir uyarıda bulunuyor ve "Türkiye ve Rusya ile ilişkilerinde doğru dengeyi bulmadığı sürece, kıtada istikrarın sağlanamayacağını" belirtiyor. Savunmacı, caydırıcılığa dayalı tavırların, uzun vadeli çözümler getirmeyeceği uyarısında bulunan Borell, "Benim sorumluluğum güvensizlik, rekabet veya çatışma dinamiklerini; ortak çıkarlara ve işbirliğine dayalı ilişkilere dönüştürmektir" diyor. Türkiye'nin, ulusal bakış açılarıyla değil, AB genel bakışıyla değerlendirilmesi gerektiğini belirten Borrell makalesinde, "Avrupa projesinin siyasi özünü hatırlamak önemlidir. Nitekim, II. Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra, on üç yıldan kısa bir süre içinde, Avrupa Toplulukları ve ardından Avrupa Birliği, eski düşmanlarını ortak bir işbirliği ve entegrasyon gündemi etrafında biraraya getirdi. Bu hala arzularımıza ve dış politikamıza yön veren bir ders" görüşünü ifade ediyor.
Almanya, 31 Aralık’ta, AB dönem başkanlığını Portekiz’e teslim ediyor, 1 Temmuz’da ise Slovenya bu görevi üstlenecek. Başbakan Merkel, bayrağı teslim etmeden, Portekiz ve Slovenya ile 18 aylık üçlü bir program üzerinde uzlaştı ve 6 aya sığmayan düzenlemeleri 18 aylık bir döneme yaydı. Brüksel, Paris ve Berlin‘deki diplomatik kaynakların ortak yorumu, Türkiye'nin 2021’de demokratikleşme konusunda inandırıcı ve somut hamleler yapmaması halinde AB'den beklentilerinin yine boşa çıkacağı şeklinde.
Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar Grubu (S&D) üyesi İsmail Ertuğ VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, Ankara’dan gelen sinyallerden yola çıkarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın demokratik reformlardan bahsetmesinin bu beklentinin bir sonucu olduğu görüşünde: "Almanya, dönem başkanlığını üstlendiğinde de Türkiye’nin çok büyük bir beklentisi olmaması gerektiğini söylemiştim. Hatta ilişkiler geçen altı ayda daha da katılaştı. Altı ay önce yaptırımın kelimesi geçmiyordu, şimdi yaptırımlar sadece ertelendi, nitekim şu anda Türkiye, Mart’ta beklenen yaptırımların hedefinde olan bir ülke haline geldi. Bu tabii ki çok üzücü. Türkiye demokrasiye dönmedikçe, bu maalesef bu şekilde sürecek diye düşünüyorum.”
AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ise, 2021'de ilişkileri yeniden düzeltme şansı olduğuna inanıyor: "AB, Türkiye'ye elini uzatıyor ve AB liderlerinin sunduğu gündem net. Tüm bunların olması için, Türkiye'nin agresif veya AB çıkarlarına aykırı olarak değerlendirilebilecek eylemlerini durdurması gerekiyor. Yunanistan ile diyaloğun yenilenmesini ve Kıbrıs anlaşması görüşmelerinin yeniden başlatılmasını, mevcut durumun sonsuza kadar devam edemeyeceği anlayışıyla sağlamalıyız. Bu durumda zaman dostumuz değil, çok sınırlı. Bölgesel çatışmalar hakkında güçlü ve samimi bir diyaloğa sahip olmalıyız ve bunları karşılıklı çıkarlara saygı gösterecek şekilde nasıl ele alacağımızı konuşmalıyız. Bazıları benim bir hayalperest olduğumu ve bu gündemin gerçekleşemeyeceğini düşünebilir. Biz denemedikçe kesinlikle olmayacak. Türkiye'den atılan net adımların ve son aylardaki olumsuz eylem ve söylemindeki değişikliğin ötesinde, dürüst ve etkili diyaloglara ve çabalara geri dönmenin bir yolunu bulmalıyız. Açıkçası, ya karşılıklı yarar sağlayan bir gündeme doğru ilerleyebiliriz ya da karşılıklı yanlış anlamalarımızın sonuçlarına katlanırız. Kendi seçimim konusunda tereddüt etmiyorum."
Özetle Borrell, biraraya gelip, tarafların birbirini samimiyetle anlamasını
öneriyor. Türkiye ve AB'nin 2021'de ilişkileri düzeltebilmesi için belki de tek şans bu. AB'nin, Türkiye'nin hassasiyetlerini dinlemesi; Türkiye'nin de demokrasi, hukuk devleti ve ifade özgürlüğü alanlarında samimi adımlar atması bekleniyor. Ancak her iki tarafın da bu adımlar atıldığında, Borrell'in de dediği gibi, "kendisini ailenin bir üyesi" gibi hissedeceği güven ilişkisinin yeniden inşa edilmesi şart. Aksi takdirde, 2021 yılı AB-Türkiye ilişkilerinde oldukça zorlu bir yıl olmaya devam edecek.