2024 yılı, Almanya'da koalisyon hükümetinin siyasi gerilimlerle yıprandığı ve nihayetinde dağıldığı bir yıl olarak tarihe geçti.
Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller (Bündnis 90/Die Grünen) ve Hür Demokrat Parti (FDP) arasında kurulan "trafik lambası koalisyonu," özellikle yenilenebilir enerji politikaları, savunma harcamaları ve bütçe disiplini konularında yaşanan derin görüş ayrılıklarıyla büyük bir sınav verdi.
Koalisyon içindeki çatlaklar, Başbakan Olaf Scholz'un liderlik kapasitesini ciddi şekilde zorladı ve hükümetin işlevselliğine yönelik bir tehdit oluşturdu.
Yeşiller, iklim değişikliğiyle mücadelede daha sert ve kapsamlı önlemler alınması gerektiğini savunurken, neoliberal FDP, iklim politikalarının ekonomiyi zorlayan ve bireysel özgürlükleri kısıtlayan bir yük haline geldiğini ileri sürdü; yenilenebilir enerji projelerine ayrılan yüksek bütçenin azaltılmasını ve enerji politikalarının piyasa dostu bir yaklaşımla yeniden düzenlenmesini talep etti.
Bu durum, hükümet içinde aylarca süren şiddetli tartışmalara yol açtı. Yeşiller, FDP'nin taleplerini "gelecek nesillere ihanet" olarak değerlendirirken, FDP ise Yeşillerin "ideolojik dayatmalar" peşinde olduğunu iddia etti.
Savunma harcamaları da koalisyonun başka bir kırılma noktasını oluşturdu. SPD ve Scholz, Ukrayna savaşı sonrası Almanya'nın NATO taahhütlerini yerine getirmek için savunma bütçesinin arttırılmasını desteklerken, Yeşiller bu artışların iklim projelerinden ödün verilmesine yol açacağını savundu.
FDP ise savunma harcamalarını bütçe açığını arttırmadan finanse etmek için sosyal harcamalarda kesintiye gidilmesi gerektiğini dile getirdi. Bu üçlü açmaz, hükümetin karar alma süreçlerini felç etti.
Koalisyonun çöküş süreci
Koalisyon içindeki gerilimler 2024 sonbaharına gelindiğinde doruk noktasına ulaştı. Ekim ayında FDP lideri Christian Lindner, Scholz hükümetinin enerji politikalarını "ekonomik rasyonaliteyi hiçe sayan bir trajedi" olarak nitelendirerek koalisyondan ayrılma tehdidinde bulundu. Kasım başında FDP, koalisyondan resmen çekildiğini açıkladı ve hükümet dağıldı.
Koalisyonun çöküşü, Berlin'de siyasi dengeleri altüst etti ve Almanya'yı bir hükümet kriziyle karşı karşıya bıraktı.
Bu gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, anayasal prosedürleri başlatarak erken seçim kararı aldı. Erken seçimlerin Şubat 2025'te yapılması kararlaştırıldı.
Seçimlerin, Almanya'nın siyasi istikrarını yeniden sağlamak ve ekonomik belirsizlikleri gidermek için kritik bir dönüm noktası olması bekleniyor.
Göçmen ve İslam karşıtı AfD'nin ayak sesleri
Erken seçim, Almanya'nın hem ekonomik hem de siyasi geleceği açısından belirleyici olacak.
Gözlemciler, seçim sonrasında Almanya'nın yeni koalisyonla siyasi istikrarını yeniden kazanıp kazanamayacağını yakından takip ediyor.
Bu bağlamda, Almanya için Alternatif Partisi (AfD)'nin ne kadar güçlü olacağı da erken seçimlerin sonuçlarına ve seçmenlerin mevcut hükümete duyduğu memnuniyetsizliğin derecesine bağlı olacak.
Özellikle göç politikası konusunda sert eleştirilerle dikkat çeken AfD, popülist söylemleriyle geleneksel partilere olan güven kaybından faydalanıyor.
Kamuoyu yoklamaları, AfD'nin özellikle doğu eyaletlerinde güçlü bir taban oluşturduğunu gösteriyor ve partinin federal düzeyde daha geniş bir siyasi etki elde etme olasılığı giderek artıyor.
2024'te partinin başarıları dikkat çekti. AfD, Saksonya, Thüringen ve Brandenburg gibi Almanya'nın doğusundaki eyaletlerde düzenlenen seçimlerde yüzde 30'u aşan oy oranları elde etti. Bu, AfD'nin tarihindeki en yüksek başarılardan biri olarak kaydedildi.
Bu başarısı, partinin göçmenlik ve İslam konularındaki sert eleştirileri, ekonomik kaygılarla birleştirerek seçmen kitlesini genişletmesiyle açıklanıyor. Ancak AfD'nin bu yükselişi, Alman demokrasisinin geleceği üzerine tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Alman ekonomisi krizde
2024 yılı, Almanya için ekonomik belirsizliklerin derinleştiği bir dönem olarak kayda geçti. Yüksek faiz oranları ve küresel talepteki daralma, sanayi üretimi ve ihracat üzerinde olumsuz etkiler yarattı. Konjonktürel dalgalanmalar, yapısal sorunlar, bürokrasideki hantallık ve nitelikli iş gücü eksikliği, Alman ekonomisinin üzerinde ağır bir yük oluşturmaya devam etti.
Sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 5 oranında düşerken, bu durum Alman ekonomisinin son beş yıldır ciddi bir durgunluk içinde olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Enflasyon yüzde 2,2 seviyesinde kontrol altında tutulmasına rağmen, tüketici harcamalarındaki zayıflama ekonomik büyümeyi yavaşlattı. Özellikle gıda fiyatlarındaki yüzde 12'lik artış, hane halkının alım gücünü olumsuz etkiledi ve yaşam maliyetlerini artırdı.
İflas eden şirket sayısı 20 bine ulaşarak bir önceki yıla göre yüzde 22'lik bir artış gösterdi. Bu iflaslar en çok nakliye ve depolama, inşaat ve hazır yemek sektörlerinde yoğunlaştı.
Ekonomik baskının arttığı bu dönemde, federal hükümet yüksek enerji maliyetlerini hafifletmek amacıyla 25 milyar Euro değerinde enerji destek programı başlattı. Ayrıca, gelir vergisi indirimleriyle vatandaşların üzerindeki mali yükü azaltmayı hedefledi.
Ancak, bu politikaların uzun vadeli etkileri ve sürdürülebilirliği kamuoyunda tartışma konusu olmaya devam ediyor. Almanya, mevcut ekonomik zorlukları aşmak için yapısal reformlar ve yenilikçi politikalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor.
Almanya'nın Ukrayna'ya yardımları tartışılıyor
Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken, Almanya'nın Ukrayna'ya verdiği destek 2024'te de sürdü. Almanya, yıl boyunca Ukrayna'ya 12 milyar Euroluk bir askeri ve insani yardım paketi sağladı.
Bu yardımın büyük bölümü, modern savunma sistemleri ve enerji altyapısı onarımı için kullanılmak üzere tahsis edildi.
Bu yardımlar, Almanya içinde yoğun tartışmalara yol açtı. Muhalefetteki AfD ve sol partiler ile kamuoyunun bir kısmı, Ukrayna'ya ayrılan kaynakların, Almanya'daki ekonomik sorunları çözmek için kullanılması gerektiğini savundu.
Sosyal medya platformları ve halk mitinglerinde, "Önce Almanya" sloganı yaygınlık kazanırken, Scholz hükümeti bu eleştirilere karşı Ukrayna'ya yardımın stratejik ve insani boyutunu vurguladı. Scholz, Almanya'nın uluslararası sorumluluklarından kaçamayacağını belirterek yardım politikasını savundu.
Göç ve entegrasyon politikalarında yeni adımlar
2024, Almanya'da göç politikalarının yeniden şekillendiği bir yıl oldu. Almanya'da yaşayan toplam göçmen sayısı 12,5 milyona ulaştı; bu toplam nüfusun yüzde 15'ine denk geliyor.
Hükümet, entegrasyon projeleri ve sosyal yardımlar için yıllık 5 milyar Euro'dan fazla bir bütçe ayırdı. Ancak, bu yardımların büyük bir kısmının etkin kullanılamadığı ve bölgesel farklılıklar nedeniyle sorunlar yaşandığı dikkat çekti.
Hükümet, hem entegrasyonu kolaylaştırmak hem de sınır kontrollerini güçlendirmek amacıyla yeni bir göç reformu paketi hazırladı.
Mart ve Haziran aylarında kademeli olarak yürürlüğe giren Nitelikli İşgücü Göçü Yasası, yurtdışından geçici süreyle yardımcı işçi alımı, iş arayanlar için fırsat kartı gibi önlemlerle özellikle nitelikli iş gücü açığını kapatmayı ve Almanya’yı uluslararası işçiler için cazip bir merkez haline getirmeyi hedefliyor. Yeni düzenlemeler, işgücü piyasasına hızlı bir destek sağlamayı amaçlıyor.
Berlin’in Avrupa ve dünya sahnesindeki rolü
2024 Almanya’nın uluslararası alandaki liderlik arayışını sürdürdüğü ancak çeşitli jeopolitik zorluklarla karşılaştığı bir yıl oldu.
Almanya, Avrupa Birliği içinde ekonomik ve siyasi istikrarı koruma çabalarını sürdürürken, küresel ölçekte enerji güvenliği, Çin ile ilişkiler, Rusya-Ukrayna Savaşı ve ABD’de Donald Trump’ın yeniden adaylığı gibi konular dış politika gündemini belirledi.
Rusya-Ukrayna savaşının etkileri devam ederken, Rusya’ya uygulanan yaptırımları sıkı bir şekilde destekleyen Almanya, enerji bağımsızlığı hedefinde önemli ilerlemeler kaydetti.
Rus gazına bağımlılığı azaltmak için Norveç, Katar ve ABD ile enerji işbirliklerini derinleştirdi. Ancak, bu çabalar, yükselen enerji maliyetleri nedeniyle Almanya’nın sanayi sektörü üzerindeki baskıyı hafifletmekte sınırlı kaldı.
Çin, Almanya’nın dış ticaretinde hala en önemli ortaklardan biri olmaya devam ediyor. Ancak, Alman hükümeti, Çin ile ekonomik ilişkilerde stratejik bir denge politikası izledi.
Yeşiller Partisi’nin baskısıyla, Almanya, Çin’e yönelik teknoloji transferlerini ve kritik altyapılarda Çin yatırımlarını sınırlayan düzenlemeler getirdi. Aynı zamanda, Çin’in Tayvan’a yönelik artan askeri tehditleri karşısında Almanya, Tayvan’ın statükosunu destekleyen uluslararası girişimlere katıldı.
Buna rağmen, Alman iş dünyası Çin pazarındaki varlığını sürdürmek için hükümete daha ılımlı bir yaklaşım çağrısında bulundu.
ABD’de Donald Trump’ın 2024 başkanlık seçimlerinde başarısı, Almanya’nın transatlantik ilişkilerindeki belirsizliği arttırdı.
Trump’ın zaferinin, NATO içinde gerginliklere yol açabileceği ve Avrupa’nın savunma harcamalarını artırması yönünde baskı yaratabileceği endişesi Almanya’da gündemi meşgul etti.
TScholz hükümeti, Joe Biden yönetimi ile savunma ve enerji konularında yakın işbirliğini sürdürse de, Trump sonrası bir ABD yönetimine hazırlık yapmak için Avrupa savunma politikalarının daha bağımsız hale getirilmesini savundu.
Forum