Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifa ettiğini açıklamasının ardından gelişen siyasi kriz sürüyor. Hala istifasını ilan ettiği Suudi Arabistan’da bulunan Saad Hariri, önceki gün yazdığı twitter mesajında “birkaç gün içinde Lübnan’a döneceğini” belirtmişti. Lübnan medyası bu mesaj kadar, Hariri’nin 6 Kasım’dan beri yazdığı ilk mesaj olduğuna da dikkat çekiyor. Yine iç basında Hariri’nin yakın çevresine dayandırılan haberlerde “Hariri’nin 2-3 gün içinde Lübnan’a dönerek resmi olarak istifasını sunacağı” belirtiliyor. Ancak Hariri Lübnan’a dönüp istifasını sunsa da kendisiyle birlikte Suudi Arabistan’da olan ailesinin ve kendisinin Lübnan’da kalıp kalmayacağı henüz belirsiz.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aoun ve Hizbullah başta olmak üzere Lübnan içindeki bazı siyasi hareketler ve isimler “Saad Hariri’nin Suudi Arabistan tarafından istifaya zorlandığını” savunuyor. Cumhurbaşkanı Mişel Aoun da Hariri’nin istifasına ilişkin işlem yapmadı ve Hariri’nin Lübnan’a dönerek istifasını şahsen sunmasını istedi.
Aoun’un yanı sıra Hariri’nin siyasi partisi olan Müstakbel Hareketi de dahil ülke içindeki neredeyse bütün çevreler “Hariri’nin ülkeye dönmesi” konusunda yapılan çağrılara katıldı. Müstakbel Hareketi, son çağrısında “önceliğin Hariri’nin ülkesine dönmesi olduğunu” belirtilerek, “Hareket ve Lübnan halkı Lübnan’daki durumların düzene sokulması, iç ve siyasette dengeyi sağlaması için kendisinin (Saad Hariri) ülkeye dönmesini bekliyor” ifadesine yer verdi.
Diğer taraftan Lübnan iç siyasetinde etkin olan çevrelerin bir konuda ortak fikirde olması nadir rastlanan bir durum olarak değerlendiriliyor.
Amerika’nın Sesi’ne Lübnan’daki son durumu değerlendiren Lübnan Üniversitesi Türkiye Tarihi ve Türkçe Profesörü Muhammed Nureddin, iç siyasi çevrelerin “Hariri’nin ülkeye dönmesi” konusunda hemfikir olmalarına dikkat çekti.
Nureddin, “Son gelişmeler ve Cumhurbaşkanı Mişel Aoun’un yürüttüğü siyaset Lübnan iç birliğini pekiştirdi. Birkaç kişi dışında Lübnan’daki çevrelerin büyük çoğunluğu aynı fikri savunuyor ve Hariri’nin dönmesini istiyor. Bu, Lübnan yakın tarihinde çok az rastlanan bir durum. Gelecek için umut verici” dedi.
Peki, zıt kutupların hassas bir siyasi yapı üzerine konumlandığı Lübnan’da siyasi çevreleri benzer açıklamalar yapmaya iten sebepler ne?
Saad Hariri’nin 4 Kasım’da istifasını duyurmasından bu yana hem Lübnan iç medyasında hem de sokaklarda gelişmelerin “savaş çıkar mı?” sorusu etrafında değerlendirilmesi dikkat çekiyor. En son 2006 yılında İsrail saldırılarıyla yaşanan yıkımın izlerinin sokaklarda görülebildiği Lübnan, hem ülkeyi hem de sosyolojik yapı açısından oldukça yıkıcı sonuçlar doğuran bir iç savaş da yaşadı. Yeni bir savaş riskinin insanların sürece bakışını önemli ölçüde etkilediği söylenebilir.
Hariri’nin istifasını Riyad’dan ve Suudi Arabistan kanalından ilan etmesi birçok spekülasyona da neden oldu. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aoun ve Hizbullah başta olmak üzere bazı çevreler “Hariri’nin Suudi Arabistan’da tutuklandığını, rehin alındığını” savunuyor. Hizbullah’a yakın medyada sıklıkla işlenen bu iddiaya ek olarak Cumhurbaşkanı Mişel Aoun önceki gün, “Hiçbir sebep Başbakan Hariri’nin 12 gündür ülkeye dönmeyişini açıklayamaz. Bu, bize tutuklandığını düşündürüyor” dedi.
Saad Hariri ve Suudi Arabistan bu iddiaların asılsız olduğu yönünde açıklamalar yapsalar da Hariri’nin istifasını Riyad’dan açıklaması ve çağrılara rağmen ülkeye dönmemesi de halkın değerlendirmelerini etkileyen faktörler arasında.
Yine siyasi hareketlerden yapılan açıklamalarda “din-mezhep ve doğrudan hedef gösteren” ifadeler kullanılmadığı dikkat çekiyor.
Saad Hariri’nin istifa ederken sert suçlamalar yönelttiği Hizbullah ise, olası bir İsrail saldırısı senaryosunun gündemde olduğuna dikkat çeken bir açıklama yaptı.
Ancak genel olarak Lübnanlılar’ın, mevcut krizi yeni bir Suudi Arabistan-İran çekişmesinin sonucu olarak değerlendirdiğini söylemek mümkün. Bu çerçevede, iki büyük bölgesel güç olan Suudi Arabistan ve İran’ın özellikle Arap ayaklanması sürecinin bitmesinin ardından yeni nüfuz savaşına giriştiklerine dikkat çekiliyor. İran’ın Irak, Suriye ve Lübnan’da giderek artan nüfuzundan Suudi Arabistan’ın rahatsız olduğu biliniyor. Bu çerçevede, İran’a Hizbullah üzerinden baskı yapıldığı savunuluyor. Anayasayla belirlenmiş olan etnik ve mezhebi esaslara göre oluşturulması zorunlu olan hükümetin sarsılması iç siyasetteki etkili aktörlerden olan Hizbullah’ı da baskı altına alabileceği gibi ülkedeki gerginliğin dış müdahalelere zemin hazırlayabileceği öne sürülüyor.
Yaklaşık 27 ay cumhurbaşkanı seçilemediği göz önüne alındığında Hariri’nin istifasının ardından yeni bir hükümetin kurulabilmesinin pek kolay olmayacağı görülüyor.
Profesör Muhammed Nureddin’e göre, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aoun’un yürüttüğü siyaset ve diplomasi, krizin yıkıcı etkilere yol açmasına engel oldu.
Aoun’un isteğiyle Lübnan Dışişleri Bakanı Jibran Bassil İngiltere, İtalya, Avrupa Birliği yetkilileriyle görüşmek üzere Brüksel ve Türkiye’nin de dahil olduğu diplomatik tura çıktı. Bassil’in Cuma günü de Rusya’ya gitmesi bekleniyor.
Nureddin, Mişel Aoun’un bu hamlesinin Suudi Arabistan’a karşı başarılı olduğunu savunarak, “Lübnan küçük, Suudi Arabistan ise büyük ve zengin bir ülke ancak Mişel Aoun’un hazırladığı plan Suudi Arabistan’a karşı başarılı çıktı ve Aoun, boyun eğmedi. Devam eden bu diplomasi Lübnan diplomasisi için büyük bir başarı. Jibran Bassil, dünyayı, özellikle de Avrupa’yı Lübnan’ın safına getirdi. Bu görülmemiş bir diplomatik zafer Lübnan için” dedi.
Bassil, hala devam eden temaslarında “Lübnan’ın Suudi Arabistan ve İran arasındaki çekişmesinin ortasında kaldığı” vurgusu yapıyor.
Mişel Aoun, Hariri’nin Cumartesi günü Fransa’ya gitme planını “çözüm için başlangıç” olarak değerlendirdi.
Profesör Nureddin’e göre de “önemli olan Hariri’nin Suudi Arabistan’dan çıkması veya çıkarılması.” Lübnan’ın yürüttüğü diplomasiyle Suudi Arabistan’ın süreci ve krizi istediği gibi yönlendirmesinin önüne geçildiğini ve sürece birçok ülkenin yapıcı çağrılarla dahil olduğunu belirten Nureddin, “Hariri, önce Fransa’ya gidecek sonra Lübnan’a gelecek. Önemli olan Suudi Arabistan’dan çıkması” dedi.
İran ve Suudi Arabistan birbirlerini Lübnan krizinin sebebi veya sorumlusu olmakla suçlamaya devam ederken Beyrut’ta günlük hayat normal akışında olsa da halkın gergin olduğu gözleniyor.
Hariri’nin Lübnan’a dönüp dönmeyeceği, dönse de istifa edip etmeyeceği, istifa ederse Mişel Aoun’un kabul etmesi halinde neler olabileceği gibi onlarca soru etrafında gelişmeleri izleyen Lübnan’da zaten kötü olan ekonomi son gelişmelerden olumsuz etkilenmeye başladı.