İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 20 Kasım “Dünya Çocuk Hakları Günü” nedeniyle hazırladığı rapora göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde son bir yılda 18’i şüpheli şekilde olmak üzere toplam 36 çocuk hayatını kaybetti. Diyarbakır’da kuruluşu ilan edilen “Amed Çocuk Hakları Ağı” ise Gazze ve Suriye’deki çocuk ölümlerine dikkati çekti.
İHD Çocuk Hakları Komisyonu tarafından hazırlanan “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Hak İhlalleri Raporu”, İHD Diyarbakır Şubesinde düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.
Çocuklara yönelik hak ihlali iddiaları, “resmi hata ve ihmal sonucu ölen ve yaralananlar, kuşkulu çocuk ölümleri, cinsel istismar ile tutuklama ve gözaltına alınmalar” şeklinde dört başlıkta toplandı.
Rapora göre, son bir yılda bölge kentlerinde resmi hata veya ihmal sonucu 4 çocuk yaşamını yitirirken, 16 çocuk yaralandı.
Mayın ve çatışma bölgelerinde bırakılan patlayıcıların patlaması sonucu bir çocuk hayatını kaybederken, İHD’nin tespitlerine göre bölgede en az 18 çocuk şüpheli şekilde öldü. Şüpheli çocuk ölümlerinin en çok görüldüğü il ise Şırnak oldu. Rapora göre, aile içi şiddet sonucu en az 9 çocuk, toplumsal alanda şiddet sonucu en az 4 çocuk yaşamını yitirdi.
En az 5 çocuğun aile içinde, 48 çocuğun ise toplumsal alanda cinsel istismar ve saldırıya maruz kaldığına vurgu yapan rapor, en az 81 çocuğun gözaltına alındığına, 21 çocuğun ise tutuklandığına dikkati çekti. 15 çocuğun gözaltında, hapishanelerde ve gözaltı yerleri dışında işkence gördüğü iddiası da raporda yer alan bilgiler arasında.
“Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin üç maddesine çekince koydu”
Raporun sunumundan sonra açıklama yapan İHD Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Berfin Elçi, Türkiye’nin 1990’da kabul edip 1995’te yürürlüğe koyduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin üç maddesine çekince koyduğunu belirtti. Türkiye’nin sözleşmenin varlık amaçlarının bir kısmına baştan şerh koyduğunu savunan Elçi, şunları dile getirdi:
“2023 yılında gerçekleşen Maraş ve Hatay merkezli depremlerin çocuklar üzerindeki psikolojik ve maddi etkisi yoğun olarak devam etmekte, Kürt meselesinin çözülmemesinin yaratmış olduğu şiddet ortamının bir sonucu olarak birçok çocuk, mahpus anne ile beraber cezaevi ortamında yaşamakta, her ne kadar Narin Güran cinayeti toplumun desteği sayesinde gündemde yer almışsa da adli süreçlerdeki aksaklıklar çocuk yaşam hakkı ihlallerinde yargı sistemini sorgulatmakta, dahası kamuoyunda infial yaratmayan ve bu cinayete benzer sayısız vakanın mevcut olduğu bilinmekte, özellikle kayıp çocukların akıbetine dair kamu gücü tarafından gerekli süreçler yeterli düzeyde işletilmemekte, bu vahim mesele büyük bir bilinmezliğe terk edilmekte, çocukların anadillerinde eğitim ve sosyal hayata katılım hakkı istikrarlı bir şekilde yok sayılmaya devam etmekte, çocukların kendilerini doğrudan ilgilendiren konularda dahi protesto ve söz söyleme hakkı şiddet ve gözaltı uygulamalarıyla engellenmektedir.”
Diyarbakır’da Çocuk Hakları Ağı kuruldu
Merkezi Diyarbakır’da olan ve bünyesinde çocuk hakları alanında çalışan birçok sivil toplum kuruluşunun bulunduğu Amed Çocuk Hakları Ağı'nın kuruluşu da bugün ilan edildi.
Çocuklara yönelik hak ihlalleri alanında çalışma yapacak olan oluşumdan, 20 Kasım nedeniyle yapılan açıklamada, Türkiye’de meydana gelen olaylarda ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ile Suriye’deki iç savaşta hayatını kaybeden çocuklara dikkat çekildi.
Ağ adına konuşan Avukat Özlem Erdem, bölgede son 13 yılda mayın, çatışma ve savaş artıklarının patlaması sonucu en az 45 çocuğun yaşamını yitirdiğini belirterek, “En az 135 çocuk da yaralanmıştır. Çocukların sağlıklı bir çevrede yaşama, gelişme ve oyun oynama gibi en temel hakları dahi ihlal edilmiştir. Türkiye uluslararası mayın sözleşmesi diye bilinen Ottowa Sözleşmesi’ne 2003’te taraf oldu. Ancak gelinen bu aşamada mayınların temizlenmediği görülmektedir” dedi.
Erdem, Gazze Şeridi’nde 7 Ekim’de başlayan saldırılarda en az 5 bin çocuğun, Suriye’deki iç savaşta ise sadece Kürtlerin yaşadığı kuzeydeki bölgede 30 binden fazla çocuğun yaşamını yitirdiğini söyledi.
Türkiye hangi maddelere çekince koydu?
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 20 Kasım 1989 tarihinde Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi kabul etti. Dünya genelinde çocukların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla 20 Kasım, BM tarafından “Dünya Çocuk Hakları Günü” ilan edildi.
Türkiye sözleşmeyi 1990’da imzaladı ancak 1995’te yürürlüğe giren sözleşmenin 17, 29 ve 30. maddelerini, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Lozan Antlaşması” hükümlerine uygun olarak yorumlama hakkını saklı tuttuğunu belirterek çekince koydu.
Türkiye’nin çekince koyduğu 17’nci maddede ‘Taraf Devletler, kitle iletişim araçlarının önemini kabul ederek çocuğun; özellikle toplumsal, ruhsal ve ahlaki esenliği ile bedensel ve zihinsel sağlığını geliştirmeye yönelik çeşitli ulusal ve uluslararası kaynaklardan bilgi ve belge edinmesini sağlarlar“ ifadesi yer alıyor. Bu maddenin d fıkrasında ise “Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler” önerisi yer alıyor.
Türkiye’nin çekincesi kapsamındaki 29’ncu madde ise şöyle: “Taraf Devletler çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler; a) Çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesi; b) İnsan haklarına ve temel özgürlüklere, Birleşmiş Milletler Anlaşmasında benimsenen ilkelere saygısının geliştirilmesi; c) Çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi; d) Çocuğun, anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik ve ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhuyla, özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması; e) Doğal çevreye saygısının geliştirilmesi.”
Türkiye’nin karşı çıktığı maddelerden biri de 30. madde. Bu maddede ise “Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz” deniliyor.
Forum