Almanya’nın Magdeburg kentinde bir Noel pazarında düzenlenen ve beş kişinin hayatını kaybettiği saldırının ardından Almanya’da siyasi ve toplumsal tartışmalar alevlenmiş durumda.
Suudi Arabistan vatandaşı olduğu belirtilen saldırgan Talib el-Abdulmuhsin’in, geçmişte güvenlik birimleri tarafından izlendiği ancak caydırıcı bir müdahalede bulunulmadığı ortaya çıktı.
Saldırganın sosyal medyada giderek radikalleşen, İslam karşıtı ve Almanya’ya yönelik tehditkar içerikler paylaşmasına rağmen yetkililerin harekete geçmemesi, güvenlik mekanizmalarının etkinliği konusunda tartışmalara yol açtı.
Tehdit ihbarları göz ardı edildi
2006 yılında Almanya’ya gelen ve 2016’da sığınmacı statüsü kazanan el-Abdulmuhsin’in, 2016, 2023 ve 2024 yıllarında güvenlik birimleri tarafından "tehdit değerlendirme konuşmalarına" tabi tutulduğu, ancak bu önlemlerin sonuçsuz kaldığı İçişleri Bakanlığı tarafından doğrulandı.
Bakanlık sözcüsü, bu görüşmelerden birinin 2023 yılında bir polis karakolunda, diğerinin ise 2024 yılında zanlının iş yerinde yapıldığını açıkladı.
Ancak görüşmelerin içeriği ve alınan kararların neden etkili olmadığı kamuoyuyla paylaşılmadı. Ayrıca zanlının çevresinden gelen uyarılar ve sosyal medya paylaşımlarına rağmen, yetkililerin ciddi bir önlem almaması kamuoyunda büyük tepkiye yol açtı.
Olayla ilgili şimdiye kadar elde edilen bilgiler, saldırganın daha önce Müslüman olduğunu ve radikal İslam karşıtı görüşler benimseyerek Almanya’yı, "İslam’a karşı fazlasıyla hoşgörülü olduğu gerekçesiyle cezalandırmayı hedeflediği“ tezini ortaya koyuyor.
El-Abdulmuhsin’in, aşırı sağcı ve göçmen karşıtı AfD (Almanya için Alternatif) partisine hayranlığını açıkça ifade ettiği ve bu partinin söylemlerini desteklediği de biliniyor.
Hukuk uzmanları, Almanya’daki mevcut tehdit değerlendirme prosedürlerinin somut riskleri öngörmekte yetersiz kaldığını vurguluyor ve daha etkili önlemler alınması gerektiğini savunuyor.
AfD’nin gösterisi ve kutuplaşma riski
Noel pazarındaki saldırının ardından Almanya için Alternatif (AfD) partisi, Magdeburg’da 20 binden fazla kişinin katıldığı bir miting düzenledi.
Partinin eş başkanı ve başbakan adayı Alice Weidel, konuşmasında mevcut hükümeti sert bir şekilde eleştirerek, Başbakan Olaf Scholz ve İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in Alman halkını koruyamadığını ve göçmenlere kolaylık sağladığını iddia etti.
Miting boyunca "Yabancılar sınırdışı edilsin" ve "Almanya’yı sevmeyenler, Almanya’yı terk etsin" şeklinde sloganlar atıldı.
Weidel konuşmasında, "Yeni güvenlik yasalarına ilişkin tartışmalar, Magdeburg’daki trajedinin kontrolsüz göç olmadan mümkün olmayacağını göz ardı etmemelidir. Devlet, vatandaşlarını daha kısıtlayıcı bir göç politikası ve kararlı sınırdışı etme uygulamalarıyla korumalıdır" ifadelerini kullandı.
Güvenlik birimlerinin olayı önleme konusunda ihmali olduğunu savunan Weidel, "Magdeburg’daki dehşeti mümkün kılan yetkililerin ihmali şok edici. Hükümet, güvenlik aygıtını muhalefeti baskılamak için kullanmak yerine gerçek tehditlere karşı mücadelede etkili olmalıdır" dedi.
Saldırının siyasi ve toplumsal etkileri
Magdeburg’daki saldırı, yalnızca güvenlik sistemlerinin değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın ve siyasi istikrarın sınavdan geçtiği bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.
Almanya’da seçimlere yalnızca iki ay kala bu saldırı, güvenlik ve göç politikalarını siyasi tartışmaların merkezine oturtmuş durumda.
AfD’nin saldırıyı göçmen karşıtı duyguları körüklemek için istismar ettiği ve bu durumun toplumu daha fazla kutuplaştırabileceği yönünde uyarılar yapılıyor.
Uzmanlar, AfD’nin göçmen karşıtı söylemleri basitleştirerek popülaritesini arttıracağını ve özellikle sağ seçmen arasında etkisini güçlendireceğini öngörüyor.
Son anketlere göre yüzde 20’ye yaklaşan AfD’nin oy oranının, Magdeburg sonrası yaşanan gelişmelerle daha da artabileceği belirtiliyor.
Forum