Almanya’da 23 Şubat Pazar günü yapılacak seçimler öncesi son kamuoyu yoklamaları Hıristiyan Birlik partilerinin birinci olacağını ancak hiçbir partinin tek başına mutlak çoğunluğu elde edemeyeceğini gösteriyor.
Berlin’de yapılan tahminlerde, anketlerde yüzde 30 civarında oy alacağı öngörülen Hristiyan Demokrat Birlik (CDU/CSU) partilerinin seçimi birinci bitireceği, adayları Friedrich Merz’in de muhtemelen sosyal demokrat SPD ile koalisyon kurarak başbakanlık koltuğuna oturacağı beklentisi dile getiriliyor.
Seçimin sonucu sadece iç politikayı değil, dış politikayı da doğrudan etkileyecek. Almanya'da meclise girmesi beklenen partiler ve başbakan adayları, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği ve Türkiye ile ikili ilişkilerde farklı stratejiler öneriyor.
CDU/CSU: “Stratejik ortaklık olabilir ama AB üyeliği gündemde değil”
Hıristiyan Birlik Partileri CDU ve CSU'nun başbakan adayı Friedrich Merz, Türkiye ile ilişkilerde yeni bir yol arayışını savunuyor ancak AB üyeliği konusunda net bir tavır sergilemiyor.
Merz, Türkiye’nin AB ile değerler açısından uyumsuz olduğunu sıklıkla dile getirse de Türkiye’yi “stratejik bir ortak” olarak tanımlıyor ve ülkeler arasındaki güvenlik işbirliğinin derinleştirilmesi gerektiğini vurguluyor.
CDU/CSU'nun seçim programında Türkiye hakkında, "Avrupa Birliği'nin (AB) hem genişleme hem de komşuluk politikalarında Türkiye ile yeni bir başlangıç yapması gerektiği" ifade ediliyor.
Ayrıca "Türkiye, Avrupa için stratejik önemini korumaktadır ve önemli bir ortaktır. Türkiye'nin şu anda AB'nin değerler düzeninden uzaklaşmakta olmasından ve bu nedenle de birliğe üye olamayacak olmasından üzüntü duyuyoruz" deniliyor.
Başbakan adayı Merz, konuyla ilgili daha önce yaptığı açıklamalarda, Türkiye ile güvenlik ve savunma konularında daha yakın bir işbirliği yapılmasını savundu.
Türkiye’nin iç politikasında otoriter eğilimler bulunduğunu savunan Merz, bu durumun AB üyeliği için büyük bir engel teşkil ettiğini belirtti ancak Türkiye’nin stratejik konumunu göz önünde bulundurarak ekonomik ilişkilerde güçlendirilmiş işbirliği önerdi.
Bu yaklaşım, Merz’in başbakan olması durumunda Türkiye’nin Almanya ve AB ile olan ilişkilerinin daha çok ekonomik ve güvenlik temelli bir zemine oturacağını gösteriyor.
Olaf Scholz’dan pragmatik Türkiye politikası
Sosyal Demokrat Partili (SPD) şimdiki Başbakan Olaf Scholz, bu görevde bulunduğu son üç yılda Türkiye ile ilişkilerde pragmatik bir politika izledi.
Olaf Scholz'un tutumu son yıllarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la kurduğu işbirliği çerçevesinde şekillendi. Olaf Scholz, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda net bir duruş sergilemektense daha çok mevcut ilişkileri temel alarak işbirliğinin derinleştirilmesine odaklandı.
Seçimler öncesinde de Türkiye'nin AB'ye katılmasının ülkedeki iç reformların ve demokratik standartların iyileştirilmesi ile mümkün olabileceğini belirten sosyal demokrat politikacı, ülkenin şu anki koşullarda AB üyeliğine kabul edilmesinin çok uzak olduğunu kabul etmekle birlikte bu sürecin tamamen kapanmadığını ifade etti.
SPD’nin Başbakan adayı Scholz, geçen hafta bir Türk gazetesine verdiği röportajda, "Türkiye-Almanya arasındaki ilişkiler çok iyi gelişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sıkı ve yoğun irtibat halindeyiz. Bizi ilgilendiren ortak birçok konuyu görüşüyoruz. Ben Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi için çok çaba gösterdim. Gerçekten bu alanda ilerleme kaydetmek istiyoruz. Ben görüşmelerde ilerleme kaydedilmesi için şahsen angajman gösteriyorum" diye konuştu.
SPD önceki seçimlerde Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinin önemine vurgu yaparken, bu seçimde Türkiye’yi seçim programlarında tamamen dışladı. Bu tavır, Türkiye’nin Almanya ve
AB ile ilişkilerini tartışmaya açık tutmak yerine mevcut durumda “Türkiye'nin üyelik perspektifine ilişkin herhangi bir açık açıklama yapmaktan kaçınmak” olarak yorumlandı.
AfD adayı Weidel’den Türkiye’ye karşı sert duruş
Almanya'nın aşırı sağcı ve göçmen karşıtı partisi Almanya için Alternatif (AfD) Partisi’nin Başbakan adayı Alice Weidel, Türkiye'yi kültürel ve politik açıdan Avrupa'dan ayrı tutuyor ve Türkiye'nin AB üyeliğine karşı sert bir tavır sergiliyor.
Weidel'in Türkiye'ye ilişkin yaklaşımı partisiyle paralel olarak ülkenin kültürel değerlerinin Avrupa ile örtüşmediği görüşüne dayanıyor. Weidel, Türkiye'nin AB üyeliği yerine ikili ilişkilerde pragmatik bir işbirliği yapılmasını önerirken, bu işbirliğinin AB üyeliği çerçevesinde olmayacağının, daha çok stratejik ve ekonomik alanlarla sınırlı kalacağının altını çiziyor, özellikle ekonomik ve askeri işbirliği alanlarında pragmatik bir yaklaşım benimsemenin önemli olduğunu belirtiyor.
AfD’li siyasetçi, Türkiye'nin mevcut iç politikasındaki otoriter eğilimleri de eleştirerek, ülkenin demokratik standartlarını AB üyeliğine uygun görmüyor.
Alice Weidel'in Türkiye'ye yönelik tutumu, AfD'nin genel politikalarıyla uyumlu olarak şekilleniyor. AfD de Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin sonlandırılmasını savunuyor ve AB'nin genişleme politikasına karşı çıkıyor. Parti, Türkiye ile AB üyeliği dışında bir ilişki kurulmasını, ekonomik ve güvenlik alanlarında işbirliği yapmayı öneriyor.
Robert Habeck ve Yeşiller’den AB üyeliği için şartlı kabul ve demokrasi vurgusu
Yeşiller Partisi’nin adayı Robert Habeck ve partisinin seçim programı ise Türkiye’nin AB üyeliği konusunda kapıyı açık tutuyor ancak bunun için bir dizi ön koşul belirliyor.
Habeck, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin ancak demokrasi, hukuk devleti ve azınlık hakları gibi temel alanlarda ciddi ilerlemeler kaydedilmesi durumunda yeniden ele alınabileceğini ifade ediyor.
"AB'de demokratik bir Türkiye için de yer var" ifadelerine yer veren Yeşiller’in parti programında, Türkiye’nin AB üyeliği için belirli demokratik reformların yapılması gerektiği vurgulanıyor.
Türkiye’nin AB üyeliği için şu anki koşulların uygun olmadığı ve bu süreç için daha fazla demokrasi, insan hakları ve azınlık hakları alanlarında ilerleme bekledikleri belirtiliyor.
Yeşiller, Türkiye ile güvenlik konularında işbirliğine de devam edilmesini savunuyor. Özellikle Suriye gibi bölgesel meselelerde Türkiye ile güçlü bir işbirliği yapılması gerektiğini ifade ediyorlar.
Bunun yanısıra Yeşiller, Türkiye’deki sivil toplumun güçlendirilmesini ve demokratikleşme sürecinin hızlandırılmasını öncelikli olarak ele alıyor.
Sol Parti ve FDP de AB üyeliğine karşı
Yüzde 5 barajını aşarak meclise girebileceği tahmin edilen Sol Parti (Die Linke), Türkiye ile diplomatik ilişkilerin devam etmesini savunsa da mevcut koşullar altında AB üyeliğinin mümkün olmadığı görüşünde.
AK Parti yönetiminin Kürt politikalarını ve Suriye’nin kuzeyindeki askeri operasyonlarına yönelik eleştirilerde bulunan Die Linke, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini hızlandırması gerektiğini savunuyor.
Başbakan adayı göstermeden seçime katılan liberal FDP partisi, Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin sonlandırılması gerektiğini savunuyor. Parti, Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri’ni karşılamadığı için üyelik müzakerelerinin devam ettirilmesinin anlamlı olmadığını ifade ediyor.
Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin yavaş ilerlediği ve ülkenin iç politikasındaki otoriter eğilimlerin AB üyeliği için bir engel teşkil ettiğini ifade eden FDP, Türkiye ile yalnızca ekonomi ve güvenlik alanlarında güçlü işbirliği yapılması gerektiğini savunuyor.
Forum