Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası İş Kadınları Meclisi ile TOBB Diyarbakır Kadın Girişimciler Kurulu işbirliğiyle düzenlenen “Ekonomide Kadın Çalıştayı”nda kadınların ekonomik yaşamdaki yeri tartışıldı. Çalıştaya katılan uzmanlar, işsizlik oranının kadınlarda erkeklerden daha fazla olduğunu vurgu yaparken, kadınların “yoksul işgücü” olarak kullanıldığına dikkat çekti.
Çalıştayın “Türkiye’de kadın istihdamı politikaları, kadının işgücüne katılımı ve istihdamında mevcut durum” başlıklı ilk sunumunu Muğla Üniversitesi’nden Prof. Dr. Saniye Dedeoğlu yaptı. Sunumu online yapan Dedeoğlu, kadınların ekonomik hayatına katılımında Türkiye’de ciddi sorunların olduğunu söyledi.
Hem işgücüne katılım hem de istihdam noktasında erkek ve kadınlar arasında uçurum olduğunu savunan Dedeoğlu, “İşsizlik oranında, kadınların oranı erkeklerin çok daha fazla üstünde kalkıyor. Kadınların iş bulma oranı, erkeklere oranla çok daha düşük. 3 kadınımız var. Bir tanesi işgücüne katılıyor. 2 tanesi iş gücü piyasasının dışında kalıyor. Bu çalışan bir kadın ne iş yapıyor diye baktığımızda, kadınlar daha kırılgan istihdam biçimlerinde yer alıyor. Neyi kastediyoruz? Kayıtdışı ve yarı zamanlı çalışmadan bahsediyoruz. Kadınlar erkeklerden daha fazla yer alıyor. Kırılgan istihdam oranlarının kadınlar arasında daha yaygın olduğunu gözlemlememiz mümkün” dedi.
Dedeoğlu, kadınların erkeklerden daha az ücret aldığına dair bulguların olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“Erkeklerin kazancıyla kadınların kazancı birbirinden farklı. Kadınlar erkeklerden daha az kazanıyor. İşgücü piyasasında anne olan kadınlarla, anne olmayan kadınlar arasında da bir ücret farkı var. Kadınlar anne olduktan sonra daha az ücretle çalışıyor.”
“Ortalama 7 milyon çocuk yoksulluk, 2 milyon çocuk da derin yoksulluk altında yaşıyor”
Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo, “Türkiye’de kadın yoksulluğu ve sosyal politikalar” başlıklı sunumunda kadınların en ucuz “yoksul işgücü” olarak kullanıldığını söyledi. Türkiye’deki yoksulluğun 2018’den sonra giderek derinleştiğine dikkat çeken Foggo, “Yoksulluk birdenbire açlığa evrildi. Pandemide, yoksulluğu en fazla yaşayanların kadınlar olduğunu gördük. Kadınlar evde her zaman idare eden kısımda. Çocuğu, evi, eşi idare eder. Kadınlar sürekli kendinden veren tarafta” diye konuştu.
Diyarbakır’daki sürekli yoksulluğa da değinen Foggo, “Sürekli yoksulluk Diyarbakır’da yüzde 12,3. Sürekli yoksulluk demek nesiller arasında devam eden yoksulluk. Sürekli yoksulluk, aslında nesiller olarak yoksulluğun devam etmesi anlamına geliyor. Bu yoksulluk döngüsünün içinden çıkmak çok zor” şeklinde konuştu.
Ortalama 7 milyon çocuğun yoksulluk, 2 milyon çocuğun da derin yoksulluk altında yaşadığına vurgu yapan Foggo, şöyle devam etti: “Kadın ve çocuğu birbirinden bağımsız düşünemeyiz. 10 milyon çocuk yoksulsa, 10 milyon kadın da yoksuldur. Yine yapılan araştırmalarda bölgesel eşitsizlik olduğunu da gösteriyor. Kadın, çocuk hakları temelli yoksulluğa bakmadığımız zaman, böyle projeler üretmediğimiz zaman, bu yoksulluk çoğalmaya devam edecek. Çünkü bir önyargı var. Bu devletin kendisinde de var.”
“Gecekondu mahallelerinde büyük bir yoksulluk var”
“Türkiye’de kentleşme politikaları ve kadının ekonomiye katılımı üzerindeki etkisi” başlıklı bir sunum yapan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Besime Şen ise, gecekondu mahallelerinde büyük bir yoksulluğun olduğuna dikkat çekti.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin projelerini örnek gösteren Şen, şöyle devam etti: “Çamaşırhane ve tandır evleri o kadar büyük bir etki yaratmış ki. Diyarbakır'ın kadınlarla yaptığı işler, sosyal belediyecilikle yaptığı işlerin görünmemesinin nedeni bu tür işleri siyasetin alanı içerisinde devam ettirmek istememesi. Bunlar için bu tür projeleri yapmak için çok para gerekmiyor. Küçük dokunuşlar gerekiyor. O yoksul mahallelerdeki kadınlar o kadar güçler ki… Bu mahallelerde yaşamı kadınlar örgütlüyor. Oradaki kadınların gücü bir yönüyle de mekansal bağlamından geliyor. Oraya apartman gerekmiyor. O kadınlar orada yaşayabildikleri için devam ediyor.”
“OECD ülkeleri arasında en yüksek kadın NEET oranına sahip olan ülke Türkiye”
Sabancı Vakfı’ndan Simla Yavaş ise “Türkiye’de NEET kadınlar ve istihdama katılımda karşılaştıkları zorluklar” başlıklı sunumunda “işsiz olan ve eğitim veya mesleki eğitim almayı istemeyen” kişileri ifade eden NEET kavramına değindi. Yavaş, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğu ülkelerde NEET kadın sorunları olduğunu dile getirerek, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında en yüksek kadın NEET oranına sahip olan ülkenin, Türkiye olduğunu savundu. Türkiye’de 5 milyon NEET gencinin olduğunu ve bunların 3,2 milyonunun kadın olduğuna vurgu yapan Yavaş, kadınların eğitime ulaşma durumlarıyla NEET olma durumu arasında bir bağlantı olduğunu kaydetti.
Türkiye İstatik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 18-29 yaş grubu gençlerin yüzde 30'unun eğitimde ve istihdamda olmadığını ifade eden Yavaş, “Bu oran erkeklerde yüzde 15 değilken kadınlarda yüzde 43'e çıkıyor. Hatta pandemi sürecinde bu yüzde 50'ydi. Yani her iki kadından biri işte ve eğitimde değil. Çok büyük bir rakam. Nüfus olarak da baktığımızda oran çok yüksek, rakam olarak da çok yüksek. Eğitim arttıkça NEET olma oranı azalıyor” dedi.
Kadınların ekonomiye katılmasında kooperatifleri rolü
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Gönüllü Atakan da, “Türkiye’de kadın kooperatifleri ve kadının ekonomik alanda güçlendirilmesinde kadın kooperatiflerinin etkisi” başlıklı bir sunum yaptı.
Gönüllü Atakan kadınların ekonomik anlamda güçlenmesinin, kendi hayatı konusunda daha fazla söz sahibi olması ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğin daha az olmasına neden olacağını söyledi. Atakan, kadınların ekonomik anlamda erkeklerle eşit olmasının önündeki engellerde ataerkil normları gördüklerini belirterek, kadın kooperatiflerinin temel amacının kadın yoksulluğunu azaltmak ve istihdamı sağlamak olduğunu dile getirdi. Atakan, kooperatiflerde ulaşılması zor kadınlara ulaşmanın ve onları örgütlemenin temel mesele olduğunu sözlerine ekledi.
Kadınlar ekonomik hayatta nasıl daha fazla yer alabilir?
Çalıştaydan sonra VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan DTSO İş Kadınları Meclisi Başkanı Filiz Ekingen, kadınların ekonomik hayatta yeterince yer almadığına dikkat çekti.
Kadınların en önemli sorununun sermayeye ulaşamama olduğunu savunan Ekingen, “Biz sermayeye ulaşamıyoruz. Sermayeye ulaşamadığımız zaman kadın girişimciliği geri planda kalıyor. O yüzden biraz daha sıkıntılarımız daha fazla. Kadına özel destekler var deniliyor ama bu destekler erkek üzerinden yürüyen destekler. Kadın kendi işletmesini kurduğu zaman sermayesi çok küçük olduğu için o desteklerden de yararlanamıyor. Bir de satış ağımız çok düşük kadın olarak. Biraz daha kendimizi geliştirmemiz gerekiyor” dedi.
Cumhuriyet tarihi boyunca ticaretin daha çok erkekler üzerinden yapıldığına dikkat çeken Ekingen, kadınların son yıllarda ticarette yer almaya başladığını söyledi. Ekingen, “Bu yavaş yavaş kırılmaya başlandı. Şu anda Diyarbakır'da birçok kadın işletmeci çok güzel iş alanları açmaya başladı. Sadece yemek sektöründe, örgü ya da dikiş sektöründe değiliz. Şu anda organize sanayide birçok kadının fabrikası mevcut. Her sektörde bir kadın arkadaşımızın işletmesi var şu anda” diye konuştu.
Türkiye Odalar Borsalar Birliği Diyarbakır Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Cevher Defne Eyyubi ise VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, sahadaki kadın sayısının fazla olmasına rağmen, arka planda erkeklerin olduğuna dikkat çekti.
Erkeklerin kadınlara sağlanan pozitif ayrımcılıktan yararlanmaya çalıştığını ifade eden Eyyubi, kadınların ekonomide daha görünür hale gelebilmelerinin koşullarını şöyle sıraladı: “Kadınlar, kadın girişimciliğini destekleyen politikalarla, finansal kaynaklara erişimlerinin kolaylaştırılmasıyla ve cinsiyet eşitliği odaklı çalışmalarla, ekonomide daha görünür, daha girişken hale gelebilir.”
Forum