Mersin Devlet Opera ve Balesi (MDOB) bir ilke imza attı. Türkiye’de ilk kez bir kukla operası sahnelendi. MDOB, Giacomo Puccini’nin “Madama Butterfly” operasını kuklalarla sahneye koydu.
Fikir MDOB Başrejisörü Melih Öztürk’e ait. VOA Türkçe’ye bilgi veren Öztürk fikrin nasıl doğduğunu ve geliştiğini, “Madam Butterfly Puccini’nin klasik operası. Bundan yıllar öncesine dayanan bir Türk opera geçmişi var. Bizim şehrimizde de daha önce iki defa klasik opera olarak sahnelendi. Ancak farklı bir şekilde seyircilerin karşısına çıkıyoruz çünkü Türkiye’de ilk defa bir kukla opera yaptık. Pandemi dönemi başladığında sanatta da ne yazık ki bir süre aksama oldu. Düşündüm ki bir kukla etkinliği yapmış olursak belki de arkadaşlar biraz daha uzak mesafede olurlar, beraber sahneyi paylaşmamış olurlar. Daha sonra bu fikir gelişe gelişe 'Neden bir opera yapmayalım kuklalarla?’ noktasına geldi” sözleriyle anlattı.
Avrupa’da kukla operaların sahnelendiğini ama MDOB’un uygulamasının o örneklerden de farklı olduğunu söyleyen Öztürk, “Yıllardır Avrupa’da kukla opera yapılıyor ancak benim bildiğim kadarıyla, çünkü bu tarz bir kuklayı operada görmedim, ipli kuklalarla opera yapılıyor. Bu kuklaların ipli kuklalardan farkı var. Neredeyse insan ölçeğine yakın kuklalar imal ettik” dedi.
‘’Meşakkatli ama çok güzel bir eser çıkardık’’
Hazırlıklar yaklaşık bir buçuk ay sürdü. Kuklaları ve kostümleri Hatice Kaptı tasarladı ve yapımını da terzi Çetin Avcı’yla birlikte üstlendi. Çok zahmetli bir süreçten geçtiklerini söyleyen Kaptı, ‘’Önce çamur aşamasıyla başladım, yüzleri çalışarak, sonra bunların silikon kalıplarını alarak, arkasından polyester dökerek yüzleri bitirdik. Üzerlerinin realizesini yaptıktan sonra saç, sonra kostüm tasarımına sıra geldi. Kostümleri tasarladık dönemine uygun bir şekilde. Farklı bir taşıyıcının, daha doğrusu oynatıcının rahat kullanabileceği askı yöntemiyle onu kamufle ederek bir kukla tasarımı yaptık. Hem kullanıcıyı işin içine katarak hem kuklanın çok daha fazla öne çıkmasını sağlayarak meşakkatli ama çok güzel bir eser çıkardık” diye konuştu.
Kuklaların teknik çözümlemesini üstlenen Alper Güneri de eseri nasıl canlandırdıklarını, “Yapım aşamasında en çok zorlayan birden fazla kuklanın tek kişi tarafından aynı anda hareket ettirilmesini sağlamaktı. Bayağı bir beyin jimnastiği yapmak durumunda kalıyorsunuz. Teknik anlamda da birkaç defa uygulama yapıp sonucu deneyimlemek gerekiyor tabii ki. Bu biraz zaman aldı. Kafanın içine yerleştirdiğimiz bir mekanik aksam oluşturduk. Elde kullanılan gizli bir maşa sayesinde ağız hareketini yapabildik” şeklinde anlattı.
“Alışması zor oldu”
Kukla operası sahnede oyunculukla şarkı söylemeyi birleştiren sanatçılar için zorlayıcı oldu. Opera sanatçısı Gülden Vurandemir yaşadığı zorluklar için, “Kuklaların yapım aşamasına kadar tam olarak neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Daha önce hiç böyle bir deneyim yaşamadık, bugüne kadar hep sahneye şarkı söylemek için çıkmıştık, tabii ki oyunculuk içinde her zaman mesleğimizin ama kendi bedenimiz dışında başka bir şeyi oynatmak ve ona ruh katmak gerçekten çok yeni ve heyecan verici bir deneyim oldu. Özellikle bedeni koordine etme konusunda zorlandık çünkü kendi boyutumuzun dışında bir oyuncağı canlandırmamız gerekiyordu. Daha küçük el hareketleri, daha koordine olunması gereken başka bir şeyi yönetiyorsunuz. Elbette zorlukları oldu fakat zaman içerisinde alıştık” dedi.
Oynatıcı olmadığı için kendisi adına en kolay performanslardan biri olduğunu söyleyen solist Erdem Erdoğan da “Açıkçası en kolay gibi görünen söyleyenlerin işi. Kenarda durup orkestrayla şarkı söyleyeceğiz. Asıl işi yapan sahnede oynatan arkadaşlarımız çünkü onlar bir saniye için bile durmamak, doğru zamanda hareket etmek, verilen rejiyi uygulamak, bir yandan da bizimle ağız senkronunu tutturmak gibi zorlukları var. Benim açımdan sahnede en kolay yaptığım işlerden bir tanesi olacak, ben duracağım ve söyleyeceğim. Hatta hiç vücut kullanmadan, duyguya girmeme bile gerek yok, hatta görünmeme de gerek yok. Ama onların işi dehşet, yani askere gider gibi böyle üç ay öncesinden komanda eğitimine falan girmeleri lazım, oturmak, kalkmak, çökmek, sürünmek…” şeklinde konuştu.
Oynatıcılardan Korhan Dinçer de zorlandığı noktaları, “Şimdi şarkı söylemeden, sadece kuklayla hareket etmek ve ona adapte olmak gerçekten çok zorladı. Ben normalde bariton söylüyorum. Tenor rolünü seslendirmek, daha doğrusu oynamak bambaşka bir şey. Onun vücut dili, onun zamanlaması, tonları tutuş tarzı çok farklı. Ama biz de tabii geçmişten kalan tecrübeyle, yani sahneyi paylaştığımız sanatçı arkadaşlarımızdan edindiğimiz bilgilerle elimizden geleni yapmaya çalıştık" sözleriyle anlattı.
Sahne ve ışık tasarımı
Operanın sahne tasarımı Özlem Topuz’a ait. Dekoru sadece kuklaya göre değil, oynatıcılara göre de tasarlamak gerektiğine dikkat çeken Topuz, ^^Başlangıçta biz kuklaları daha küçük düşünmüştük, oynatıcılar devreye girdiği zaman büyüdü. En önemli şey aslında bütünselliği sağlamaktı çünkü kuklalarımız renkli. Dekorda da kostümlere uygun şekilde renkli bir dünya yaratmaya çalıştık. Modern bir dekordansa daha klasik bir dekora doğru yöneldik. Ters ışıklar vererek bir su efekti yaratmaya çalıştık. Orkestramız aşağıda çalıyor, onlar da aslında bir anlamda dekorun için dahil olmuş oldu” dedi.
Operanın ışık tasarımınıysa Tarı Deniz yaptı. Deniz her zamankinin aksine ışıkları sanatçının değil kuklaların ön plana çıkacağı şekilde tasarladı.
Operada 40 kukla yer aldı. Orkestra operayı canlı seslendirdi. Sahnenin altında yer alan müzisyenlere sahnenin iki yanında koro eşlik etti, Orkestra şefliğini Tulio Gagliardo, koro şefliğini Anıl Aydın yaptı.
Eserin anlatıcılığını Yusuf Ziya Büyükaslan, video projeksiyonunuysa Umut Sinan Özdemir üstlendi. Prömiyeri 17 Mart’ta yapılan Madama Butterfly’ın ikinci gösterimi bugün.