Amerikan düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi’nin Türkiye Ofisi ile Avrupa Parlamentosu AB-Türkiye Forumu tarafından Türkiye-AB ilişkilerinin masaya yatırıldığı bir webinar düzenlendi.
“AB-Türkiye İlişkilerini Uzun Vadeli Stratejiye Oturtmak: Avrupa’nın Jeostratejik Egemenliği ve Türkiye” başlıklı çevrimiçi panelin açılışında konuşan Avrupa Parlamentosu AB-Türkiye Forumu Başkanı Zeljana Zovko, Türkiye ve AB’nin ticaretten göç ve güvenlik konularına kadar birçok alanda kilit ortaklar konumunda olduğunu ve aralarında çok sayıda ortak çıkarın bulunduğunu belirtti.
Etkili bir işbirliği ve yapıcı diyalog geliştirmenin iki tarafın da çıkarına olduğunu vurgulayan Zovko, uluslararası sistemde yaşanan dönüşümlerin AB’nin karşı karşıya kaldığı, sayısı giderek artan zorluklara karşı daha fazla direnç göstermeyi gerekli kıldığını kaydetti. Zovko, bu siyasi jeopolitik değişimin AB’nin içeride ve yakın çevresinde oynadığı rolü ve dünyanın öbür tarafındaki ülkelerle ilişkilerini etkilediğine değindi. Zovko, “Avrupa’nın stratejik özerkliğine yönelik arayış, AB’nin uluslararası ortaklarına bel bağlamasıyla ancak başarılı olabilir” diyerek, Türkiye’nin bu süreçte oynayabileceği rollerin bulunduğuna işaret etti.
“AB’nin uluslararası ortağı değiliz, biz Avrupa’yız”
Zlovdo’nun ardından söz alan Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB İşleri Dairesi Başkanı Faruk Kaymakçı, Zlovdo’nun Türkiye için kullandığı “uluslararası ortak” ifadesini eleştirerek, “Biz kendimizi AB’nin uluslararası bir ortağı olarak görmüyoruz, biz Avrupa’yız, geleceğimizi Avrupa’nın içinde görüyoruz” dedi. Türkiye’nin bir aday ülke olarak AB’yle müzakereleri sürdürdüğüne işaret eden Kaymakçı, ancak bu süreçte Türkiye’nin kendisini, “ailenin ihmal edilen ve biraz da ayrımcılığa uğrayan bir üyesi” olarak hissettiğini söyledi.
AB’nin jeostratejik egemenliği bakımından Türkiye’nin önemli bir değer olduğunu ifade eden Kaymakçı, Avrupa’nın ve NATO’nun güvenliğinin Türkiye’nin güneydoğu sınırlarında başladığını, Türkiye’nin bu bağlamda bir dizi alanda tehditlerle baş ederek Avrupa’nın güvenliğine ciddi katkıda bulunduğunu vurguladı. Kaymakçı, güvenlik ve savunma alanında işbirliği kapsamında Türkiye’nin, NATO-AB işbirliği bağlamında gelecekte hayata geçirilecek girişimlere tamamen dahil edilmesi gerektiğini de kaydederek, “Türkiye Avrupa’ya bir tehdit ya da hasım değil, Türkiye’nin kendisi Avrupa, kendisi NATO” ifadesini kullandı.
Kaymakçı, Türkiye’nin terörle mücadele konusunda gösterdiği çabaların da Avrupa’da çok fazla farkında olunmadığı eleştirisini dile getirerek, Türkiye’nin başta IŞİD olmak üzere çoğu Ortadoğu’dan kaynaklı terör örgütleriyle mücadelede en aktif ülkelerden biri olduğuna dikkati çekti. Kaymakçı, terör örgütleri arasında ayrımcılık yapılmaması gerektiğini de belirtti.
Avrupa’nın istikrarı ve jeostratejik egemenliği bakımından bir önemli meselenin de radikalleşme ve Müslüman toplulukların Avrupa’ya entegrasyonu olduğuna değinen Kaymakçı, laik bir devlet olarak Türkiye’nin işbirliğini ve hatta AB’ye üyeliğinin bu iki konuda önemli katkılar sağlayabileceğini belirtti.
Kaymakçı, Türkiye’nin dünyada en fazla mülteciyi topraklarında barındıran ülke olduğunu ve bu mültecilerin çoğunun kuzey Avrupa ülkelerine gitmeyi istediğini de söylerken, AB ile mülteci anlaşması sayesinde Türkiye’nin düzensiz göçü idare etmeye çalıştığını ancak üzerinde çok fazla yükün bulunduğunu kaydetti. Kaymakçı anlaşmanın, hem ülkelere hem de Suriyeli ve diğer mültecilere yararı olacak şekilde gelecek aylarda yenilenmesi gerektiğini ifade etti. AB’nin anlaşma altında verdiği sözlerini yerine getirmesi gerektiğinin altını çizen Kaymakçı, yeni anlaşmada Suriyeli olmayanların da kapsama dahil edilmesi gibi bazı ek unsurlara yer verilmesinin gerekeceğini de söyledi.
“İşbirliğimiz ancak tam üyelikle tam potansiyeline ulaşabilir”
Kaymakçı, enerji güvenliği, ekonomi, ticaret ve yatırımlar gibi alanlarda da Türkiye’nin AB’ye katabileceği çok şeyler olduğunun, ayrıca Türkiye’nin Balkanlar’dan Güney Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar uzanan bölgesel politikalarda istikrar, barış ve refaha katkıda bulunabilecek önemli bir aktör olduğunun altını çizdi. Kaymakçı, İngiltere’nin ayrılmasından sonra AB’nin bir miktar ağırlık ve etki gücünü kaybettiğini ve bu bakımdan da Türkiye’nin birliğe ciddi güç katabileceğini kaydetti.
Faruk Kaymakçı, tüm bu konularda Türkiye ve AB arasında işbirliğini tam potansiyelli olarak hayata geçirmenin yolunun Türkiye’nin AB üyeliğinden geçtiğini belirterek, “Herhangi bir transaksiyonel ilişkiye ilgi duymuyoruz, küresel bir aktör olarak AB’nin üyesi olmak istiyoruz. İşbirliğimiz, ancak tam üyelik olursa en fazla fayda sağlayabilir. Elbette bu üyelik yarın olmayacak ama önemli olan Türkiye’nin birliğe katılım perspektifini güçlü tutmaya devam etmek” diye konuştu.
Bu süreçte Türkiye ve AB’nin aralarındaki diyalog ve temas mekanizmalarını koparmaması gerektiğinin ve iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir “pozitif gündemin” oluşturulmasının özellikle altını çizen Kaymakçı, bu bağlamda iki taraf arasında tüm üst düzey diyalog toplantıları, teknik toplantılar ve zirvelerin tekrar aktif hale getirilmesi gerektiğini söyledi.
Kaymakçı bunun yanında AB’nin Türkiye’nin birliğe katılım perspektifini güçlendirmesi ve eşit muamele uygulaması gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye kendisini ayrımcılığa uğramış, marjinalize edilmiş hissettiği sürece Avrupa’nın geri kalanıyla tam bir işbirliği yapamaz” dedi.
Kaymakçı, Türkiye ve AB’nin bu süreci adım adım götürmesi gerektiğini de ifade ederken, buna da Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellemesiyle başlayabileceklerini söyledi. Kaymakçı, bu güncellemenin özellikle Corona virüsü salgını sonrasındaki toparlanma sürecinde daha da önem kazandığını ve Türkiye’nin ekonomi, ticaret ve yatırım alanında ağırlığa sahip bir aktör olması itibariyle bu konuda atılacak olumlu bir adımın iki tarafa da önemli yarar sağlayacağını vurguladı.
Kaymakçı, AB ile vize serbestisi ve geri kabul anlaşması sürecinde de ilerleme sağlanmasının önemini dile getirdi.
Eski Avrupa Parlamentosu üyesi: “Türkiye’nin Atatürk’ün laik ülkesinden siyasi İslam ülkesi olmaya doğru ilerlediği kaygısı var”
Panelin soru cevap bölümünde Avrupa Parlamentosu AB-Türkiye Forumu Başkanı Zovko ile Avrupa Parlamentosu’nun eski üyesi Anna Maria Corazza Bildt’in Türkiye’yle ilgili kullandığı bazı ifadelere Faruk Kaymakçı tepki gösterdi.
Bildt bir soruyu yanıtlarken, Türkiye’yle ilişkilerde durum ne olursa olsun, “Türkiye halkıyla uzun vadede diyalog ve temas halinde kalmaya devam etmeleri gerektiğini” söyledi. “Muazzam boyuttaki ortak çıkarları hayata geçirmek için gereken güveni yeniden inşa etmek uzun bir süreç” diyen Bildt, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “ötesine geçerek" diyalogun her türlü şeklini değerlendirmeleri, havayı yumuşatmaları gerektiğini belirtti.
Bunun için de bazı hareketlerden kaçınmak gerektiğini kaydeden Bildt, bu hareketler arasında “suçlama savaşı”na girmeyi örnek verdi, Türkiye’nin “ihmal edildiği, ayrımcılığa uğradığı, marjinalize edildiği” gibi suçlamalarına işaret etti.
“Fasılların çoğunu tamamladınız ama bazı kilit fasılların dondurulmasının nedenleri var. AB’nin böyle davranıyor olmasının nedenleri var” ifadesini kullanan Bildt, Avrupa halkının Türkiye’de temel özgürlükler, sivil haklar, insan hakları alanlarında gelinen vaziyetten “şoka uğradığını” söyledi.
Bildt, Türkiye’de 2016’daki darbe girişimi sonrası aralarında akademisyenler, gazeteciler, muhalefet liderlerinin olduğunu binlerce kişinin hapse atıldığına dikkati çekti.
Bildt ayrıca, Avrupa halklarının Türkiye’nin “Atatürk’ün laik ülkesi konumundan daha siyasi İslam ülkesi konumuna doğru ilerlediğinden” kaygı duyduğunu söyledi. Bildt, ABD’nin Ortadoğu ve Akdeniz’deki varlığını azaltmakta olduğu bir süreçte Türkiye ve AB’nin bölgede birçok kilit ortak çıkara sahip olduğunu belirtti, “Türkiye’nin bölgesel bir süper güç olduğu açık. AB’nin jeostratejik özerklik arayışında Türkiye’nin bir rol oynayabileceği de net ama oynamayabilir de, bu Türkiye’le bağlı” diye konuştu. Bildt, Türkiye’yi bölgesinde özellikle Kürtler’e odaklı bir dış politika izlemekle eleştirdi, Türkiye’nin “neo-Osmanlıcı, siyasi İslam’dan yana bir dış politika izlemediğini göstermesi ve güvenli, barışçı bir Akdeniz ve Ortadoğu için AB’yle güçlerini birleştirmesi” gerektiğini belirtti.
“Bize yardımcı olmuyorsunuz”
Avrupa Parlamentosu AB-Türkiye Forumu Başkanı Zovko da bir soruyu yanıtlarken, Gümrük Birliği anlaşmasını güncelleme sürecinde Türkiye’nin izlediği tutuma eleştiriler yöneltti, Türkiye’yi “bir yandan tavizler isterken diğer yandan üye ülkelerle bu konuda yaşadıkları çıkmazı aşma yolunda irade ortaya koymamakla” eleştirdi.
AB’nin karar alma mekanizmalarında tüm üyelerin eşit ağırlığa sahip olduğunun Türkiye’deki yetkililerce hala tam anlaşılamadığını savunan Zovko, “Bazı üyeler bu zor dönemi aşmada Türkiye’ye yardımcı olmak, en azından havayı yumuşatmak için çalışmalar yapıyor ama Türkiye sergilediği hareketlerle bize yardımcı olmuyor. Sayın Kaymakçı bu mesajı Ankara’ya iletebilir. Şimdi gerçek anlamda ciddiyet sergileme zamanı, konuşma değil icraat zamanı” diye konuştu.
Kaymakçı’dan Zovko ve Bildt’e yanıtlar
Daha sonra söz alan Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, Zovko ve Bildt’in Türkiye’yi eleştiren bu sözlerine tek tek yanıt verdi.
Öncelikle, “mesajı Ankara’ya iletmesi” talebinde bulunan Zovko’ya, “Ben o yetkililerden biriyim, eğer bir mesaj göndermek istiyorsanız doğrudan bize söyleyebilirsiniz” karşılığını veren Kaymakçı, yine Zovko’ya cevaben, Türkiye’nin herhangi bir taraftan herhangi bir taviz istemediğini, meşru ve yasal haklarını savunmaya çalıştığını belirtti.
Kaymakçı, Güney Kıbrıs’ın bazı müzakere başlıklarına veto koymasını ima ederek, yeni üyelerin elbette belirli bir duruşlarının olabileceğini ancak bu duruşların Avrupa’nın genel anlamda çıkarlarına ters düşmemesine AB’nin dikkat etmesi gerektiğini kaydetti.
Faruk Kaymakçı, “Biz seçimimizi zaten yaptık, Avrupa ailesine aitiz. Üyelik kriterlerimizi yerine getirdiğimizde AB’nin tam üyesi olmak istiyoruz ama adil muamele görmeliyiz. Üyelik perspektifi verilmeli. Bu bize reformlarımızı hızlandırmada yardımcı olacak” diye konuştu.
Bildt’in “suçlama savaşı” eleştirisine yanıt olarak da, “Suçlama savaşından hoşlanmadığınızı söylüyorsunuz ama bunu siz başlattınız, bizi çok fazla suçladınız” diyen Kaymakçı, “Türkiye halkı” ifadesine ilişkin de, “Türkiye Türkiye’dir. Türkiye devleti ve Türkiye halkı vardır. Elbette Türkiye halkıyla diyalog istiyorsanız vize serbestisi, sivil toplum temasları üzerinde çalışalım ama şunu unutmayalım, hoşunuza gitse de gitmese de Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye halkı tarafından seçilmiştir. Erdoğan Avrupa’da en çok destek alan liderlerden biri. Buna saygı göstermelisiniz” ifadelerini kullandı.
Türkiye’yle 24’üncü (Adalet, Özgürlük ve Güvenlik) ve 25’inci (Bilim ve Araştırma) fasıllar açılmış olsaydı insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konularda dile getirilen meselelerle yüzleşmek zorunda kalmamış olabileceklerini belirten Kaymakçı, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin en başından bu yana gerilimli bir seyir izlediğini ve bunun süreci olumsuz etkilediğini, aslında çok hızlı olabilecek bazı reformlar üzerinde de caydırıcı etki yaptığını söyledi.
Kaymakçı, Türkiye’nin “İslamcılaşması” konusundaki ifadeler için de, “Bundan bir kaygınız olmasın., Türkiye Avrupa’nın en laik ülkesi. Türkiye radikalleşmeyi önlemede ve Müslümanlar’ın entegrasyonunu sağlamada sizin en iyi müttefikiniz olacaktır. Ben bu konularda kaygı duymak yerine Türkiye’yle birlikte çalışmayı tercih ederdim” diye konuştu.
Türkiye’nin Suriye politikasının da sadece Kürtler’e odaklanmadığını ifade eden Kaymakçı, Türkiye’nin 300 bin Suriyeli Kürt’e ev sahipliği yaptığını, bu kişilerin birçoğunun Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki üç operasyonu sayesinde evlerine dönebildiğini kaydetti.
“İngiliz halkı ayrılmak istedi, biz katılmak istiyoruz”
“AB’yle diyalog ve temas içinde olmak istiyoruz, resmin içinde olduğumuzu hissetmek istiyoruz. Bu süreci adım adım götürmek istiyoruz, her şeyin aynı anda olması yönünde bir talebimiz yok” diyen Kaymakçı, olumlu bir dinamizmin yaratılması ve AB sisteminin aday ülkelere karşı suiistimal edilmemesi gerektiğini de vurguladı.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Kaymakçı sözlerinin sonunda Brexit’e atıf yaparak, “Brexit İngiliz halkının tercihiydi ama Türkiye İngiltere değil. İngilizler ayrılmak istedi biz katılmak istiyoruz” ifadesini kullandı.
“Entegrasyon sürecinin yeni bir versiyonuna ihtiyaç var”
Panelin bir diğer konuşmacısı ve Avrupa’nın Jeostratejik Egemenliği ve Türkiye başlıklı raporun yazarı, Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Bahadır Kaleağası da, bugün hem Türkiye’nin Avrupa politikası hem de AB’nin Türkiye politikasının başarısız olduğunu, halbuki geçmişte Türkiye ve AB’nin, her iki tarafın da fayda sağladığı bir denklemi hayata geçirebildiğini söyledi.
Bunun geçmişte başarılmış olmasının, bugünkü başarısızlığın etkisini daha da arttırdığını ifade eden Kaleağası, dolayısıyla şimdi Türkiye’nin Avrupa’yla entegrasyon sürecinin yeni bir versiyonunun devreye sokulmasına çalışılabileceğini kaydetti. Kaleağası, “Demokratik koşulsallık, ekonomik idare konuları, dış politikada işbirliği konularında güncellemelere ihtiyaç var” diye konuştu.
Kaleağası, iki tarafın da, sadece kendilerine değil bölgeye de kayıplar getiren bu koşuldan kendilerini çıkarıp, bu üç tarafın da kazançlı çıkacağı bir atmosferi yaratmaları gerektiğini vurguladı.
Türkiye’nin AB’yle bağlantılı politika alanlarına dahil edilmesinin birliğin küresel etki gücünü genişleteceğini kaydeden Kaleağası, iki taraf arasında sorunların bulunduğunu ancak yapıcı olmayan politikaların da sorunun parçasını oluşturduğunu söyledi. Kaleağası, bloke etme, askıya alma, yaptırımlar getirme gibi negatif politikalarla bugünün sorunlarına çözümlerin bulunamayacağını ifade ederek, “Türkiye Avrupa’nın entegrasyon sürecinden ne kadar çok dışlanırsa, AB ülkelerinde de görülen popülizm, demagoji ve milliyetçiliğin yükselişine neden olan sorunların da o derece bir parçası olacak” diye konuştu.
Bahadır Kaleağası, Türkiye’yle sürecin 21’inci yüzyılın gerçeklikleriyle daha uyumlu bir hale getirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.