Washington’un en önemli müttefiklerinden birinin, Amerika’nın bir sonraki başkanı olabilecek iki adaydan biri hakkında ‘mide bulandırıcı’ tanımlaması yapması, daha önce görülmemiş bir durum. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Cumhuriyetçi Parti başkan adayı Donald Trump için tam da bu değerlendirmeyi yaptı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ise daha diplomatik bir tavır takınarak Amerika’daki başkanlık seçimi kampanyalarını ‘ilgiyle’ izlediğini belirtti. Ancak Almanya Dışişleri Bakan Frank Walter Steinmeier çok daha sert bir dil kullandı ve Trump’ı kin ve nefreti körüklemekle suçladı. İtalya Başbakanı Mateo Renzi ise seçimini Demokrat Partili Hillary Clinton’dan yana yapacağını söyledi.
Başkanlık seçimi Amerika’daki kutuplaşmayı arttırırken bir yandan da Avrupa’nın büyük ilgisini çekiyor. Avrupalı liderler, Donald Trump’ın NATO, nükleer silahlar ve göçmenlik gibi kritik konulardaki tartışmalı açıklamalarını kaygı ve korkuyla izliyor. Londra’daki Avrupa Reform Merkezi dış politika direktörü Ian Bond, insanların olan biteni korku içinde izlediğini, sonucun iyi çıkmasını umduklarını, ancak sonuç üzerinde etkilerinin olmadığını söylüyor.
Trump’a güven az
Washington’daki Pew Araştırma Merkezi’nin Haziran ayında yaptığı bir kamuoyu yoklamasına göre Avrupalılar’ın yüzde 59’u, eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a güven duyarken sadece yüzde 9’u, Trump’ın başkanlığına güveniyor.
Clinton’un Amerikalı seçmenler arasındaki en büyük eksikliği, güvenilmez biri olduğuna yönelik algı. Bu algı, Avrupa’da çok destek bulmuyor. Örneğin Fransa’da eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin adının skandallara karışması, Sarkozy’nin bir kez daha cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmasının önünde engel oluşturmuyor.
Paris’teki Amerikan Üniversitesi’nden eski siyaset bilimi profesörü Paul Godt, güven duygusunun Fransa’da, Amerika’da olduğu kadar önemli olmadığını belirtiyor. Uzman, Avrupa’daki parlamenter sistemin seçmenlerin bireylerden çok partileri desteklemesi anlamına geldiğini kaydediyor.
Yıllardır diplomasinin içinde olan Hillary Clinton, Avrupalı liderler arasında çok daha popüler bir sima.
Uzman Ian Bond, Avrupalı liderlerin Hillary Clinton’u güvenilir ve istikrarlı bir muhatap olarak gördüklerini, bu açıdan bakıldığında güven meselesinin gelecekte müttefiklerle ilişkilerde Trump için çok daha ciddi bir sorun olduğunu belirtiyor.
Müttefik ülkelerin savunması
Bu durum özellikle savunmada ön plana çıkıyor. Trump’ın nükleer güç konusundaki tavrı, nükleer silahların neden kullanılamayacağını sorgulaması, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerin de nükleer silahları olması gerektiğini savunması, son yıllarda terör saldırılarından, geçmişteyse Soğuk Savaş’ın nükleer silahlanma yarışından nasibini alan Uzakdoğu’da huzursuzluk yarattı.
Trump’ın, Amerika’nın, kendi payına düşeni yapmayan NATO üyelerini savunamayacağını söylemesi, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’i övmesi ve Rusya-Amerika arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin faydalarından bahsetmesi, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin ciddi tepkisiyle karşılaştı.
Trump’ın önde gelen destekçilerinden Temsilciler Meclisi eski başkanı Cumhuriyetçi Partili Newt Gingrich’in Estonya’yı St. Petersburg’un bir banliyösü olarak tanımlaması da büyük tepki çekti.
Uzman Ian Bond, tüm bu tartışmalı sözlerin ve karşılığında alınan tepkilerin Cumhuriyetçi Parti’de çok kötü şeyler olduğunun göstergesi olduğunu söylüyor. Bond, ”Bu parti, Berlin’de ‘Sayın Gorbaçov, bu duvarı yıkın!’ diyen Ronald Reagan’ın, Soğuk Savaş’ın etkileriyle başa çıkmaya çalışan George H.W. Bush’un partisi değil” şeklinde konuşuyor.
Trump ayrıca bir milyon mülteci kabul eden Almanya’nın bu konuda güttüğü politikayı da eleştirerek Merkel’in yeniden seçilmesinin mümkün olmayacağını söylemişti. Merkel ise Trump’a sert tepki göstermekten kaçındı ve Amerika’daki tartışmaların içine çekilmek istemediğini belirtti. Ancak Dışişleri Bakanı Steinmeier sert konuşmaktan kaçınmadı ve Trump’ı korku tacirliği yapmakla suçladı.
Trump, İngiltere’ye de laf yetiştirmekten geri kalmadı. İngiltere’nin yeni Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Trump’ın başkanlık için uygun olmadığını belirtti. İngiliz Parlamentosu ise Trump’ın İngiltere’ye girişinin yasaklanıp yasaklanmaması gerektiğini tartışmaya açtı.
Eski liderler de kaygılı
İşadamı Donald Trump, Avrupa’da kaygı uyandıran tek başkan adayı değil. Bundan 30 yıl önce Cumhuriyetçi Partili Ronald Reagan da California eyaletinin iki dönem valiliğini yapmış olmasına rağmen Avrupa’da sadece bir Hollywood yıldızı olarak algılanmıştı. 1990’lı yılların başında başkanlığa göz kırpan Bill Clinton ise Amerika’yı dış dünyadan tecrit etme eğilimi olan deneyimsiz bir vali olarak görülüyordu. Başkan Barack Obama da sekiz yıl önce başkan olduğunda Illinois eyaletinin çiçeği burnunda senatörüydü.
Paris’teki Amerikan Üniversitesi’nden eski siyaset bilimi profesörü Paul Godt, Avrupalılar’ın, konu siyaset olunca Amerikalılar’ı saf olarak nitelendirdiğini söylüyor.
Godt, göçmenlik ve Müslümanlar hakkındaki tartışmalı söylemiyle Trump’ın öne çıktığını, Trump’ın bu sözlerinin hem Amerika hem de Avrupa’daki popülistler arasında destek bulduğunu belirtiyor.
Kaçak göçmenleri ülkesine sokmamak için duvar inşa eden Macaristan Başbakanı Viktor Orban ise Donald Trump’ı ‘öne çıkan bir aday’ olarak değerlendirdi. Hollanda ve Fransa’daki aşırı sağcı siyasetçiler de Trump’ı destekliyor.
Ulusal Cephe’nin aşırı sağcı lideri Marine Le Pen, Donald Trump’ın Wall Street’e, piyasalara, mali lobilere ve hatta Cumhuriyetçi Parti’ye bağlı olmamasının Amerikan halkına cazip geldiğini söylüyor. Fransa’da cumhurbaşkanlığı yarışında adaylığa göz kırpan Marine Le Pen, Valeurs Actuels dergisine yaptığı açıklamada, ‘Eğer Amerikalı olsaydım Trump’a oy verirdim’ dedi.
Marine Le Pen’in Trump’ı desteklemesi karşısında Trump’a karşı en sert söylemin Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’dan gelmesi, şaşırtıcı değil. Önümüzdeki yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden şansını arayacak olan Hollande’ın aldığı kamuoyu desteği, son derece zayıf. Marine Le Pen ise popülaritesini arttırıyor.
Uzman Ian Bond, ”Hollande’ın isteyeceği son şey, Trump’ın Müslüman karşıtı görüşlerinin saygı görmeye başlamasıdır. Trump’ın söylemleri, Ulusal Cephe’ninkilerle paralel” şeklinde konuşuyor.