VOA Türkçe ve DW haber sitelerine Türkiye'de erişim engeli getirilmesinin yankıları sürüyor. Gazeteciler, siyasetçiler ve sivil toplum kuruluşları gerek Türkiye'den gerekse uluslararası platformda, RTÜK'ün erişim engeli kararına tepkilerini dile getiriyorlar.
Max Hoffman - Washington’daki düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi’nin Ulusal Güvenlik ve Uluslararası Politika Direktörü
“Türk hükümetinin kararı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin ağır ekonomik kriz ve eriyen halk desteği karşısında söylemleri kontrol etme ve muhalefeti boğmaya dönük çaresiz girişimlerini yansıtıyor. Bu, on yılı aşkın süredir sürekli şekilde artan siyasi baskının en son adımı. Anketler, Türkler’in çok büyük bir çoğunluğunun hükümetin denetimindeki ana akım medyaya güvenmediğini gösteriyor. Bunun büyük oranda nedeni sansürle ilgili kaygılar. Dolayısıyla Türkler yetkililerin sansürüne uğramayan bilgileri edinmek için sosyal medyaya ve VOA, DW gibi uluslararası kuruluşlara giderek daha fazla yöneliyor. Bu son baskıcı adım Türkiye’de bilgi edinmenin düzeyini azaltacak ve Türk halkıyla Avrupa’nın geri kalanında halklar arasında enformasyon alanındaki büyük farkı daha da genişletecek”
Gürkan Özturan - Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi Medya Özgürlüğü Acil Müdahale Koordinatörü
“Medya özgürlüğüne yönelik baskıların yıllardır arttığı ve bağımsız medyanın iktidar ittifakı tarafından ortaya atılan çeşitli iddialar ve ithamlarla sürekli hedef haline getirildiği bir ortamda, uluslararası haber kuruluşları Türkiye'deki toplumun bilgiye erişim hakkını ve basın özgürlüğünü tatmin etmeyi amaçlayan çok önemli içerikler sunmaktadır. Yakın zamanda Türkiye'de derinleşen ekonomik kriz ve bu krizin genç profesyonellerin yaşamları üzerindeki etkilerine ilişkin tartışmalı bir haberin yayınlanması üzerine bir kez daha gördüğümüz gibi, toplumun geneli de yayınlanan içeriği beğenmediği takdirde medya kuruluşlarının kapatılmasını talep etme ve bu kuruluşlarda çalışan gazetecileri hedef gösterme eğilimi sergilemiştir. Bu tür eğilimler de nihayetinde medya özgürlüğünü ve halkın bilgiye erişim hakkını tehlikeye atmaktadır.
RTÜK on yıllardır bir "medya düzenleyicisi" olarak faaliyet göstermekte ve eleştirel medya üretimleri için sansür uygulamalarını sıradanlaştırmaktadır. Aynı düzenleyici kurum Şubat ayında VOA, DW ve Euronews'in faaliyetlerini sürdürebilmeleri için lisans almaları ve yönetmelik kurallarını kabul etmeleri şartını getirmişti. Böylesi bir uygulama söz konusu uluslararası yayıncıların editoryal bağımsızlık ve bütünlüklerine, küresel faaliyetlerinde sergiledikleri tutuma kıyasla ters düşecek bir koşuldu. Ancak VOA ve DW'ye erişimin engellenmesine yönelik bu son uygulama, RTÜK'ün uzun bir süredir Türkiye'deki yerel medya kuruluşlarını hedef alan ve sadece Türkçe içeriği sınırlamakla kalmayıp aynı zamanda Türkiye'deki insanların bu iki haber portalı aracılığıyla çeşitli dillerde bilgiye erişimini engelleyen sansür faaliyetlerine dünya çapında dikkatleri çekmiştir. Türkiye'ye dair bu tür izole edici uygulamaların nitelikli bir demokraside yeri olamaz ve olmamalıdır. Ayrıca, kısıtlayıcı veya zorlayıcı bir hükmün yasal süreçlerle ortaya çıkabileceğini ancak bunun yönetmeliklere yansımasının onu hukuka uygun hale getirmeyeceğini yinelemek de gereklidir. Haklar ve hürriyetler çerçevesiyle çelişen her türlü uygulama son bulmalı ve bu erişim engeli kaldırılmalıdır”
Emre Kızılkaya - Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Başkan Yardımcısı ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı
“Türkiye'de son yıllardaki hemen her seçim öncesinde basın özgürlüğü ihlallerinin arttığını görüyoruz. Siyasi iktidar türlü bahanelerle bilgi akışını kontrol altına almaya çalışırken anayasal hakları çiğnemekten çekinmiyor. Son haftalarda yaşananlar da hükümetin kendi kontrolü dışındaki gazeteciliğe karşı sistematik bir saldırı yürüttüğünü gösteriyor. Dezenformasyon bahanesiyle meclise getirilen sansür yasası teklifi böyleydi mesela. Terörle mücadele bahanesiyle Diyarbakır'da 16 gazetecinin tutuklandığını gördük. O yüzden sistematik diyorum. İnternet yayın lisansı almadığı gerekçesiyle Voice of America ve Deutsche Welle’ye erişimin engellenmesi ise bu paketin içerisindeki son örnek oldu. Bu örnekte RTÜK'ün yetkisini aştığı çok açık. Bu aynı zamanda görevi suistimal olarak da nitelenebilir. Bir yıl içinde sadece eleştirel habercilik yaptı diye medya kuruluşlarına on milyonlarca lira ceza kesen siyasallaşmış bir kurumdan tarafsız bir adım beklemek artık imkansız. Ancak Türkiye'de daha da tehlikelisi, demokrasi açısından en acıklısı belki de, bir mahkemenin RTÜK’ün bu temelsiz başvurusuna hak verip haber sitelerine erişimi engelleyebilmesi. Bu durum iktidar siyasetçilerinin koltuklarını korumak uğruna her tür antidemokratik adımı atabileceğinin de son örneği oldu. Seçim günü yaklaştıkça demokrasimiz adına durumun daha da kötüleşmemesini umuyorum”
Steve Feldstein - Carnegie Uluslararası Barış Vakfı adlı düşünce kuruluşunun Demokrasi, İhtilaf ve Yönetim Programı kıdemli uzmanı
“VOA Türkçe ve Deutsche Welle’ye Türkiye’nin düzenleyici kurumu tarafından erişim engeli getirilmesi rahatsız edici bir gelişme ve ülkede ifade ve basın özgürlüğündeki düşüşe dair keskin bir mesaj veriyor. Bu gelişme, hükümeti eleştiren görüşleri sansürleme konusunda bir başka talihsiz adımı oluşturuyor. İnternet siteleri ve platformlarının engellenmesi Türkiye’de yeni bir durum olmamasına rağmen bu karar yine de hayret verici ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukukun üstünlüğüne bağlılığı konusunda zor sorular uyandırıyor”
Fehim Taştekin – Gazeteci
“Medyayı ele geçirme, AKP iktidarının ilk başından beri öncelikleri arasında yer alıyor. TMSF’nin el koyduğu medya organlarıyla başlayıp 15 Temmuz darbe girişimi ile yakaladıkları fırsatla olağanüstü hal yetkileri kullanarak bu amaçlarına önemli ölçüde eriştiler. Ele geçiremediklerini de soruşturmalar, tazminat davaları, RTÜK cezaları ve ilan-reklam ambargolarıyla cendere altına aldılar. Fakat etki edemedikleri bir alan kaldı: Türkçe yayın yapan yabancı kuruluşlar ve Türkiye’de üslenip çalışan yabancı gazeteciler. Uzun süre bu yayın organlarını ve gazetecileri kontrol altında tutmak için farklı yollar denediler. Basın kartları ve oturum izinleri susturma mekanizmasının birer kozuna dönüştürüldü. Fakat istedikleri oranda sonuç alamadılar. Tabii DW ve VOA’nın başına gelen, susturucu darbenin son aşaması. Sosyal medya ve internet yayıncılığını bir türlü kontrol edemiyorlar. Bu yüzden lisans sözleşmesi koşulunu geliştirdiler. Türk medyası Gezi olaylarından bu yana artan oranda teslim alındıktan ve üç maymunu oynar hale getirildikten sonra alternatif medyanın yanı sıra Türkçe yayın yapan kuruluşlara ilgi arttı. İnsanlar haberleri buralardan takip ediyor. Bu da iktidarı rahatsız ediyor. Erdoğan hileli ve çalınmış bir seçim için bütün gücünü kullanmaya hazırlanırken medyada denetimsiz bir alan bırakmak istemiyor. Bu iktidardan hiç denenmemiş başka sansür ve susturma mekanizmaları beklenebilir. Bu konuda çok yaratıcılar.”
Tarık Beyhan - Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International)
Kampanyalar Direktörü
“Türkiye'de basın uzunca yıllardır baskı altında. Gazetecilere açılan davalar, RTÜK'ün hükümetin hoş karşılamadığı haberler nedeniyle kanallara cezalar yağdırması ve yazılı basına ayrımcı şekilde ilan kurumundan ilan verilmemesi, hükümet tarafından atanan yönetim kurulu üyelerince kontrol edilen büyük şirketlerin muhalif kabul edilen mecralara reklam vermemesi gibi uygulamalar yıllardır sürüyor.
Birçok habere erişimin engellenmesi ve bazı haber sitelerine sadece habercilik faaliyetleri nedeniyle tamamen erişimin mahkeme kararlarıyla engellenmesi sıklıkla gördüğümüz diğer uygulamalardı. İnternetin daha çok kontrol altına alınarak ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik son yıllarda artan yasal düzenlemeler ise son yasaklamalara gerekçe edildi. Yasal düzenlemeler özü itibarıyla özgürlüklere tehdit olarak değerlendirilmiş olsa da, özellikle uygulama biçimi yani DW ve VOA'ya uygulanan yasak, açıkça istenmeyen haberlerin engellenmesine yönelik bir çaba olarak görülebilir”