Başkan Joe Biden geçtiğimiz günlerde 111 ülkeden liderlerin katıldığı, sanal ortamda düzenlenen Demokrasi Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Zirvenin amacı otoriter rejimlerdeki artış karşısında küresel demokrasiyi desteklemekti. İki gün süren konferansa bazı ülkelerin demokrasi sicillerinin tartışmalı olmasına rağmen davet edilmesi ve davet edilmeyenlerin şikayetleri gölge düşürse de, Biden yönetiminin ‘demokrasi’ vurgusunu ortaya koyması açısından önemliydi. Bu zirvenin, dünyada yükselen demokrasi karşıtı eğilimleri tersine çevirmede olumlu bir etkisi olacak mı? Gelecek yılki zirveye uzanan süreçte neler yapılmalı? Amerika, demokrasi karnelerine bakarak ülkelere karşı politikalarını değiştirecek mi?
Başkan Biden, zirvenin hem açılış hem de kapanışındaki konuşmalarında, demokratik kurumlarda küresel düzeyde bir erozyona dikkat çekti ve dünya liderlerine güçlerini birleştirme çağrısı yaptı. Zirveye katılan ülkelerin liderleri de demokrasi konusunda taahhütlerde bulundu. Peki zirve amacına ulaştı mı? Verilen mesajlar icraata dökülebilecek mi? Carnegie Uluslararası Barış Vakfı adlı düşünce kuruluşunun Demokrasi, İhtilaf ve Yönetim Programı kıdemli uzmanı Steve Feldstein’a göre, zirve güçlü bir başlangıç oluşturdu ama daha atılması gereken çok adım var.
Steve Feldstein, “Eğer zirvenin amacı, farkındalığı arttırmak ve Amerika’nın demokrasi konusundaki liderliğinin geri döndüğü, Amerika’nın demokrasiyi ciddiye aldığı ve farklı ortaklarla birlikte çalışmanın Biden yönetiminin büyük bir önceliği olduğu yönünde sinyal göndermekse, bence bu mesaj başarıyla gönderildi ve epey de olumlu yankıları oluyor. Demokrasi Zirvesi’nin gerçek etkisinin ne olacağı konusundaysa daha büyük bir soru işareti olduğunu düşünüyorum ve bence bu zirveden somut anlamda tam olarak ne çıkacağını bilmek için henüz erken. Biden yönetimi bu zirveyi, gelecek yıl ikinci zirveyle neticelenecek bir eylem yılının başlangıcı olarak sundu. Dolayısıyla o noktada, bu zirvenin elle tutulur sonuçlar üretip üretmediği, yolsuzlukla mücadele ve insan haklarını koruma gibi temel hedeflerde ilerleme sağlanıp sağlanmadığı sorularının yanıtları hakkında daha iyi bir fikre sahip olacağız. Şu anda ilginç, güçlü bir başlangıç yapmış olduk ama bu daha çok yetersiz. Önümüzdeki aylar bize, bu zirvede yaratılan ivmenin gerçek demokratik ilerlemeleri beraberinde getirip getirmeyeceğini daha net gösterecek” diyor.
Peki ikinci zirveye uzanan süreçte hangi adımlar atılmalı? İlk zirvenin başarılı olduğunu göstermek için önümüzdeki bir yılda neler yapılmalı? Feldstein, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Birincisi, her bir ülke önümüzdeki bir yıl içinde yerine getirmeye çalışacakları taahhütler ortaya koydu. Bu taahhütlerin ne derece hayata geçirildiğini ölçmek birinci adım olacak. Zirvede verdikleri sözleri gerçekten tutuyorlar mı? İkinci adımsa, sadece ülkelerin verdikleri taahhütlerin ötesine geçen, daha büyük kapsamlı işler yapabilir miyiz? Dijital haklar, medya özgürlüğünün korunması, vatandaşlık haklarının güvenceye alınması olsun, tüm bu daha geniş kapsamlı konular, uluslararası camia ve demokrasilerin uygulamaya koymaya çalışabilecekleri unsurlar olabilir mi? Üçüncüsü de, dünya genelinde yaşanmakta olan hoşgörüsüzlük dalgası ve demokrasilerdeki gerilemeyle bakmak. Ülkelerin ve halkların dünyayı gerçekten anlamda etkisi altına alan popülizm ve hoşgörüsüzlüğe karşı mücadele etmek için biraraya gelme yolları var mı?”
Dünya genelinde demokrasinin derin bir gerileme içinde olduğu tespiti, gerek ABD gerekse uluslararası insan hakları kuruluşlarınca yayınlanan hemen her rapora yansıyan bir husus. Demokrasi neden düşüşte? Amerikan demokrasisinin de kendi içinde yaşadığı sıkıntılar, diğer ülkelere de kötü örnek mi oluyor? Feldstein’a göre, Amerika’nın rol model olma özelliğinin bir miktar etkisi olsa da her ülkenin siyasi koşulları ve bağlamı birbirinden farklı:
“Burada bir kaç faktöre dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle, popülist mesajları halklarında giderek daha fazla yankı bulan karizmatik liderler listesi görüyoruz. Bu liderler çok mu yetenekli yoksa halkların yalnızlık, eşitsizlik ya da diğer memnuniyetsizlik duygularından mı istifade mi ediyorlar; nedeni ne olursa olsun sonuçlar ortada ve bu liderlerin çok büyük bir uzmanlıkla bu memnuniyetsizliklerden siyasi kazanımlar elde ettiklerini gözlemliyoruz. Bu üzerinde düşünmeye değer bir olgu. Dünya genelinde giderek artan bir memnuniyetsizlik olduğu, insanların daha aşırı uçta ideolojik temellere sahip partiler ya da popülist liderler olsun başka alternatifler aradıkları görülüyor. Yaşanan gerilemenin temel nedenlerinden biri bence bu.”
Başkan Biden göreve başlar başlamaz, eski Başkan Donald Trump döneminde ihmal edildiğini düşündüğü, Amerika’nın demokrasiye verdiği önemi geri getirme ve dünya genelinde demokrasileri güçlendirme hedefini ortaya koydu. Bununla birlikte, yakın tarih boyunca Amerikan yönetimleri, demokrasi karneleri kötü olsa da bazı ülkelerle ulusal çıkarlar gerekçesiyle yakın ilişkilerini devam ettirmekle ve bu ülkelerin insan hakları ihlallerine göz yummakla eleştirildi. Peki Biden yönetimi bunu değiştirir mi? Yani diğer ülkelere karşı izlediği politikalarda, demokratik standartlara uyum derecesine göre değişiklikler yapar mı?
Steve Feldstein, “Çekirdek öneme sahip dış politika çıkarları ve Amerikan diplomasisi sözkonusu olduğunda, çok büyük bir değişiklik göreceğimizi düşünmüyorum. Yani mesela Türkiye, ABD’nin çeşitli zor meselelerde birlikte çalıştığı bir ortak ve bu durum Demokrasi Zirvesi’nin sonucunda değişmeyecek. Bununla birlikte, yolsuzlukla mücadele ya da basın özgürlüğü gibi konularda daha agresif bir baskı ortaya koymak, bu çabaları desteklemeye mali kaynaklar ayırmak gibi belirli alanlara bu yönetim tarafından daha çok öncelik tanınacağını düşünüyorum. Bu açıdan bakarsak bazı değişimler olacak. Bence bu zirve de Biden yönetimini belirli alanlarda daha ilerici politikaları gündeme getirme yolunda harekete geçirdi ama Demokrasi Zirvesi’nin mevcut ikili ilişkileri ters yüz edeceğini, Amerika’yı korkunç insan hakları karnesine sahip Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkelerle ilişkilerini aniden yeniden değerlendirmeye iteceğini düşünüyor muyum? Hayır. Jeopolitik, ulusal güvenlik ve ekonomik unsurlar gibi diğer faktörler de bunda önemli rol oynamaya devam edecek” diyor.
Merkezi Washington’da bulunan Freedom House adlı kuruluşun başkan yardımcısı Nicole Bibbins Sedaca da, zirvenin bir anda bütün sorunları çözmeyeceğini ama farkındalık ve hareketlilik yaratma anlamında başarılı olduğunu söyledi. Bibbins, başarının ölçütünün, ülkelerin kendi içlerindeki reformlara kendilerini ne kadar adayacakları ve otoriterliğe karşı koymada güçlerini ne kadar birleştireceklerine göre belirleneceğini belirtti. Başkan Biden’ın da demokrasi ve demokratik değerlerin Amerikan dış politikasının merkezinde yer alacağı sözünü hatırlatan Bibbins, dolayısıyla Biden yönetiminin de bundan sonraki süreçte atacağı adımları dikkatle izleyeceklerini vurguladı.