Erişilebilirlik

TÜİK: “Türkiye nüfusu hızla yaşlanıyor”


Türkiye yaşlı nüfusu son beş yılda yüzde 20,7 artarak 9 milyon 112 bin 298 kişiye ulaştı. 65 yaş ve üstü kişilerden oluşan yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise yüzde 10,6’ya yükseldi.
Türkiye yaşlı nüfusu son beş yılda yüzde 20,7 artarak 9 milyon 112 bin 298 kişiye ulaştı. 65 yaş ve üstü kişilerden oluşan yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise yüzde 10,6’ya yükseldi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2024 yılına ait “İstatistiklerle Yaşlılar” çalışmasının sonuçlarını açıkladı. Buna göre Türkiye yaşlı nüfusu son beş yılda yüzde 20,7 artarak 9 milyon 112 bin 298 kişiye ulaştı. 65 yaş ve üstü kişilerden oluşan yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise yüzde 10,6’ya yükseldi.

TÜİK nüfus projeksiyonlarını da bir önceki yıla göre güncelledi. Türkiye’nin daha da hızlı yaşlandığını ortaya koyan verilere göre, demografik göstergelerdeki yapı sürerse, yaşlı nüfus oranı 2030 yılında yüzde 13,5, 2040 yılında yüzde 17,9, 2060 yılında yüzde 27,0, 2080 yılında yüzde 33,4 ve 2100 yılında ise yüzde 33,6 olacak.

Doğurganlık hızının düşeceği öngörülüyor

Doğurganlık göstergelerindeki hızlı düşüş eğiliminin devam edeceğini varsayan senaryoya göre ise yaşlı nüfus oranının 2030 yılında yüzde 13,5, 2040 yılında yüzde 18,2, 2060 yılında yüzde 28,8, 2080 yılında yüzde 38,5 ve 2100 yılında yüzde 42,8 olacağı öngörülüyor.

Hükümetin son yıllarda teşvik ettiği doğurganlığı artırıcı tedbirlerin etkili olacağını varsayan diğer senaryoya göre, yaşlı nüfus oranının 2030 yılında yüzde 13,4, 2040 yılında yüzde 17,5, 2060 yılında yüzde 25,5, 2080 yılında yüzde 29,8 ve 2100 yılında yüzde 28,2 olacağı tahmin ediliyor.

Bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş grubunda doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eden doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2023 yılında 1,51'e gerileyerek nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altında kalmış durumda.

VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan nüfus ve yaşlılık uzmanları, çocuk ve genç nüfus oranında dünyanın gerisinde kalan, yaşlı nüfus oranında dünya ortalamasını aşmış durumda olan Türkiye’nin bu hızda yaşlanmaya henüz hazırlıklı olmadığı görüşünde.

Uzmanlar, TÜİK rakamlarının da yaşlılar arasında yaygın olduğunu gösterdiği, başta yoksulluk, sosyal dışlanma ve tek başına yaşamanın beraberinde getirdiği sorunlara yönelik politikaların hızla geliştirilmesi çağrısında bulunuyor.

Yaklaşık dört yaşlıdan biri yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında

“Türkiye’nin mevcut uygulamalarla yaşlılara hak ettiği yaşam kalitesini sunamadığını” savunan Ege Geriatri Derneği Başkanı psikolog Mevlüt Ülgen, “Projeksiyonlar Türkiye'nin bir yıl önceki tahminlerinin de üstünde ve hızlı yaşlandığını gösteriyor. Maalesef Türkiye buna hazır değil. Önceki yıllara göre yaşlılar anlamında daha olumsuz koşullar var. Özellikle yaşlı yoksulluğunun arttığını görüyoruz. Tek başına yaşayan yaşlı nüfus da hızla artıyor. Yine önemli artışlardan birisi, 80 yaş üstü nüfus artışı. Bu da yaşlı bağımlılık oranının önümüzdeki süreçte daha da hızla artacağını gösteriyor. Tüm bunlar Türkiye'de alarm çanlarının çaldığını, hızla bu sosyolojik, demografik değişime uygun olarak yaşlılara ilişkin politikaların yaşama geçirilmesi gerektiği noktasında bize çağrı yapıyor” ifadelerini kullandı.

TÜİK verileri de 2024 yılında toplam nüfusun yüzde 29,3'ünün yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında iken yaşlı nüfus için bu oranın yüzde 23,3 olduğunu ortaya koydu. Yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olan yaşlı nüfus cinsiyete göre incelendiğinde, bu oranın yaşlı erkeklerde yüzde 22,3, yaşlı kadınlarda ise yüzde 24,2 olduğu görüldü.

Çalışma çağındaki yüz kişiye düşen yaşlı sayısını ifade eden yaşlı bağımlılık oranı da 2019 yılında yüzde 13,4 iken bu oran 2024 yılında yüzde 15,5'e yükseldi. Yaşlı bağımlılık oranının 2030 yılında yüzde 19,5, 2040 yılında yüzde 26,5, 2060 yılında yüzde 45,5, 2080 yılında yüzde 61,9 ve 2100 yılında yüzde 61,6 olacağı tahmin edildi.

Emekli maaşlarının hayat pahalılığı karşısında erimesiyle yaşlılar arasında yoksulluğun giderek arttığını kaydeden Ülgen, yoksulluğun yanı sıra yaşlıların toplumdan dışlanmasına yol açan diğer faktörler olduğunu da vurguladı. Ülgen, “Yaşlıların birçoğu yaşına uygun olmayan, yaş dostu olmayan konutlarda yaşıyor. Yine bizim makro-mikro çevre dediğimiz şehir düzenlemeleri ve ulaşımdaki sorunların da yaşlılar açısından engeller oluşturması yaşlıları eve izole ediyor. Bu da dışlanmayı getiriyor. Yaşlılar toplumda hak ettiği saygıyı görememekten kaynaklı olarak da dışlanma yaşıyorlar” diye konuştu.

Turkey, aging
Turkey, aging

“Yaşlı kadınlar erkeklerden daha dezavantajlı”

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Nüfusbilim Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Şebnem Beşe Canpolat ise yaşlı kadınların erkeklerden daha dezavantajlı durumda olduğuna dikkat çekti. Yaşlılık politikalarının cinsiyet bakış açısıyla ele alınması gerektiğini savunan Canpolat, “Eğitimde cinsiyet eşitsizliği kaynaklı yaşlı kadınların dezavantajı var. Her beş yaşlı kadından biri okuma yazma bilmiyor. Eğitim eksikliği onların haklarını öğrenme, sağlık hizmetlerinden yararlanma, sosyal yardım sistemlerine ulaşma konusundaki şanslarını kısıtlıyor” diye konuştu.

TÜİK verilerine göre okuma yazma bilmeyen yaşlı kadınların oranı, 2023 yılında yaşlı erkeklerin oranından 6 kat fazla. Okuma yazma bilmeyen yaşlı kadınların oranı yüzde 19,9 iken yaşlı erkeklerin oranı yüzde 3,3 oldu.

Yaşlı nüfusun eğitim durumu da cinsiyete göre incelendiğinde, cinsiyetler arasında önemli farklılıklar olduğu görüldü. TÜİK verileri, bitirilen tüm eğitim düzeylerinde yaşlı erkek nüfus oranının yaşlı kadın nüfus oranından daha yüksek olduğunu ortaya koydu.

Türkiye’de yalnız yaşayan yaşlıların sayısı giderek artıyor

TÜİK verilerine göre, 2024 yılında en az bir yaşlı birey bulunan 6 milyon 726 bin 583 hanenin 1 milyon 750 bin 900’ü tek başına yaşayan yaşlılardan oluşuyor. Bu hanelerin yüzde 74’ü kadınlara, yüzde 26’sı ise erkeklere ait.

Son dönemde evinde ölü bulunan tek başına yaşayan yaşlılara ait haberlerin basında sıkça gündeme geldiğini kaydeden Ülgen, “Tek başına yaşayan yaşlıların sosyal yaşama katılımı ve bu yaşlıların takibi anlamında ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Bu yaşlılarla ilgili mutlaka yaşlı veri sistemi oluşturulması gerekiyor ki biz bunları takip edebilelim, sağlık ve benzeri gelişmelerinden haberdar olabilelim. Bu anlamda Türkiye'de önemli sorunlardan birisi de yaşlı veri sisteminin olmaması ve yaşlı takibinin olmaması diyebiliriz” ifadelerini kullandı.

“Yaşlı bakımına hak temelli değil geleneksel yaklaşılıyor”

Ülgen, tek başına yaşayan yaşlıların sayısının artmasıyla sağlık ve bakım hizmetleri açısından destek ve hizmet beklentisinin de arttığını kaydetti. İktidarın bu açıdan yaşlıya yönelik bakışının değişmesi gerektiğini kaydeden Ülgen, “Hükümet, Türkiye’nin geleneklerinin yaşlıya saygıya ve bakıma dayandığını söyleyerek bakımı aileye yüklüyor, ailede de kadına yükleyen bir bakış açısı var. Bu bakış açısı hak temelli olmadığı ve sosyal devlet ilkesiyle uyuşmadığı için bugün hem kurumsal bakım hizmetlerinin yetersizliği hem de yaşlıların evde bakımı, evde sağlık hizmetlerine ulaşması gibi sorunlar olduğunu görüyoruz. Bunun yanında özel yaşlı bakım evlerinin fiyatlarının ulaşılabilir olmaması gibi sorunlar da var” dedi.

TÜİK verileri de evde bakım desteğine ihtiyacı olan 65 ve daha yukarı yaştaki kişilerin oranının 2023 yılında yüzde 16,4 olduğunu gösterdi.

Türkiye’de iktidarın yaşlıların aile yanında bakılmasına yönelik bakış açısı yüzünden devlete ait huzurevlerinin kapasitesinin de çok yetersiz kaldığını söyleyen Ülgen, “Devlet kurumlarına ulaşmak 3-4 yıllık sıralar beklemeyi gerektiriyor. Bunların sayılarının da son yıllarda artmadığını görüyoruz. Aslında önemli göstergelerinden birisi de devletin sosyal koruma harcamalarının giderek düşmesi. Bunun temelinde hak temelli sosyal devlet anlayışına uygun bir yaklaşım olmaması, daha çok geleneklere bağlayan bir yaklaşım olması yatıyor” şeklinde konuştu.

“Yaşlılar için aile temelli değil toplum ve devlet destekli bakım sistemi gerekiyor”

Devlet tarafından emeklilik sistemine benzer yaşlılara yönelik bir sağlık ve bakım fonu kurulması gerektiğini kaydeden Nüfusbilim Derneği’den Doç. Dr. Canpolat ise “Almanya ve Japonya’da olduğu gibi Türkiye için etkili çözüm yollarının bulunabileceğine inanıyoruz. Çalışanlar ve işverenler bu sistemde, gelirlerinin bir kısmını bir fona aktarıyorlar. Bu fon daha sonra evde bakım, kurumsal bakım, tele bakım gibi hizmetleri destekleyecek şekilde bireylere aktarılıyor. Böylece devlet bütçesine düşen yük azalıyor, aileler rahat bir nefes alıyorlar ve yaşlılar kendi ortamlarında bağımsız bir şekilde yaşayabiliyorlar” dedi.

Gelişmiş ülkelerde aile temelli bakım hizmeti değil toplum ve devlet desteğiyle getirilen bakım sistemlerinin geçerli olduğunu belirten Canpolat, yoksulluk riski altında olan kadınlara da değinerek, “Kadınların hala istihdamdaki oranı yüzde 30 ve evli değillerse, eşlerinden bir emekli maaşı bağlanmıyorsa emeklilik maaşları konusunda da aslında sıkıntılar var. Devletin sosyal yardımları adil ve eşit bir şekilde yaşlılara dağıtabileceği bir sistemi oluşturması gerekiyor” diye konuştu.

“Doğurganlık politikaları sadece kadınları değil erkekleri de kapsamalı”

Canpolat, iktidarın nüfusun yaşlanmasının önüne geçmek için daha fazla çocuk sahibi olmayı teşvik eden yaklaşımının da yalnızca kadınlar üzerinden yürütüldüğü eleştirisinde bulundu.

VOA Türkçe’ye konuşan Canpolat, “Bu konuda göz ardı edilen önemli bir konu da erkeklerin doğurganlığı ve aile planlamasındaki rolü. Oysa doğurganlıktaki düşüşün erkek doğurganlığı ve sosyal kısırlık kavramı üzerinden de ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Avrupa’da yapılan birçok araştırma, erkek doğurganlığının yalnızca biyolojik değil aynı zamanda sosyal ve ekonomik faktörlerden etkilendiğini gösteriyor. Sosyal kısırlık, biyolojik nedenlerle değil toplumsal, ekonomik ve psikolojik faktörler nedeniyle çocuk sahibi olamama durumunu anlatıyor” dedi.

Ekonomik güvensizlik, konut sorunu, güvencesiz çalışma koşulları, artan yaşam maliyetleri, değişen toplumsal normlar ile ilişki dinamiklerinin de erkeklerin çocuk sahibi olmayı ertelemesine yol açtığını söyleyen Canpolat, “Türkiye’deki mevcut politikalar erkeklerin doğurganlıktaki rolüne ilişkin veri toplamamakta ve bu konuyu politika geliştirme süreçlerine dahil etmemektedirler. Bu nedenle doğurganlık politikalarının sadece kadınları değil erkekleri de kapsayan bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

Forum

XS
SM
MD
LG