Erişilebilirlik

'Akademisyenler Türkiye’ye Dönmeye Korkuyor'


Hükümetin yurtdışındaki bilim adamlarını Türkiye’ye geri döndürmek amacıyla yeni teşvik programı açıklamasının hemen ardından bazı akademisyenlerin tutuklanması, Amerika’da yaşayan Türk akademisyenlerin tepkisine yol açıyor.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, tersine beyin göçünü gerçekleştirmek amacıyla hafta ortasında bu teşvik programını açıklamıştı. Programa göre Türkiye’ye geri dönecek bilim adamlarına aylık 20 -24 bin lira maaş, ailelerine katkı payı, araştırmalarına ise 500 bin ile 1 milyon lira arasında teşvik verileceği belirtildi. Programda ayrıca dönüş uçak biletinden Türkiye’de yerleşecekleri evlere kadar bir dizi teşvik yer alıyor.

Ancak dün Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Tanbay ve Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı'nın da aralarında bulunduğu 14 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan 14 kişiden 8’i yurtdışı yasağı konularak serbest bırakıldı.

VOA Türkçe iki siyaset bilimcisi Dr. Kumru Toktamış ve Dr. Maya Arakon’a, yaşanan son gözaltılar ve Türkiye’nim tersine göç üzerine başlattığı yeni proje hakkındaki görüşlerini sordu.

“Gözdağı ortamı dalgalar halinde tüm vatandaşlara yayılıyor”

New York Pratt Institute Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Bölümü Öğretim Görevlisi ve Siyaset Sosyolojisi Uzmanı Dr. Kumru Toktamış, hükümetin vatandaşlarını “kendi kapalı kapıları ardında çevirdikleri dümenlerin oyun taşı” olarak gördüğünü savundu. Hükümetin “milyonları tutuklamak yerine gözdağı vermeyi amaçladığı” görüşünü savunan Toktamış şöyle konuştu:

“Burada bence önemli olan aydınların alınması, sorgulanması, serbest bırakılması değil, bu durumun yarattığı gözdağı ortamının dalgalar halinde tüm vatandaşlara yayılıyor olması. Gerek yurtdışında, gerek yurt içinde gözdağı ortamın yarattığı bu tedirginliği canlı tutmayı artık bir toplumsal kontrol ve baskı stratejisi olarak gören ve bundan medet uman bir rejimle karşı karşıyayız.”

“Etliye sütlüye dokunmayan akademisyenler bile Türkiye’ye gitmeye korkuyor”

Kumru Toktamış, Türkiye’de yurt dışında çalışan bilim adamlarını ülkeye geri getirmek için başlatılan yüksek maaş ve ödenek gibi yeni kararların birçok akademisyeni cezbetmeyeceğini öne sürdü.

Son yaşanan gözaltılar sonrasında bu korkunun daha da artacağını belirten Toktamış, “Etliye sütlüye bulaşmayan, muhalif olmayan, kendi halinde doktora öğrencileri dahi Türkiye’ye tatile gitmeye korkar oldular. Bu afaki belirsizlik ortamının nelere mal olabileceğinin hesabını yapan genç aydınları nasıl ülkeye geri kazandırmayı umuyor bu rejim? Belki de ummuyor, böylece sadece biat edenler gelsin, gerisi muhalif olsun olmasın ne halleri varsa görsünler tutumu bu” diye konuştu.

“Yeni Gezi Parkı gibi toplu protestolardan endişe ediyorlar”

2013 yılındaki ‘Gezi Parkı’ protestolarını analiz ettiği ve İngilizce olarak ABD’de ‘Everywhere Taksim’ (Her yer Taksim) adıyla çıkan kitabın da yazarı plan Toktamış, hükümetin bu adımlarının olası bir Gezi tipi protesto dalgasının önünü kesmek olduğu düşüncesinde.

Toktamış, ”Cuma sabahı yapılan bu gözaltıların gözdağı ortamı dışında şu anlamı olabilir: Gezi’yi akıllarda tazelemek ve buna yönelik tehdit parmağını sallamaya devam etmek. Milyonların omuz omuza köprüler aşarak gerçekleştirdikleri bir başkaldırıyı küçük, rafine bir aydın grubuna mal etmenin nedeni aslında bir, ‘Sakın ha! Düşünmeyin bile’ tehdidi değil de nedir? Ekonomik krizin ve toplumsal gerilimlerin yükselmekte olduğu bir dönemde açık ki iktidar bir yandan muhtemel Gezi benzeri patlamaların önünü, bir yandan da en rafine özgürlükçü kesimin sesini kesmeye çalışıyor. Suçlamaların basiretsizliği ve mesnetsizliği bence son derece stratejik. Bırakın eylem yapmayı, eylem yapmayı düşünmeyin bile diyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Radikal muhalefeti parça parça ettiğinde geniş halk kesimlerine fazla gözdağı verilmiş olmaz, mesaj radikal muhaliflerle hesaplaşma mesajıdır. Ancak rafine bir sakinlik içinde özgürlükçü alanlar yaratmaya çalışan aydınların taciz edilmesi daha geniş kitlelere verilen bir mesajdır” dedi.

Maya Arakon: “Akademisyenler geri döndüklerinde tutuklamaktan korkuyor”

ABD’deki Denison Üniversitesi öğretim görevlisi siyaset bilimci Doç. Dr. Maya Arakon ise Türk akademisyenlerin geri dönüşünün imkansız olduğunu savundu.

Sadece Erdoğan yönetimine biat edecek akademisyenlerin Türkiye’ye dönebileceğini belirten Arakon, Türk akademisyenlerin Türkiye’ye dönmekten korktuğunu belirtti. Arakon, Osman Kavala davasının bir kurgu olduğunu ve öne sürdü.

Arakan VOA Türkçe’ye şöyle konuştu: “Öncelikle ‘bu akademisyenler gelsin iyi para vereceğiz’ çağrısı bana ilk duyduğum anda da Stalin’in Troçki’ye yolladığı ‘geri dön gel arkadaşça konuşalım’ daveti olmuştu. Troçki’yi de döner dönmez tutuklatmıştı. ‘Şimdi sizi dünyanın her tarafında aramak sorun. Gelin geri dönün. Geri döndüğünüzde de tutuklayalım sizi diyecekler herhalde. Maalesef ki son yaşanan gözaltılarla ortaya çıktı bu durum.”

“Osman Kavala davası bir kurgu”

Arakon, Osman Kavala’nın bir yılı aşkın bir süredir iddianame olmadan tutuklu olduğunu belirterek, “Bütün Avrupa’nın gözü bu davadaydı. Çok sert eleştiriler geliyordu. Osman Kavala, Avrupa’da da çok iyi tanınan bir sivil toplumcu, insan hakları savunucusu ve sanat koruyucusu. Dün gözaltına alınan birçoğunu kişisel olarak tanıdığım ve arkadaşlık kurduğum insanlar. Birçoğuyla yolumuz insan hakları ve demokrasi konusunda kesişmişti. Ortak projelerimiz oldu. Dolayısıyla kişisel olarak çok üzüntü duyuyorum. Osman Kavala’ya bir artık iddianame yazma konusunda Avrupa’dan çok ciddi baskı vardı. Tahminim şöyle: “Osman Kavala’yı neyle suçlayacaklar? O iddianameyi herhangi bir gerçek delil üzerinden yazamayacakları için Anadolu Kültür’ü bir terör örgütü olarak ortaya koyup Osman Kavala’yı onun lideri, yanında çalışanları da terör örgütü üyesi olarak ilan edecekler. Böyle bir iddianame yazacaklar, böyle bir kurgu yapılacak gibi geliyor bana” dedi.

“Gezi paranoyası yaratmak istiyorlar”

Arakon, son gözaltılarla hükümetin olası yeni protestolar için Türk halkına gözdağı verdiğini iddia etti. Arakon şöyle devam etti. “Dönüp dolaşıp Gezi’yi organize etmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak gibi bir tür darbe bağlantılı bir gerekçe sunacaklar. Bu insanları muhtemelen Gezi ile bağlantılı olarak oradan da bir şekilde FETÖ ile bağlantılı kılacaklar. Bütün bu yapılanların ayrıca şu andaki seçim takvimiyle bağlantısı da var. Bu gözaltılar aynı zamanda bir seçim yatırımı. Bu AK Parti seçmenine yönelik, ‘Bak benim arkamda durmazsan bunlar nasıl ayaklanıyor’ uyarısı. AK Parti burada Gezi’yi hatırlatarak seçmenine yönelik bir korku politikası uyguluyor. Sanırım yerel seçimler öncesi yeniden bir Gezi paranoyası yaratmak istiyorlar. Hükümetin anketlerde çok ciddi kan kaybı yaşadığı görülüyor” dedi.

“Cumhurbaşkanı’nı sevmiyorlar ama kullanışlı buldukları için ittifak halindeler”

Arakon, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın batı ülkeleri tarafından sevilmese de karşılıklı ortak çıkarlar için tahammül edildiğini savundu. Arakon şöyle konuştu, “Şu anki yönetim ve şu anki cumhurbaşkanı, Avrupa’da da, Amerika’da da hiç kimse tarafından sevilmiyor. Fakat kullanışlı bir insan. Bu yüzden bir ittifak halindeler ve bu ittifak Suriye’deki kriz, Ortadoğu’daki kriz ve göç akını devam ettikçe belli bir noktaya kadar devam edecek. Ne yapıyorsunuz? Yapmayın etmeyin demelerine rağmen ittifaklarını kesmezler. Şu andaki Tayyip Erdoğan, hem Angela Merkel hem Avrupa’daki diğerleri için hem de Trump için her türlü kavga ve çıkar çatışmasına rağmen hala devam eden bir ittifak varsa bu tamamen Avrupa’nın da, Amerika’nın da bu hükümete mecbur olması yüzündendir. Özellikle Cumhurbaşkanı’nın bunun çok iyi farkında olduğunu ve bunu da kullanmaya devam ettiğini düşünüyorum. Türkiye’de hepimizi kılıçtan geçirseler, Avrupa’nın bir şey diyeceğini ve harekete geçeceğini düşünmüyorum“ dedi.

“Kavala davasını FETÖ ile birleştirecekler”

Arakon Osman Kavala davasıyla ilgili ise şunları söyledi: ”Bu gözaltılar direk şunu gösteriyor. ‘Bir kere rahatlamayın, Türkiye’de hala bizim borumuz ötüyor’ gibi bir uyarı. En büyük korkum Anadolu Kültür’ü kapatmaları ve mal varlıklarına el koymaları. Anadolu Kültür, gerçek anlamda uluslararası diyalog ve demokrasi için çalışan bir dernektir. Anadolu Kültür için, ‘Duran Adam’, ‘Kırmızılı Kadın’ gibi figürleri yurt dışında Gezi olayları döneminde getirip Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak gibi komik suçlamalar var. Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak suçu darbe suçlamasıyla aynı. Dolayısıyla FETÖ davasıyla birleştirmeye doğru gidiyorlar. Kıriminalize edebildikleri herkesi kriminalize ediyorlar. Sonuçta hiç bir veriye, delile ihtiyaç duymadıkları bir dönem. Korkutucu olan bu.”

XS
SM
MD
LG