Sonucu aylardır merakla beklenen 1 Kasım seçimleri Avrupa Birliği’nin de yakın takibindeydi. Son dönemde seçim nedeniyle alışılmış tarzını bir kenara bırakarak Türkiye konusunda karışık sinyaller veren Avrupa Birliği verdiği mesajda çıkan sonuçtan çok geleceğe odaklandı.
Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ile Avrupa Birliği Komisyonu’nun Avrupa Komşuluk ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn seçim sonuçlarını ortak bir yazılı açıklamayla değerlendirdi. Bu açıklamada daha önceki seçimlerde de örneklerine rastlandığı gibi katılım oranının yüksekliği, "Türk halkının demokratik süreçlere bağlılığını bir kez daha teyidi" olarak nitelendi. İki üst düzey Avrupa Birliği yetkilisinin Brüksel-Ankara hattında ortaklık düzeyini artırma ve halkın yararına olan tüm alanlarda işbirliğinin ilerletilmesinin sürdürülmesi için yeni hükümetle çalışma vurgusu açıklamanın öne çıkan unsurunu oluşturdu.
Brüksel’den Strasbourg’a uzanıp Avrupa Konseyi tarafına bakıldığında ise tonun biraz farklılaştığı görülüyor. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’ın, "kurulacak yeni hükümetin Türkiye'nin karşı karşıya olduğu zorlukların üstesinden gelmek ve çoğunluğa oy vermeyenleri de kucaklayan kapsayıcı bir toplum inşa etmek için inisiyatif alacağına güvendiğini" söylemesi Avrupa Birliği’ninkinden farklı bir boyuta dikkat çekilmesi açısından önemliydi. Jagland sadece “kapsayıcı yaklaşım” vurgusuyla da kalmayıp yargı reformu ve ifade özgürlüğünün Avrupa Konseyi açısından önemli alanlar olduğunu ve Türkiye’yle bu alanlarda diyalog ve işbirliğini sürdürmek istediklerinin altını çizdi.
Avrupa Birliği Komisyonu'nun mülteci krizi bağlamında Türkiye’yle yürüttüğü pazarlıkların başlangıcından bu yana bu kurumun ilke ve kurallardan taviz verdiği eleştirilerinin eksik olmadığı Avrupa Parlamentosu'ndan gelen açıklamalar ağırlığın temel hak ve özgürlüklere verilmesi çağrısını odağa yerleştiren bir içeriğe sahip. Avrupa Parlamentosu'nun ikinci büyük grubu olan Sosyalistler ve Demokratlar Grubu'nun Başkanı Gianni Pittella, bir yandan seçmenlerin verdiği karara saygı duyulması gerektiğinin altını çizerken diğer yandan da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı AKP’nin elde ettiği çoğunluğunu “bilgece ve demokratik şekilde” kullanmaya davet etti. Ulusal bölünmeleri sona erdirme ve çözüm sürecine dönüş çağrısı da Pittella’nın vurguları arasında yer aldı.
Benzer nitelikte bir çizgiye Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raportörü Hollandalı parlamenter Kati Piri’nin açıklamalarında da rastlamak mümkün. Piri’ye göre seçimden çıkan sonuç Türk seçmenlerin büyük bölümünün istikrar ve güvenliği seçtiğini gösteriyor. Piri bunun sağlanması için ise çözüm sürecinin tekrar başlaması ve şiddetin son bulması gerektiği görüşünü açıklamasına yansıttı. Temel haklar alanında diyaloğu yoğunlaştırmaktan yana olduklarını belirten Piri, müstakbel hükümete, "Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerinde ilerleme için insan hakları, basın özgürlüğü ve azınlık haklarının ülke çapında garanti altına alınıp güçlendirilmesi gerektiğini" hatırlattı.
Avrupa kanadından günün en olumsuz açıklamalarından birinin Avrupa Paralamentosu Yeşiller Grubu’ndan geldiğini söylemek mümkün. Grubun Eş Başkanları Rebecca Harms ve Philippe Lamberts sonuçtan çok kampanya sürecine odaklandı. AKP’nin kazandığı zaferin adil ve demokratik bir seçim kampanyasıyla elde edilmediğini savunan ikili, Avrupa Birliği Komisyonu’na da, "Avrupa Birliği, AKP hükümetinin demokratik olmayan yapısını görmezden gelip kabul edemez" mesajı gönderdi. Erdoğan’ın yaklaşımını da eleştiren Harms ve Lamberts, “demokratik olmayan ve otoriter” olarak niteledikleri yaklaşımın sürdürülmesine izin verildikçe Türkiye’de güvenli ve istikrarlı bir durum olmayacağının altını çizdi.
Seçimlerin sonucundan çok teknik boyutuna odaklanan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın ilk bulgu ve sonuçlarının da çok parlak olmadığını söylemek mümkün. Zorlu güvenlik ortamı, yüzde 10’luk seçim barajı, basın özgürlüğünün yeterince güvence altında olmaması ve kampanyanın adil olmaması Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın üzerinde özellikle durduğu konu başlıklarını oluşturdu.
Seçimleri yerinde izleyen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Delegasyonu Başkanı Andreas Gross'un sözleri de dikkat çekiciydi: "Maalesef, bu seçim kampanyasının karakterini adaletsizlikler ve kayda değer seviyede kaygı belirledi. Bunun ışığında, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunlarla baş ederken, cumhurbaşkanının bu seçimlerde başarısız olanlarınki de dahil olmak üzere bütün seslerin duyulmasını temin eden, kucaklayıcı bir siyasi süreç için çalışması daha da hayati bir önem kazanmıştır."